Ümmetimin Emini

Ümmetimin Emini

Ehliyet sahibi olan insan emaneti yüklendiği için Allah Teâlâ’nın yeryüzündeki halifesi olmuştur. Böylece mü’min sıfatı kazanan Müslümanlar, İslam’dan aldıkları şuur ve ahlakla bu emaneti taşıma görevini hakkıyla yerine getirmek, her yerde bu aziz ve hassas emaneti korumak, yani emin (güvenilir) kimseler olarak herkese güzel örnek olmak zorundadırlar. Aynı zamanda onlar en büyük emaneti ona hiç zarar vermeden, olduğu gibi koruyarak başkalarına ve gelecek nesillere devretmelidirler. Bunu sağlayacak olan metot da Peygamberimizin insanlığa emanet olarak bıraktığı Kitab’a ve O’nun sünnetine sarılmak ve hayata uygulamakla olacaktır.

Muhammedün Rasulullah olmadan önce Muhammedül Emin olan peygamberin ümmeti bugün kendini derinden sorgulamalı ve hesaba çekmeli. Müslüman olarak temsil ettiği makamın uhrevi sorumluluğunu düşünerek bu ümmete Ebu Ubeyde olmalı, Ubeydeler yetiştirmeli. Efendimiz’in asırlar öncesinden diriltici nefesiyle Ebu Ubeyde b. El-Cerrah’ı tanıyalım. Medine’ye gelen heyetler üzerine Allah Resulü’nün iki kez Ebu Ubeyde’nin eminliğini/güvenilirliğini âleme duyurduğuna şahit oluyoruz. Yemenlilerden bir grup Allah Resul’üne müracaat ederek “Ya Rasulullah! Bizlere bir öğretmen göndersen de bizlere Kur’an ve sünneti öğretse.” dediler. Bunun üzerine Allah Resulü, Ebu Ubeyde’nin elini tutarak: “Her ümmetin bir emini vardır, benim ümmetimin emini de Ebu Ubeyde b. Cerrah’tır.” diyerek ümmetin eminini, emniyet gerektiren bir görev olan muallimlik, öğretmenlik yapması için Yemenlilere göndermiştir. Muallim isteyenlere, eminliğini vurgulayarak bir muallim görevlendirilmesinde günümüze ve geçmişimize anlam verebilme adına ne büyük dersler bulunmaktadır. Zihinlerine öldürücü fikir telakkilerini fısıldayan eğitimcilerin elinde kaybettiğimiz neslimizi düşünerek eğitim müesseslerinin üzerine çok yönlü olarak eğilmeliyiz.

Hz. Ömer, Ebu Ubeyde b. El-Cerrah’ın yanına geldiğinde onu, yükünden çıkarttığı bir keçe üzerine uzanmış ve başını da çantasına dayamış olarak buldu. Ömer radiyallahu anh “Arkadaşlarının edindiği eşyalardan niye kullanmıyorsun? (Onlar gibi rahat yatmıyorsun?)” dedi. Ebu Ubeyde de; “Ey mü’minlerin emiri! Bana gelen azdır. Azla yetinirim” dediğinde Hz. Ömer gözyaşlarını tutamayarak, “Dünya herkesi değiştirdi ama seni değiştiremedi.” demişti. Sahabe farkını bu cümlelerle bir kez daha anlıyoruz ki onlar bizim için gökteki yıldızlar gibidir.

Hz. Ömer bir gün arkadaşlarına seslendi: “İsteyiniz, bana temennilerinizi bildiriniz.”. Bir adam çıktı; “Keşke şu ev altınla dolu olsa da hepsini fakirlere dağıtsam.” dedi. Başka biri ise; “Keşke inci, mercan taşlarıyla dolu olsaydı da Allah yolunda muhtaçlara saçıp savursaydım.” dedi. Hz. Ömer tekrar, “İsteyin, istemeye devam edin.” dediyse de herkes; “Başka bir şey bilmiyoruz.” dediler. Bu defa Hz. Ömer şöyle dedi. “Bense neyi arzuluyorum biliyor musunuz? Keşke bu ev Ebu Ubeyde b. El-Cerrah gibi er kişilerle dolup taşsaydı!”

