Aklın Yolu Bir

Aklın Yolu Bir

Kul, Rabbinin muhatabı oma şerefine Rabbinin kendine bahşettiği akıl nimeti sayesinde kavuşmaktadır. Akıl, kula bahşedilen nimetlerin en faziletlisidir. Nimetler faydalanmak, istifade etmek içindir. Evi olduğu halde sokaklarda yaşayan, arabası olduğu halde kullanmayan, yiyeceği, içeceği olduğu halde istifade etmeyen, kıyafetleri olduğu halde giyinmeyen kınanır. Akıl da iyiyi kötüden ayırmak, iyinin hangisinin daha iyi olduğunu, kötünün hangisinin daha kötü olduğunu anlamak için ihsan edilen bir nimettir. Bu nimeti kullanmamak ya da kötüye kullanmak, dünya ve ahirette perişanlığa sebeptir. Atalar ne güzel demiş, “aklın yolu bir” diye. Aklın sahibi, aklın yaratıcısı ve yaşatıcısı olan Allah Teala Hazretleridir, ona takip edeceği yolu vahyetmiştir. Rabbinin vahyine tabi olan aklın yolu da bir, şeytanın vesvesesine tabi olan aklın yolu da birdir. Vahiy nuru ile aydınlanan akıl, iyiliklerde yarışırken, şeytanın vesvesesi ile karışan aklı şerde yarışır.

Rabbimiz, “Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların, Allah katında en kötüsü akıllarını kullanmayan, sağırlar, dilsizlerdir.” (Enfal 22)

“Allah, azabı akılarını kullanmayanlara verir.” (Yunus 100) buyurmaktadır.

Peki, bu akıl nasıl kullanılacak? Akıl bıçak gibidir, silah gibidir. İyiye de, kötüye de kullanılabilir. Aklın kullanma kılavuzu, vahiydir.

Rabbimiz, “Biz, onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik.”(Yusuf 2) buyurmaktadır.

Vahyin kılavuzluğundaki akıl, olgunlaşıp kemale ererken, nefis ve şeytanın kılavuzluğundaki akıl, sahibi için nimet olmaktan çıkıp, dünya ve ahirette bela olmaktadır. Aklı olmayandan hesap sorulmazken, aklını yaradılış gayesine uygun kullanmayan büyük bir azaba müstahak olmaktadır.

Rabbimiz, “Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse kör gibi olur mu? Ancak akıl sahipleri anlar.”(Ra’d 19) buyurmaktadır.

Vahiy nuruyla aydınlanan akıl misyonunu yerine getirir. Vahiy nuruna kendini kapatan akıl ise kördür. Hakikatleri görmez yahut tersyüz eder.

Rabbimiz, “Bu Kur’an, kendisi ile uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir.”(İbrahim 52) buyurmaktadır.

Akıl ancak vahiy ile tam kapasite çalışır, en verimli haline vahiyle ulaşır. Vahiy, aklın yol kılavuzudur. Ona tabi olan akıl, yolunu şaşırmaz. Ondan uzaklaşan akıl ise yolunu şaşırmaya mahkûmdur.

Rabbimiz, “Onlara “insanların inandıkları gibi siz de inanın.” denildiğinde ise, “Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?” derler. İyi bilin ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler.”(Bakara 13) buyurmaktadır.

İlahi ikaz ve uyarılara baktığımızda, inkârcılar, münafıklar, mü’minler Rabbimiz tarafından akıl konusunda uyarılmaktadırlar:

“Kavminin ileri gelenlerinden inkâr edenler dediler ki; “Şüphesiz biz seni akıl kıtlığı içinde görüyoruz. Biz senin, mutlaka yalancılardan bir olduğuna inanıyoruz. Hud, şöyle dedi; “Ey kavmim! Ben de akıl kıtlığı yok, aksine ben Âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.”(Araf 66-67)

İnkârcıların akılları o kadar örtülmüş ki, hakkı hakikati göremez hale gelmişlerdir, kendi akıllarından emin, Rasulleri akıl kıtlığı ile itham etmişlerdir.

Aklı örten, aklı devre dışı bırakan, aklın geçici de olsa fonksiyonlarını yok eden şeyler vardır. Kulun bunlardan kendisini koruması lazımdır. İlahi ve nebevi ikazlar da, kulu bunlardan sakındırmaktadır. Bunlardan bir kısmı küfür, nifak, gaflet, uyuşturucu, öfke, şehvet, mal ve makam hırsı, nefis şeytandır.

Rabbimiz münafıklardan şöyle haber vermektedir:

“İman edenlerle karşılaştıkları zaman inandık derler fakat şeytanlarıyla yalnız kaldıkları zaman “Şüphesiz biz sizinle beraberiz biz ancak onlarla alay ediyoruz, derler.”(Bakara 14)

Rabbimiz iman edenleri de şu şekilde uyarmaktadır:

“Ey iman etmiş olan akıl sahipleri, Allah’a karşı gelmekten sakının! İman edip Salih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah’ın apaçık ayetlerini okuyan bir peygamber gönderdi. Kim Allah’a inanıp Salih amel işlerse, Allah onu içnden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah gerçekten ona güzel bir rızık vermiştir.”(Talak 10-11)

Akıl faziletlere ulaştırıyor, rezaletlerden uzaklaştırıyorsa akıldır. Rabbimiz aklı kula, bunun için ihsan etmiştir. İnsan, azalarını kullanmadığı zaman kınanır. Gözünü, kulağını, ağzını, burnunu, elini, ayağını sağlıklı olduğu halde kullanmayan tek kişiye rastlamak mümkün değil iken, en gerekli azaları olan akıllarını kullanmayan insanların, çoğunlukta olduğuna gerçekten hayret edilir.

