CİHAD DERSLERİ – Prof. Dr. Mustafa Ağırman – Gazzeli Hanımların Önderi Hz. Safiyye (r. anhâ)
Hz. Peygamber efendimizin yakın çevresinde adı Safiyye olan iki hanımefendi vardır. Bunlardan biri onun halası, diğeri de eşiydi. Biz, bu yazımızda gerçek bir kahraman olan halası Hz. Safiyye’yi siz kıymetli okuyucularımıza tanıtmaya çalışacağız.
Hz. Safiyye, milâdî 566 yılı civarında Mekke’de doğdu. Babası Abdülmuttalib, annesi Hâle bint Vüheyb’dir. Hâle, Hz. Peygamber efendimizin annesi Âmine’nin amcasının kızıdır. Abdülmuttalib’in Hâle’den Mukavvim, Hacl, Safiyye ve Hamza adında dört çocuğu olmuştur. Bunlardan Mukavvim ve Hacl, İslâm’a yetişemediler. Mukavvim, Risâlet’ten altı yıl önce kırk dört yaşlarında vefat etti.[1] Hacl de Mukavvim’den bir yıl sonra vefat etti.[2] Bunların çocukları İslâm’a yetişti ve Müslüman oldular.
Hz. Peygamber efendimizin altı halasından biri olan Safiyye, Câhiliye devrinde Ebû Süfyân’ın kardeşi Hâris b. Harb ile, onun ölümünden sonra da Hz. Hatice’nin kardeşi Avvâm b. Huveylid ile evlendi. İlk evliliğinden Safî adında bir oğlu[3] veya Safyâ adında bir kızı[4], ikinci evliliğinden Zübeyir, Sâib ve Abdülkâbe adlı oğulları ile Ümmü Habibe adlı kızı oldu.[5] Kocası Avvâm ölünce çocuklarının terbiyesiyle kendisi ilgilendi. Onların cesur birer insan olarak yetişmesi için sıkı bir disiplin uyguladığı gerekçesiyle zaman zaman yakınları tarafından tenkit edildi. Ancak onun bu davranışı aşere-i mübeşşereden olan Zübeyir b. Avvâm ile muhtelif gazvelere katılan Sâib b. Avvâm’ın çok iyi yetişmesini sağladı.
Hz. Safiyye, ilk Müslümanlardan biri kabul edilen oğlu Zübeyir ile birlikte Müslüman oldu. “En yakın akrabalarını uyar”[6] meâlindeki âyet-i kerime nâzil olunca Hz. Peygamber, yakınlarını toplayarak onları İslâm’a dâvet etti; bu arada halasına da “Ey Rasûlullah’ın halası Safiyye! Seni de Allah’ın azabından koruyamam.” diyerek onu da Müslüman olmaya dâvet etti.[7] Toplantıda Ebû Leheb’in, Rasûlullah’a hakaret etmesi üzerine Hz. Safiyye’nin ona karşı çıkıp yeğenini savunması onun ilk Müslümanlardan olduğunu göstermektedir.[8] İslâm’ın yayılması konusunda Hz. Peygamber’e destek olan Hz. Safiyye, oğlu Zübeyir ile birlikte Medine’ye hicret etti.
Hz. Safiyye çeşitli savaşlara katıldı, gazâya çıkan ilk Müslüman hanım diye anıldı; savaşlarda yaralıların tedavisinde ve geri hizmetlerde önemli görevler üstlendi. Uhud Gazvesi sırasında eline bir mızrak alarak savaşın yapıldığı yere giden Hz. Safiyye (r.anhâ) bazı Müslümanların geri çekilmekte olduğunu görünce, “Rasûlullah’ı bırakıp nereye gidiyorsunuz?” diye elindeki mızrakla onlara vurmaya başladı. O, kardeşi Hz. Hamza’nın ve yeğeni (ablası Ümeyme’nin oğlu) Abdullah b. Cahş’ın şehid olduğunu duymuştu.
