Gelecek, Geldi, Gitti (Kavuştur, Hoş geldin, Elveda)

Geldi geçti ömrüm benim
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir
Şol göz yumup açmış gibi
Koca Yunus yukardaki mısralarıyla hayat biçimi olarak kabul ettiği İslam’ın dünya ve dünya hayatına bakışını ortaya koyar. Ömrün uzunluğundan ziyade “gelip geçti” şeklindeki değerlendirmesi dikkat çeken bir genel kanaattir.
“ Gelecek, geldi, gitti” hayatın özeti değil mi? Düşünelim dilimize pelesenk olmuş bu ifadeleri ne kadar çok kullandığımızı. Üç aylar dedik ilk gecesiyle Regaiple karşıladık ve “Allah’ım Recep ve Şabanı mübarek kıl Ramazana da kavuştur.” duasını çokça yaptık ve baktık ki Ramazan gelmiş. Ramazanı bir iki üç derken bitirdik. Kimi,” mübarek nasıl da hızlı geçiyor bitmese” derken kimi de” yahu bırak Allah’ın verdiğine eklemeyi sen istiyorsan devam et, bize bir ay yeter” kimi de bunu desteklercesine “orucun onu kişinin gonü (gönü- derisi) kaldı’ “şeklinde zorluğu ifade ediyordu. Böyle renkli değerlendirmelere tabi olan Ramazanımız da bitti.
Şöyle ya da böyle derken orucu, sahuru, iftarı, teravihi, sabrı, bereketi, zorluğu, hazzı, neşesi, sadakası ile bir ramazan daha geride kaldı. Ramazan yukarıdaki özellikleri ile yaşayanlar için de yaşamayanlar için de bitti. Yazılarımda sık sık belirtiyorum. Dinin ve ibadetlerin sosyal hayata kültürel bakımdan çeşitli katkıları olur. Bu bazen âdet bazen de kültürel bir unsur ya da folklorik ritüel olarak karşımıza çıkar. Bu sosyolojik durum din gibi algılanmadığı, dini sevdiren bir unsu olarak algılandığı zaman daha iyi anlaşılır.
Pakistan’a giden ve ilk iftarda o baş döndürücü kalabalığın bir anda ortadan kaybolmasının ve sokakta yapayalnız kalmasının şaşkınlığıyla durumu açıklayacak muhatabı bulup öğrenince oruç tutarak o anı yaşamaya çalışan İskoçyalının duygusunu bir Müslüman hissedemez. Önündeki çeşit çeşit yemeklere ve içeceklere rağmen elini sofraya uzatmayan yetişkin hele çocuk Müslümanların duygusunu da gayrimüslimler anlayamaz. Hani bir söz vardır ya “Anlatılmaz yaşanır,” diye. Evet bitti. İsteseniz de o tatları önümüzdeki seneye kadar yaşayamazsınız. Son teravihi kıldım, vitirden sonra dua esnasında aklıma düştü. Şimdi istesem de artık teravih kılamam. O cemaat zevkini tadamam ta ki gelecek ramazana kadar. Hiç düşündünüz mü bunu? Peki, gelecek sene kim öle kim kala. Bizim Koca Yunus’un dediği gibi genç ihtiyar demiyor ki:
Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi
Peki kılmayanlar hadi şimdi kılın teravihi kılabilirseniz. O halde teravih sahur tartışmaları yapan, ramazandaki ibadet hazzımıza engel olmak, huzuru bozmak isteyenler, bir nevi şov yapanlar ne kazandınız? “Ben filan hocayı haklı buluyorum ve teravih kılmıyorum.” diyen kişiye “Ben kılıyorum ve camilerimizdeki Müslüman kardeşlerimle kucaklaşıyor, aynı duaya amin diyor, aynı havayı teneffüs ediyorum peki sen ne yapıyorsun?” deme hazzını yaşayanlara ne mutlu. O mutluluğu yaşatan, bunu bize hediye eden Allah’a hamdin ve Rasulün’e selamın binlercesi olsun.
Bir hastaya vardın ise
Bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hak şarabın içmiş gibi
“ Gelecek, geldi, gitti.” Gelmeden “kavuştur duasıyla ilk günlerinde “hoş geldin” ile sonlarında “elveda” ile uğurlanan, bitiminde Rabbimizin hediyesi bayramla bizi neşelendiren o ayların sultanı gitti. Yaşayanlar inşallah kazandı, yaşamayan ya da yaşayamayanlar da inşallah gelecekte yaşamanın hazzını tadarlar.
İbrahim ÇİFTÇİ
CİHAT GENCİ
Furkân’a ulaşacak olan eylemsever kardeşim Furkan DENİZLER’e…
Nefse gâlip gelen insan küfür karâr olmaz.
Gün gelir zorluk olur, bak ki zulme yâr olmaz.
Hep üzülsen de vefâtıyla aslı nâr olmaz.
Zâlim insan hele mîzanda bahtiyâr olmaz.
Her vakit Hakk ile yâren kararlılar vardı:
Râbiyâlar ve Hasanlar, Seyit Kutuplardı.
Şol hudutlar kalakalmış zayıf kalıplardı,
Cetvelin çizdiği yer söyleyin kenâr olmaz.
Bir çocuk var; utanıp titreyen vücûduyla,
Çevrelenmiş bilerek Rabb’inin hudûduyla,
Dîni hâkim kılacak, hep cihat umûduyla,
Söyleyin şimdi nasıl gözlerim pınâr olmaz?
NESBEL
fâ i lâ tün / fe i lâ tün / me fâ i lün / fa’ lün
HAYKIRIŞ
Bir peygamber sözü kadar ak,
Bir çoban türküsü kadar berrak,
Ve çağa tanıklığımın nişanesi olarak,
Haykırmak istiyorum;
Hür ve gür bir sesle,
Avazım çıktığı kadar.
Kıran ben değilim putları, düşüren odur alta,
Kanıtım, çağdaşlık denen putun boynundaki balta.
Mehmet SERTPOLAT