Rabbimiz, “Yoksa sen onların çoğunun, dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha şaşkındırlar.”(Furkan 44)

“Sen ne kadar şiddetle arzu etsen de, insanların çoğu inanmazlar”(Yusuf 103)

“Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.”(Araf 187)

“Şüphesiz Allah insanlara karşı sonsuz iyilik sahibidir, fakat insanların çoğu şükretmezler.”(Mümin 61)

“Andolsun, biz bunu insanlar arasında düşünüp ibret alsınlar diye tekrar tekrar açıkladık. Fakat insanların çoğu nankörlükte direttiler.”(Furkan 50) buyurmaktadır.

Maalesef insanların çoğu, kendilerine verilen en büyük nimet olan akıllarını iyiye, hayıra kullanmamakta, şerre kullanmaktadır. Bundan dolayıdır ki, akıl sahibin yaratıcısına, götürmesi gerekirken, yaratıcısından uzaklaştırmaktadır. Hayvanlar bile Rablerinden gafil değilken, en mükerrem şekilde yaratılan insan Rabbinden gafletle hayvanlardan aşağı duruma düşmektedir.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, “İnsan, sahibini doğruya götürmesi ve yanlıştan koruması bakımından, akıl gibi kıymetli bir şeye sahip olmamıştır.”(Kenzül Ummal) buyurmaktadır.

Hz. Ömer (r.a.), “İnsanın, insanlığı aklıyla, asaleti diniyle ve kişiliği de ahlakıyladır.” der.

Hasan-ı Basri de, “Allah bir insana akıl ihsan etti mi, mutlaka o akıl sayesinde bir gün onu kurtarır.” demiştir.

Enes bin malik (r.a.) anlatıyor:

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında bir adam övüldü, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de:

“Onun aklı nasıldır?” diye sordu. Ashab:

“Ya Rasulallah, onun ibadeti, ahlakı, fazileti, edebi şöyle şöyledir.” (diyerek adamı övmeye devam ettiler.)Allah’ın Rasulü yine, “Onun aklı nasıldır?” diye ilk sorusunu tekrarladılar. Hz. Enes de:

“Ey Allah’ın Rasulü, biz bu adamın ibadetlerinden, faziletlerinden ve çeşitli hayırlarından bahsediyoruz, siz ise aklından soruyorsunuz.” deyince, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem cevaben:

“Ahmak olan abid, cehli sebebi ile günahkâr olan insanın günahından daha büyük musibete maruz kalır. İnsanların Allah’a yakınlıkları ancak akılları kadardır.”(Kenzül Ummal) buyurdular.

Bir gence “Ahmak olsan da, yüzbin dirhem paran olsa ister misin?” diye soruldu.

O genç; “Vallahi istemem.” dedi.

“Niçin istemezsin?” dediler.

“Korkarım, ahmaklığım yüzünden cinayet işlerim, param elimden gider, o zaman hem ahmak hem de parasız kalırım.” dedi.

Hz. Ömer, bir takım çocukların oynadığı yerden geçiyordu, çocukların içinde Abdullah bin Zübeyr de vardı. Çocuklar Hz. Ömer’i görünce kaçtılar. Abdullah kaçmadı, bunun üzerine Hz. Ömer:

“Diğer arkadaşların kaçıyor da sen neden kaçmadın?” diye sordu. O da cevaben:

“Ben neden kaçayım? Suçum yok ki korkayım, yol dar değil ki kaçayım da sana yol açayım.” demişti.

Bazen kitle psikolojisi de aklı örtebilir. Aklı kuvvetli ise uydum kalabalığa demez, kalabalıkların yaptığı şeyin doğru olup olmadığına bakar.

Rabbimiz, “Onlara ‘Allah’ın indirdiğine uyun!’ denildiğinde ‘hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!’ dediler. Peki, ama ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı? (Onların yoluna uyacaklar)(Bakara 170) buyurmaktadır.

Aklın yolu birdir, Aklın yolu Rabbin gösterdiği yoldur. Akıl o yolda yürüdüğü sürece hakkı, hakikati anlar, hakka, hakikate tabi olur. Akıl o yoldan sapınca yollar çoğalır. Onların hiç biri aklın hakiki yolu değildir. O yollara sapan akıl kendini de sahibini de helak eder.

Akıllı ile ahmak hakkında söylenen şu sözler ne kadar isabetlidir:

“Akıllı olan, dost olunca, sevgisi ile yardım eder, düşman olunca da, zulmünden elini çeker. Aklıyla dostlarını mesut eder, düşmanları da adaletine sığınır. Birine iyilik ederse teşekkür beklemez. Birinden kötülük görürse özür dilemesini bekler veya onu affetmeyi yahut hoşgörü ile karşılamayı düşünür.

Ahmak ise şaşkındır, şaşırtıcıdır. Kendine yakınlık gösterilirse büyüklenir, konuşturulursa diğerlerine muhalefet eder. Yalnız bırakılırsa nazlanır. Onunla oturmak bunaltıcıdır, Kınanması kırıcıdır, komşuluğu sıkıcıdır, dostluğu zararlıdır. Yakınlığı kötülük beraberliği şekavettir.”

Ahnef bin kays demiştir ki:

“Ahmak her şeyi hıfzeder de, kendisini unutur.”

Ya Rabbi aklımızı koru. 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.