Onun, şehidlerin bulunduğu yere geldiğini gören Rasûl-i Ekrem, kardeşi Hamza’nın düşman tarafından parçalanmış vücudunu görmemesi için oğlu Zübeyir’e annesini durdurmasını söyledi. Ancak Safiyye’nin, kardeşine yapılanlardan haberi olduğunu, Allah rızâsı için buna sabredeceğini bildirmesi üzerine Rasûlullah efendimiz, Hamza’nın yanına yaklaşması için ona izin verdi. Hz. Safiyye’nin, Hendek Gazvesi devam ederken Medine’de sığındıkları eve girmeye çalışan bir yahûdîyi öldürmesi, böylece bir kâfiri öldüren ilk Müslüman kadın olması da önemlidir.
Olay şöyle olmuştu: Hicretin beşinci senesine denk gelen 627 yılının Mart ayında düşmanlar, Medine şehrini kuşattılar. Kuşatmadan kısa bir müddet önce bu baskını haber alan Hz. Peygamber efendimiz, düşmanın şehre girebileceği tarafa hendek kazdırdığı için bu savaşa Hendek Savaşı denildi. Düşman ordusu bütün Arap kabilelerinden oluştuğu için de Ahzâb (hizipler, bölükler, ordular) savaşı denildi.
Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’in Ahzâb sûresinde bu savaştan söz eder. Savaşı yahûdî kabilelerinden biri olan Nadîr oğulları kabilesinin reisi Huyey b. Ahtab organize etti. Medine’nin güneyindeki Mekke’den dört bin kişi; kuzeyindeki Gatafan oğullarından da altı bin kişi toplamak suretiyle on bin kişilik ordu ile Medine’ye baskın yaptı. Maksatları yeni kurulan Medine İslâm Devleti’ni yıkmak ve Müslümanları tamamen yok etmekti. Hiç ummadıkları hendek engeli ile karşılan düşmanlar neye uğradıklarına şaşırdılar.
Yeri gelmişken söyleyelim ki, Hz. Peygamber efendimiz, katıldığı her savaşta ayrı bir taktik kullanır ve düşmanı ruhen çökertirdi. Bu savaşta da öyle oldu ve düşman ne yapacağını şaşırdı. Hz. Peygamber efendimize karşı aşırı bir düşmanlık besleyen Huyey b. Ahtab, kendine göre bir çıkış yolu bulmaya koyuldu ve şu anda Medine’de oturan ve Hz. Peygamber efendimizle aralarında saldırmazlık anlaşması bulunan yahûdî kabilesi Kurayza oğullarını tahrik ederek Ahzâb’ın safında savaşa sokmayı başardı.
Bu durumu haber alan Hz. Peygamber efendimiz, hem cepheyi idare etti hem de kadın ve çocukları korumak için tedbirler aldı. Şehrin içinde yaşayan Kurayza yahûdîlerinin âni baskınlarına hedef olabilecek kadın ve çocukları, Müslümanların korunaklı evlerine topladı ve cephedeki vazifesinin başına gitti. Müslümanların kadınları ve çocukları, her an yahûdîlerin ve münâfıkların baskınına uğrayabilirdi. Durum çok zor ve tehlikeliydi.
Müslümanların kadınlarının ve çocuklarının koruma altına alındığı bu evlerden biri de Hz. Peygamber efendimizin şâiri Hassân b. Sâbit’in eviydi. Kurayza oğulları yahûdîlerinin ileri gelenlerinden Ğazzal b. Semev’el komutası altında on kişilik bir yahûdî çetesi gelip bu evi ok yağmuruna tutarak içeri girmeye çalıştılar. İçlerinden birisi, taştan ve kale şeklinde yapılmış köşkün kapısına kadar yaklaşıp içeri girmek istedi. Peygamber efendimizin şu anda altmış yaşında olan halası Hz. Safiyye de bu evdeydi. Şimdi hep birlikte onu dinleyelim:
“Hassân b. Sâbit, köşkte bizim yanımızdaydı. Bizimle birlikte kadınlar ve çocuklar vardı. Yahûdîlerden biri, bulunduğumuz köşkün çevresinde dolaştı ve bir müddet sonra bize doğru geldi. Tam işte o sırada Kurayza oğulları yahûdîleri, Rasûlullah (s.a.v.) ile aralarında var olan saldırmazlık anlaşmasını bozmuş ve bizimle savaş halindeydiler. Bu sebepten dolayı hiç kimse aramızdaki gerginliği gideremezdi. Rasûlullah (s.a.v.) ashâbı ile birlikte hendekteki düşmanlarıyla uğraşıyordu. Cepheyi bırakıp bize gelme gücüne ve imkânına sahip değildi. Ben, Hassân’a “ey Hassân, gördüğün gibi şu yahûdî, köşkün etrafını dolaşıp duruyor. Vallâhi ben, onun bu köşke girilebilecek yerleri öğrenip yahûdîlere kılavuzluk edeceğinden korkuyorum. Cephede bulunan Rasûlullah (s.a.v.)’in ve ashâbının bu durumdan haberleri olmaz; aşağı in de öldür şunu!” dedim. Hassân, bana “Allah, iyiliğini versin ey Abdulmüttalib’in kızı! Vallâhi sen de iyi bilirsin ki, ben bu işin adamı değilim. Ben, gücü ve kuvveti dilinde olan kimselerdenim; kılıç ve mızrak kullanan erlerden değilim. Ben, bunu yapamam. Bende bunu yapabilecek cesaret olsaydı, ben de Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte savaşa giderdim” dedi. Hassân, bana böyle deyince ve onda bu işi başaracak güç göremeyince, başıma sıkı bir tülbent bağladıktan sonra elime bir sırık alıp köşkten aşağı indim. Dış kapıyı açıp sessizce adamın arkasına vardım ve hemen sırıkla vurup başını parçaladım. Adamın işini bitirip başını kestim ve Hassân’a “al şu başı da aşağıdaki yahûdîlerin üzerine doğru fırlatıp at!” dedim. Hassân, “bende bu güç ve cesaret nerde?” deyince, yahûdînin başını alıp arkadaşlarına doğru attım. Başı gören yahûdîler, “bize, müslümanların âilelerinin yanlarında erkek olmadığı haberi verilmişti; demek ki varmış” diyerek defolup gittiler.”[9]
Saygıdeğer okuyucularım, yazımın başında Hz. Safiyye için “kahraman” ifadesini niçin kullandığım şimdi daha iyi anlaşıldı, değil mi? Evet, bu ümmetin nice kadın kahramanları vardı; şimdi de var elhamdülillah. Bunları Bosna’da, Filistin’de, Gazze’de gördük, daha da göreceğiz inşâallah. Kadınları, erkeklerinden daha kahraman olan bu ümmetin tarih boyunca dalı yere gelmedi, gelmeyecek inşâallah. Zâlim ordular ve zâlim çeteler, göğsü iman ve cihad aşkı ile dolu olan bu kahraman kadınların önünde diz çökecekler inşâallah.
Hz. Safiyye, Peygamber efendimizin vefatından sonra bir müddet daha yaşadı. Medine’de vefat etti, cenaze namazı Hz. Ömer tarafından kıldırıldıktan sonra Bakî mezarlığına defnedildi. Şiirlerinin mükemmel, mersiyelerinin duygulu olduğu kaydedilen Safiyye’nin Hz. Peygamber’e methiyeleri yanında kardeşi Hamza’nın şehâdeti ve Rasûlullah (s.a.v)’in vefatı dolayısıyla söylediği mersiyeleri de vardır. Leylâ Muhammed el-Hayâlî onun kaynaklardan derlediği şiirlerini “Dîvânü Safiyye” adlı bir makalede yayınlamıştır.[10] Rabbim, onun gibi kahraman olan kadınlarımızın sayılarını artırsın. Âmin… Âmin… Âmin…
[1] Belâzürî, Ensâb, IV, 395.
[2] Belâzürî, Ensâb, IV,397.
[3] İbn Sa’d, et-Tabakât, VIII, 41.
[4] Belâzürî, Ensâb, I, 90.
[5] Zübeyrî, Kitâbu Nesebi Kureyş, s. 20.
[6] Şuarâ Sûresi, 26/214.
[7] Buhârî, Menâkıb, 13; Müslim, Îmân, 350.
[8] Belâzürî, Ensâb, I, 119.
[9] Daha geniş bilgi için bakınız: Vâkıdî, el-Meğâzî, II, 462-463; İbn Hişâm, es-Sîre, III, 239; Halebî, es-Sîre, II,239; Heysemî, Mecmau’z-zevâid, VI, 133-134; Diyarbekrî, Hamîs, I, 550.
[10] Aynur Uraler, “Safiyye bint Abdülmuttalib”, DİA, XXXV.