Arap Baharı

Arap Baharı

Kuran-ı Kerim’i inceleyen âlimlerimiz zamanı üç aşamaya ayırmışlardır. Birincisi, Hz. Adem(a.s)’dan başlayıp Hz. Musa(a.s)’a kadar devam eden Gurunu’l Ula; İkincisi, Hz. Musa(a.s)’dan başlayıp Hz. Muhammed(sav)’e kadar devam eden Gurunu’l Vusta; Üçüncüsü, Hz. Muhammed(sav)’den sonraki zaman dilimini kapsayan Ahir Zaman’dır. Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerden anlayabildiğimiz kadarıyla Ahir Zaman, her şeyin çok hızlı ve düzensiz bir şekilde değişim ve dönüşüm gerçekleştirdiği zaman dilimidir. Her şey kendisinden beklenilmeyecek şekilde değişecektir. İnsanlar, olaylar, düşünceler, hedefler, inançlar, hayat tarzları, eğitim ve hukuk anlayışı, hayatın algılanışı gibi daha birçok özellik kendi fonksiyonunu hızla kaybedip başka bir fonksiyona bürünecektir. Bu değişimler uzun bir zamanı kapsayabileceği gibi gün içerisinde bile karşımıza çıkacaktır.

Yaşadığımız zaman diliminin Ahir Zaman olduğunu unutmadan hayatımızı ve çevremizi dikkatle incelememiz gerekmektedir. Çünkü bu kadar hızlı meydana gelen bir değişim ve dönüşüm ortamında Müslümanı ve Müslümanın varlığını tehlikeye atacak oyunlara/hareketlere karşı uyanık olunması gerekmektedir. Bu çerçevede son bir yıl içerisinde bizleri meşgul eden Arap Baharı’nı inceleyeceğiz.

Arap Baharı, Ortadoğu ve Kuzey Afrika Arap ülkelerinde meydana gelen devrimlerin genel adıdır. Devrimlerin Arap Baharı olarak adlandırılmasında İngilizce “Arabian Spring” kavramı etkili olmuştur. Yani, soğuk ve yağışlı geçen kış mevsiminden bahara geçiş gibi Arap halklarının üzerini örten yoğun ve koyu renkli diktatörlerin rejimlerinin yıkılması anlamına gelir. Bu devrimlerin gelişim aşamaları şu şekilde olmuştur:

• Tunus’ta işsiz bir gencin kendisini yakmasıyla başlayıp Tunus diktatörü olan Zeynel Abidin’in rejiminin yıkılmasıyla devam eder. Gencin ölümü ile önce küçük merkezlerde sonra ise ülkenin tamamında olaylar başlar. Olayları bastırmak için diktatörün güçlü eli olan ordu harekete geçer. Birkaç hafta kendi insanını katleden Tunus ordusu yanlışından döner ve halkını desteklemesiyle olaylar tersine döner.  Ülkeyi gizlice terkeden Zeynel Abidin ise ganimetleri ile kendisine ülke arar. Halk sevincinden sokaklara dökülür ve Tunus halkı bundan sonra ne olacak kaosu yaşamaya başlar. Bu kaosla harekete geçilir ve “Acaba hangi sürgünde olana rica etsek de bize öncekinden farklı bir demokrasi anlayışı getirse?” düşüncesi hâkim olur.

• Olayların başka ülkelerde olmayacağı düşünülürken Mısır’da olaylar kendini gösterir. Mısır’ın başta başkent olmak üzere birçok bölgesinde olayları destekleyen küçük gruplar oluşur.  Küçük gruplar ‘bahar’ söylemlerini artırmaya başladığında Tahrir, her gün gençlerle dolup taşmaktadır. Tahrir Meydanı’nın hızlı bir şekilde dolmasında sosyal paylaşım sitelerinin etkisini(?) unutmamak gerekir. Her geçen gün insan kaybı artsa da Tahrir’i dolduranların azmi meyvelerini vermeye başlar. Diktatörden tavizler koparılmaya başlanır ve reform sözleri alınır. Yeterli görülmeyen icraatlara ordunun da desteği eklenince yıkılmayacak diye adlandırılan diktatör,  rejimiyle birlikte çöker.

Halkın gündemi öncelikle ne kadar mal/ganimet kaçırıldığıdır. Sonrasında “Mısır, şimdi ne olacak?” sorusu gelir. Bazı çevreler tarafından “Mısır, İhvan’ın eline geçerse…” denir ve ‘keşke olmasaydı’ya getirilir. Yine de halkın çoğunluğu için öncekinden farklı bir demokrasi anlayışı ile yeni sistem oluşturma çabaları devam etmektedir.

• Mısır’daki olaylar devam ederken Yemen, Bahreyn, Fas ve Suudi Arabistan gibi ülkelerden aynı haberler gelir.

