Bütün Ahlaki Davranışların Başı Sabır

Bütün Ahlaki Davranışların Başı Sabır

Ebu Yahya Suheyb İbni Sinan radiyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurdu:

“Mü’minin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hali kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir bela gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim)

Hayat sevinç-üzüntü şeridi halinde devam edip gider. Sevinç vesileleriyle karşılaşınca şımarmak, üzüntü sebepleriyle yüz yüze gelince de ölçüsüz şekilde üzülmek, insanı büyük yanlışlara sürükleyebilir. İşte bu tehlikeli ortamdan mü’min, nimete kavuşunca şükretmek, sıkıntıya düşünce sabır göstermekle kurtulur.

İnsanların olaylar karşısında gösterdikleri tepkiler değişiktir. Büyük sıkıntıları büyük bir metanetle karşılayanlar olduğu gibi, çok küçük sıkıntıları bile dayanılması imkânsız felaketmiş gibi büyütüp feryadü figan edenler, hatta işi daha da ileri götürüp -Allah muhafaza- kendi canına kıyanlar, intihara kalkışanlar da bulunmaktadır.

Unutulmamalıdır ki, şükür şımarıklığa, aşırılığa, dolayısıyla nimetin zevaline engel olma iradesidir. Sabır, belayı daha başka belalara sebep kılmama, günahı günahlara gerekçe yapmama disiplinidir. Hadisimiz, bu irade ve disiplinin sadece olgun mü’mine has olduğunu haber vermektedir.

Mü’min olmak demek, bela ve sıkıntıya uğramamak demek değildir. (bkz. Ankebut, 2) Öteki insanlar gibi mü’min de sıkıntılarla karşılaşır, imtihan olunur. Ne var ki o, bu sıkıntı ve musibet ortamından kurtulma imkânına, sabır gibi bir can yeleğine sahiptir.

O halde “çekilmesi güçleşen dünya hayatı”nın, “yaşanması istenen” bir hayat haline gelebilmesi için gerçek anlamda mü’min olma yarışına girmek lazımdır. “Dayanıklı mü’min” olmak konusunda öteki mü’min kardeşlerimize destek olmak gerekmektedir. Hadisimizin ihtiva ettiği hayret karışımı takdirin ve teşvikin anlamı bu olsa gerektir.

Sabır, mü’minin hem dünya hem de ahiret saadetini temin yolunda, kendisinde bulunan bir cevherdir. Mü’min bir yandan sabır sayesinde, sıkıntı sebeplerini görüp onlardan sakınırken, bir yandan da emirlerin yerine getirilmesinden dolayı ortaya çıkan güçlüklerin gerisindeki huzuru sezip güçlükleri sabırla göğüsleyerek sonuçtaki mutluluğa kavuşma imkânı bulur. Mü’mine bu irade gücünü verecek olan da ondaki sabır, dayanma, göğüs germe melekesi olacaktır. Kısaca mü’min, enerji kaynağı kendi içinde olan bir varlıktır.

Âlimlerimiz, sabrı şöyle tarif etmişlerdir: “beşerî duyguları akıl ve şeriat sınırları içinde tutmaktır.”

Ayet ve hadislerde sabır kelimesinin birkaç manada kullanıldığı görülmektedir:

  • İbadetlerin yerine getirilmesi ve yasakların terk edilmesine sabır.
  • Bela ve musibetlere sabır.
  • Halkın eza ve cefasına sabır.
  • Allah’a davette, emri bi’l-ma’rûf ve nehyi ani’l-münkerde sabır.
  • Savaş alanlarında ve kâfirlerle mücadelede sabır.

“Ey iman edenler! Sabredin, sabır yarışında (düşmanlarınızı) geçin!” (Al-i İmran, 200) Merhum Elmalılı Hamdi Yazır’ın ifadesiyle “Başarı isteyen sabredecek.”

“Sabredenlere, felaketlere karşı dişlerini sıkıp göğüs gerenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.” (Zümer, 10)

Ödülün hesapsız olması, sabrın ehemmiyetini göstermektedir. Felâketler karşısında gösterilecek sabır, pek büyük bir meziyet olmasaydı, hesapsız mükâfat vaat edilmezdi.

Enes İbni Malik radiyallahu anh şöyle dedi. Peygamber aleyhisselam’ın hastalığı ağırlaşınca sıkıntıları çoğaldı. Durumu gören Fatıma radiyallahu anha “Vah babacığım, ne büyük sıkıntın var!” dedi. Peygamber aleyhisselam “(Kızım) “Bugünden sonra babanın sıkıntısı olmayacak.” buyurdu.

Resul-i Ekrem aleyhisselam vefat edince, bu defa Fatıma radiyallahu anha: “Allah’ın çağrısına icabet eden babacığım vah, mekânı Firdevs cenneti olan babacığım vah, kara haberini ancak dostu Cebrail’le paylaşacağımız babacığım vah.” diye ağladı. Rasulullah aleyhisselam’ın defninden sonra da Hz. Fatıma duygu ve üzüntülerini şöyle dile getirdi: “Rasulullah’ın üzerine (çarçabuk) toprak atmaya eliniz nasıl vardı, gönlünüz nasıl razı oldu? (Buhârî, İbni Mâce)

Bu hadis-i şerifte, sabır konusunda Peygamber Efendimiz’in tavrını görmekteyiz. “Sekerât-ı mevt” denilen, can çekişme sırasındaki şiddetli sıkıntıları yaşamak bakımından Hz. Peygamber diğer Müslümanlardan farklı bir durumda değildi. O da sıkıntı çekiyordu. Ancak şikâyet etmiyor, sabrediyordu. Sevgili kızı Hz. Fatıma, durumu görünce dayanamamış. Tabiidir ki, kız çocukları babaya daha düşkündür. Babasına karşı duyduğu derin muhabbetin tabii bir sonucu olarak üzüntüsünü dile getirmiş “Vah babacığım, ne kadar da büyük sıkıntın var.” deyivermişti. Efendimiz kızını teselli etmek ve “her sıkıntının bir sonu olduğu”nu belirtmek maksadıyla, “Bugünden sonra baban sıkıntı çekmeyecek” buyurmuş, bu bitmek üzere olan sıkıntıları sabırla karşıladığını duyurmuştu.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Fatıma’nın söyledikleri, üzüntüsünün tabii bir ifadesidir. Bu ifadede aşırılık yoktur. Hem unutulmamalıdır ki sabır, hiç üzülmemek demek değildir. Sınırı aşmayan söz ya da fiillerle sıkıntıları geçiştirmesini becerebilmektir. Hz. Fatıma’nın yanık sözlerinde de bunu görmekteyiz. Bu olay, bir yandan sabrın gerçekten büyük ve zor bir iş olduğunu gösterirken, bir yandan da bizzat Hz. Peygamber ve ailesinin bu konudaki davranışlarını gözler önüne sermektedir.

Allah’ım! Bize gücümüzün üstünde yük yükleme. Allah’ım! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de. Amin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.