İslam namına hiçbir şey ortada yokken o, Mekke’de tanınırdı. İyi bir tüccar, seviyeli bir delikanlı, devrini merak eden ve bazı şeylerin ıstırabını çeken bir insandı. Onun İslam öncesi dönemini şu söz özetlemektedir: “Kureyş’in iki dâhisi vardı; Ebu Bekir ve Ebu Ubeyde b. El-Cerrah’tı.”

Hicri 9. yılda Medine’ye Necran Hıristiyanlarından bir heyet geldi. Heyet çeşitli konularda Allah Resulü aleyhisselam ile görüştükten sonra Efendimiz’den aralarındaki para, maliye ve çeşitli ihtilaflarda kadı/hâkim sıfatı ile bulunacak güvenilir bir rehber talebine karşılık Allah resulü şöyle buyurdular; “Yarın öğlen namazında mescide gelin; size ashabın arasından güçlü, sağlam ve güvenilir birini rehber olarak göndereceğim.” Bundan sonrasını Hz. Ömer şöyle anlatır: “Allah Resulü öyle güzel vasıflar dile getirdi ki ben anılan vasıflarda olmayı ne kadar arzu ederdim.”

Düşünsenize âlemlerin efendisi, sizi âleme; güçlü, sağlam, emin ve güvenilir diye takdim ediyor. Hz. Ömer devam ediyor: “O gün öğle namazına erken geldim, en ön safta oturdum. Efendimiz’in beni hemen fark edebileceği bir yere oturdum. Efendimiz geldi, namazı kıldırdı ve cemaate doğru döndü, o mübarek gözleri ile birini aramaya başladı. Ben hafifçe kalkıyor, O’nun beni görmesini sağlamak için çaba gösteriyordum. Ama O, seçeceğini seçmişti. İki saf arkada Ebu Ubeyde’yi gördü. “Gel, ey ümmetimin emini! Necranlılarla birlikte git ve aralarındaki her türlü ihtilafı adaletle çözüme kavuştur.” dedi.

Müslüman ihtilaf giderir, çözüm üretir. Hz. Ömer kendisini göstermeye çalışırken makam, mevki için değil; o cümlelerin, Efendiler Efendisi’nin âleme duyurduğu özellikler için ileriye doğru çıkıyordu. Günümüzde bizler kendimizi ileriye çıkarmak isterken niyetlerimizi ve hedeflerimizi bir kez daha tahlil etmeliyiz. Hz. Ömer’in birçok meselede mahareti ve bizlere “kendinize gelin, siz Müslümansınız, arkasından gittiğiniz, örnek aldığınız kişilere dikkat edin” dercesine uyarılarda bulunmaktadır. Hz. Ömer bugün ideal örnek bulamadığımız zaman diliminde asırlar öncesinden reçeteler sunmaktadır.

Necranlıların yanındaki görevini alnının akıyla yerine getirdikten sonra Medine’ye dönmüştü. O günden sonra vefatına kadar Allah Resulü’nün arkasından hiç ayrılmayacak, O’nunla birlikte zorluk seferi Tebük’e katılacak, Veda Haccı’nda bulunacaktı. Ebu Ubeyde b. Cerrah yoluna baş koyduğu Allah Resulü’nden sonra yedi yıl daha yaşayacak, o yedi yılda yetmiş yıllık hayırlı hizmetlere imza atacak ve Efendimiz aleyhisselam’ın kendini nitelendirdiği emniyetine en küçük bir leke sürdürmeyecekti.

Genç Adam! Emanet olayının farkında olan ve onu dünya hayatında gereği gibi koruyan mü’min, emanete hıyanet etmediği ve onun değerini unutmadığı sürece ‘zalim ve cahil’ olmayacaktır. Sen yaptıkların ve ettiklerinle Müslümanların bakiyesinde ya iyilik ya da kötülük tarafında bir sermaye oluyorsun. Dikkat etmelisin. Sen Müslümansın. Müslüman elinden ve dilinden emin olunan kişidir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.