• Mübarek ve rejimi düştü düşecekken Libya’daki olayların dozu artar. Kaddafi özel birlikleri ile olayları bastırmaya kalkıştıysa da muhalifler, ülke dışındaki dostları vasıtasıyla kuvvetli bir direniş gösterir. Olayların boyutu her geçen gün artarken artık Libya’da iç savaş başlamıştır. Libya ordusu Kaddafi’ye bağlılığını bildirerek tarafını belli edince muhaliflerin tek dayanağı NATO olur. NATO, Libya’ya harekâtlar düzenler. Bu harekâtlarda yanlışlıkla(!) siviller öldürülmüş olsa bile Kaddafi’ye büyük darbe vurulmuştur. Kaddafi köşeye sıkışmış, muhalifler ise barış işaretleri yaparak Kaddafi rejimine güle güle demişlerdir. Birkaç hafta içerisinde Kaddafi yakalanmış ve malum medya tarafından ölümü saniye saniye işlenmiştir. Libya’da iç savaş sona erdiğinde halkın derdi en uygun yönetim şekli nasıl olmalı iken, NATO‘nun derdi ise ganimetten paylaşım esaslarını görüşmektir. Ve hala çözüm bekleniyor. Ön plana alınacak yaklaşım Halkın istekleri mi olacak yoksa eskisinin yerini doldurabilecek seküler bir rejim mi?

• Libya’da iç savaşın ortaya çıkmasına yakın bir zamanda Suriye de gösteriler- reform istekleri şiddetlenmeye başlamıştı. Esad ve yönetimi Hama olaylarından beri böyle bir ayaklanma ile karşılaşmamıştı. Madem halk ayaklanıyor, ozaman Esad ve yönetimi ne yapacak? Tabi ki kendisine yakışan insanlık dışı bir katliam. Mısır’da olaylar esnasında yön değiştiren ordu, Suriye’de mezhepsel farklılığa bağlı olarak kesinlikle acıma göstermeden ve yön değiştirmeden katliama devam ediyor.

Süreç daha ne kadar ülkeyi sarsacak/değiştirecek bilinmemekle birlikte bölge dışına çıkıp da bölge dışındaki ülkeleri de değiştirebilir mi bilinemiyor? İfade etmeye çalıştığımız bilinmezlik, bölge halkının meşru isteklerini göz önünde bulunduran sistem oluşturulur mu konusunda da soru işaretleri bırakmaktadır.

O halde Arap baharı bölge halkına ve dünyaya ne getirdi? Öncelikle eşref-i mahlûkat olan insanın bu hayatta insan gibi yaşama hakkı vardır. Bu hakkı hiç kimse ve hiçbir diktatör kısıtlayamaz. (Bu hak insana ister istemez yaşama modelini de oluşturma hakkı verir.) Böylece insan kendini ve yaratanını memnun edebilecek yaşantının gayretine girişecektir ve bu gayreti kendisinin memnun edecek bir yaşantının içerisine girdirecektir. Arap Baharı bölge insanına bu hakkı ve yaşam gayretini ortaya koymasını sağlayacaktır.

Bölge halkı yüz yıla yakın bir süreden itibaren kendisindenmiş gibi görünüp bütün çabası kendisi ve kendisine hizmet eden kişi/ kurumların ceplerini dolduran insanlar tarafından yönetilmişlerdir. İfademizin kanıtını ülkelerden kaçırılan/ kaçırılmaya çalışılan ganimet olarak görülen ekonomik metalar oluşturur. Halkların meşru istekleri ile kurulacak yeni sistemler ülke kaynaklarını ülke ve bölge insanının hizmetine sunacaktır.

Her ne kadar malum medya bölge halkının hayat tarzında değişim yaşanmadığı üzerinde hem fikir olmuşçasına haberler yapmaktayken bölgede gelişen bu olaylar halk ve sistem üzerinde kesinlikle değişim oluşturacaktır. Değişimlerin kaynağı, daha fazla demokrasi ve seküler bir sistem oluşturma arzusu olursa –ki görünen ve dillendirilen bu- bu devrimlerin amacının bölgede hâkim olacak gerçek baharları geciktirmek olduğu ortaya çıkacaktır. Bölgede model ülke haline gelen Türkiye de –maalesef- böyle bir misyon yüklenmiştir. Yani, her türlü derdimizin çözümü için demokrasi reçetesi verilmektedir. İyi bir demokrasi ile insanların çok rahat yaşayabileceği ve hayatlarını istedikleri biçimde devam ettirebileceği ütopyası… Tabii ki bu düşünceler bölgede meydana gelen devrimleri el altından yönetmek isteyen malum zihniyet/ devletlerin görmek istediği bölge yapılanmasıdır.

İfade etmeye çalıştığımız bütün bu olaylar çerçevesinde Arap Baharı, Dünya’nın konjonktürel yapılanmasında farklılaşmalar olacağını göstermektedir.  Bölgede meydana gelen olaylar her ne kadar bölge dışından birilerinin eliyle yapılmış olsa bile yıllarca devam edegelen sömürü düzenini derinden sarsacaktır. Yeni oluşturulacak sistemler içerisinde sömürü düzeninin temsilcileri olsa da bu devrimler bölge halkına güven vermektedir. Bu değişim ve güven ortamının Müslümanların lehine sonuçlanabilmesi için bölgede halklar üzerinde etkin olan toplulukların imani- ahlaki bağlamdaki çalışmalarına hiç ara vermeden devam etmesi gerekmektedir. Çünkü bilinç yapısına virüs girmiş Müslümanlar, yapılanları değerlendirmekte zorlanacaktır. Olayları kendi yaşam kalitesinin artması olarak telakki eden bireyler, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da gücünü kaybetmek istemeyenlerin oyuncağı hâline gelecektir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.