Saadet Nesli’nden Genç Adam’a İlhamlar

İlk nesil arkalarına ve arkalarında bıraktıklarına bakmadan yürüdüler. Dünyaya geldikleri yurtlarını, edindikleri servetlerini gerektiğinde imanları için terk ettiler. Dünyaya bağlanan, sonsuzluğa yürüyemezdi, bunu iyi bildiler. Muhacir oldular. Yanlarında ödül olarak, kelimelerin anlatamaya güç yetiremeyeceği ensar’ı buldular. İşte bu nesil Allah’ın iktidarını dünyaya hâkim kılmak için yaşayacak ve yaşatacak olan fetih nesliydi.
Efendimiz aleyhisselam Bedir öncesi ashabıyla istişare ediyordu; “Sizlere Allah Teâlâ’nın iki şeyden birini vaat ettiğini müjdeliyorum…” dedi. O gün Mikdad bin Amr ayağa kalkarak unutulması imkânsızlaşan şu sözleri söyledi: “Ey Allah’ın Rasulü! Biz sana Musa’nın kavminin Musa’ya ‘Sen ve Rabbin gidiniz, savaşınız! Biz burada oturuyoruz’ dedikleri gibi demeyiz…’’
Birdenbire ortaya çıkan imtihanlar insanları tanıyabilmenin en uygun yollarından biriydi. Peygamber Efendimiz aleyhisselam ashabının bu duruşu karşısında çok memnun oldu. Ama O ensardan birilerinin de konuşmasını istiyordu. Sad bin Muaz ayağa kalktı ve “Ya Rasulullah! Biz seninle beraberiz. Seni hak ile gönderene yemin olsun ki bize denizi gösterip dalsan biz de seninle beraber dalarız…” dedi. Bu sözleri duyan insanlar nasıl daha fazla oturabilirler ki?
Bedir, İslam ile küfür arasındaki ilk savaştı. Bir tarafta 360 puta tapan müşrikler ordusu, diğer tarafta Allah’ın birliğini kabul etmiş bulunan Müslümanlar vardı. Birbirlerine karşı savaş meydanında saf bağlamışlardı. Bu manzara hayretle incelenmeye değer bir tablo idi. (bkz: Âl-i İmran 123…127). Zafer bayrağını Atlas Okyanusu’ndan Çin kapılarına kadar götüren büyük İslam âleminin ilk ordusu işte bu 300 küsur kişilik askeri birlikti. Allah bir topluluğun yardımcısı ise bütün dünya o topluluğun karşısında olsa ne yazardı ki?
Bedir’de bir toprak fethi yoktu. Ama insanların bedenindeki kalp ülkesi fethedilmiş, asabiyet terk edilmiş ve iman kardeşliğinin nurlu kapısı açılmıştı. 360 tane put, ilk o gün kırılmıştı. Şirk kalesi alınmış, tevhid bayrağı göklere yükseltilmişti. Bedir, insanların derinliğinde yapılan manevi bir fetihti. Kur’ân’ın “yevmül furkan” dediği o gün orada bulunanlara “Bedir Ashabı” denilecek ve kıyamete kadar böyle anılacaklardı. Bu onlara özel bir ayrıcalıktı.
Asr-ı saadetten hafifçe uzaklaşıp günümüze geldiğimizde görüyoruz ki Ümmet şimdiki ulus yapısıyla cahiliyenin kabileci Arap sistemine dönmüş durumda. Başkalarının çizdiği sınırlar içerisinden çıkamayan hatta bu durumu kendine dert edinmeyen insanlarla birlikte yaşıyoruz. Herkes halinden memnun(!). Tam da burada ünlemsiz memnuniyetlere ulaşabilmek için ilk nesli iyi anlamak zorundayız. Onları yerinde, yurdunda durdurmayan kuvvetten güç alarak bir zahmet hemen ayağa kalkmalıyız. Unutmayalım ki gelecek nesiller bizim irşadımızı beklemekteler.
Bedir, İslâm tarihindeki savaşlardan sadece biridir ama hep farklıdır ve farklı kalacaktır. Düşman ordusunun Müslümanların en yakın akrabalardan oluşmuş olmasına rağmen şartlar ne olursa olsun küfür ehliyle herhangi bir pazarlığa girilmemiştir.
Son sözümüz “Genç Adam”lara! Genç Adam; Ebu Cehil kıtalar gezerken sen daha fazla evde oturamazsın. Bedir’den ve daha nicelerinden ilham alarak Hakk’a hizmet yolunda terlemeli ama yorulmamalısın. Fedakârlık yoklamasında var olmalısın. Yoksa yokluğunu açıklayamazsın. Farz et ki bir sen varsın!