Verene Şükretmezsen Nimetin Artmaz!

Ebu Hureyre radiyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurdu: “Allah’a hamd ederek başlanmayan her önemli iş bereketsiz olur.” (Ebu Davud-İbni Mace)
Cenab-ı Hakk’ın bütün insanlığı doğru yola iletmek üzere gönderdiği Kur’an-ı Kerim’in el-Hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn diye başlaması, her işin başının Allah’a hamd olduğunu göstermektedir. İnsan dünyaya çırılçıplak geldiğini, daha sonra “bu benim” diye sahip çıktığı her şeyin kendisine Allah tarafından verildiğini unutmamalıdır. Kendisine bir şey verene teşekkür etmek insanî bir görev ve bir terbiye meselesi olduğuna göre, bunca nimeti verene her fırsatta hamdini ve şükranını sunmak bir kulluk görevi ve İslamî terbiyenin gereğidir.
İslam âlimleri duaya önce Allah’a hamdü sena, ardından Peygamber aleyhisselam’a salâtü selâm ile başlanmasının, sonunda da yine hamd ve salât ile bitirilmesinin uygun olacağı konusunda fikir birliği etmişlerdir.
Yine Ebu Hureyre radiyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Resul-i Ekrem aleyhisselam’a İsra gecesinde, birinde şarap, diğerinde süt bulunan iki bardak getirildi. Bardaklara şöyle bir baktıktan sonra süt bardağını aldı. Bunun üzerine Cebrail: “Sen fıtratı seçtin. Seni, insanın yaratılış gayesine uygun olana yönlendiren Allah’a hamd olsun. Şayet içki dolu bardağı alsaydın, ümmetin sapıklığa düşerdi.” dedi. (Buhari-Müslim)
Rasulullah aleyhisselam’ın bu ilâhî lütfa nail olduğu tarihte içki henüz yasaklanmadığı halde O’nun içkiyi değil de sütü alıp içmesi, Cebrail aleyhisselam’ın yorumladığı gibi, Allah’ın Resulü’nün fıtratı yani iyi, doğru ve insanın yaratılıştan sahip olduğu özelliklere uygun olanı tercih ettiğini göstermektedir.
Şüphesiz süt temiz ve hoş bir gıdadır. Şarap ise, her türlü kötülüğün kaynağıdır. Şarap kelimesi, insanı sarhoş edip baştan çıkaran içkilerin genel adıdır. Cebrail aleyhisselam, Rasulullah aleyhisselam’ın süt dolu bardağı seçmesini, fıtrata uygun bulmuş ve bundan dolayı Allah’a hamd etmiştir. Acaba bugün insanlarımız sütten çok kolayı tüketiyorsa fıtratlarının bozulduğunu yahut bozulmaya başladığı anlamına gelmez mi? Allah muhafaza.
Enes İbni Malik radiyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah aleyhisselam şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ, kulunun bir şey yedikten sonra hamd etmesinden, bir şey içtikten sonra hamd etmesinden hoşnut olur.” (Müslim-Tirmizi)
İnsanoğlu saymakla bitiremeyeceği kadar çok ve o nispette de büyük nimetlere sahiptir. Bu nimetlerin değerini bilmek, onları kendisine karşılıksız vereni hatırlamak insanın kulluk görevidir. Hayatını devam ettirmek için yediği ve içtiği nimetler, sahip olduğu sayısız lütuflardan sadece ikisidir. Bu nimetleri kendisine veren Cenab-ı Mevla, ondan son derece kolay ve külfetsiz bir görev beklemektedir; yediği ve içtiği nimetlere şükür ve hamd görevi. Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ’nın hamde layık olduğunu ve O’na hamd etmenin insanın vazifeleri arasında bulunduğunu gösteren pek çok ayet vardır.
“Eğer şükrederseniz, nimetlerimi muhakkak artırırım.” (İbrahim, 7)
Kulun Rabbine karşı ilk ve en önemli vazifesi, O’nun güzel adını dilinden düşürmemek ve lütfettiği sayısız nimetlerden dolayı O’na şükretmektir. Allah Teâlâ yukarıdaki ayet-i kerimede insana işte bu vazifesini hatırlatmaktadır. İnsan Allah’ı üç şekilde zikreder:
Diliyle; O’nun güzel isimlerini anarak, verdiği her şeye hamd ederek, Kur’an-ı Kerim’ini okuyarak ve O’na dua ederek.
Kalbiyle; O’nun varlığını gösteren delilleri düşünüp içindeki şüpheleri atarak, kâinatın sırlarını anlamaya gayret ederek, Allah’ın her emir ve yasağının hikmetini kabul edip O’na boyun eğerek.
Bedeniyle; organlarının her birini Allah’ın buyrukları doğrultusunda yerli yerinde kullanarak. O zaman Allah Teâlâ da nimetlerine karşı nankörlük etmeyen, kendisini unutmayan bu şükredici kuluna merhamet eder, ona olan nimetlerini daha fazla artırır, dualarını kabul eder, onu sıkıntılardan kurtarır.
Kur’an-ı Kerim’in pek çok ayetinde Allah Teâlâ kurtuluşa ermek için kendisini zikretmemiz gerektiğini hatırlatmakta (Cuma, 10), ayakta olsun, otururken olsun, yanımız üzerine yatarken olsun kendisini bol bol zikretmemizi istemekte (Nisa, 103); mallarımızın, çocuklarımızın, ticaret ve alış verişlerimizin bizi Allah’ı zikretmekten alıkoymaması gerektiğini bildirmektedir (Münafikûn, 9; Nur, 37).
Peygamber Efendimiz de Allah’ı anıp zikreden kimsenin diri, O’nu zikretmeyenin ölü sayılacağını söylemektedir. (Buhari – Müslim)
Nimeti verene şükür, bir kadir ve kıymet bilme işidir. Gördüğü iyilikler karşısında sessiz kalmak, en azından teşekkür etmemek ise nankörlüktür. Ayetteki “şükredene nimetlerin artırılması vaadi” hem dünya hem de ahiret hayatını kapsamaktadır. Saymakla tükenmeyen iyilikleri sebebiyle Allah’a şükreden bir kimse, elde ettiği nimetlerin daha fazlasına mutlaka kavuşacaktır. İnsan, kendisine sayısız nimetler lütfeden Rabbine şükretmekle kalmamalı, iyiliğini gördüğü insanlara da teşekkür etmelidir.
Resul-i Ekrem Efendimiz, Allah’a şükürle insana teşekkür arasındaki yakın ilgiyi şöyle ifade buyurmuştur: “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmiş olmaz.” (Ebu Davud-Tirmizi)
Rabbim hamdimizi ve şükrümüzü artırsın inşaallah.