Zulüm ile Abad Olanın Akıbeti Berbat Olur

İbni Abbas radiyallahu anh’dan rivayete göre Rasulullah aleyhisselam, Muaz radiyallahu anh’ı Yemen’e gönderirken şöyle buyurdu: “Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü o dua ile Allah arasında perde yoktur.” (Buhari-Müslim-Tirmizi)
Zulmün her çeşidi haram kılınmıştır. Zâlime yardımcı olmak da zulümdür. Müslümanlar, daima mazlumun yanında zâlime karşı tavır almakla mükelleftir.
“Siz zâlimlere meyletmeyin ki size ateş yapışmasın. Hâlbuki Allah’tan gayri sizin dostunuz yoktur. Binaenaleyh zâlimlere meylederseniz, hiç kimse tarafından yardım olunmazsınız.” (Hud, 113)
Süfyan-ı Sevri’ye, “Ölmek üzere bulunan bir zâlime su verilir mi verilmez mi?” diye sorulunca;
-Verilmez, dedi.
– Ölmek üzeredir, dediler.
– Bırak onu, su vermek de ona yardım hususuna girer, dedi.
Düşünmek ve tefekkür etmek gerekir. Ölmek üzere olan bir zâlime su vermek dahi ona yardım etmek mânâsına gelirse, basit bir dünya menfaati, makam ve mevkii için zâlimlere yaranmak, onların yalan yanlış sözlerini tasdik etmek, zulümlerine ses çıkarmamak hatta yardımcı olmak ne büyük bir zulüm ve ne aşağılık bir davranış olur.
En büyük zulüm; küfür ve şirktir. Çünkü bu Kur’an’î hakikatleri yalanlamak, yaratıcısına karşı isyan ve tuğyan etmek, onun verdiği nimetlere nankörlük yapmaktır. “… Muhakkak şirk büyük bir zulümdür.” (Lokman, 13)
Bir Müslümanın malına, canına, namusuna, maddî ve manevî her türlü hakkına saldırmak, mazlumlara yardım elini uzatmaktan kaçınmak da bir zulümdür. Yaptıklarımızdan sorumlu olduğumuz gibi yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan da sorumluyuz. “(Onlar) Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirlerine yardım ederler.” (Şûra, 39)
Müslümana iftira etmek, şahsiyetini rencide edici söz ve davranışlarda bulunmak ve aleyhinde konuşulan, hakkı gasp edilen bir yerde onu gıyabında müdafaa etmemek de zulümdür. “Müslüman, Müslümanların dilinden, elinden selâmette olduğu kimsedir.” (Buhari-Müslim)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zulme karşı çıkmayan, mazlumun yanında yer almayan, kötülüklere karşı tavır takınmayan nemelazımcı kavimlerin ve âlimlerin kötü akıbetlerini şöyle haber veriyor:
“İsrailoğulları günah ve isyana düşünce, âlimleri onları men etmeye çalıştı. Fakat onlar vazgeçmediler. Âlimleri de onların oturdukları meclislerde oturdular, onlarla beraber yediler, içtiler. Cenab-ı Allah da bu sebeple onların kâlblerini birbirine vurdu ve onları Davud aleyhisselam ve Meryem oğlu İsa aleyhisselam’ın diliyle lânetledi. (Şüphesiz ki Allah’ın onlara böyle yapması da onların isyan etmesinden ve meşru olan sınırları aşmalarından olmuştu.) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dizleri üzerine kalkıp devamla buyurdu ki: Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Bâri’ye yemin ederim ki, onları haksızlık ve zulümden men edip, batıldan hakka meylettirmediğiniz müddetçe siz de bu lânetten kurtulamazsınız.” (Tirmizi)
Zâlimler şu hususu çok iyi bilmelidirler ki, zulüm ile payidar olmak mümkün değildir. Akıbet dünyada zillet ve perişanlık, ahirette ise azap üzerine azaptır. “Allah zâlime (bir müddet) mühlet verir. Onu yakaladığı zaman da felâh vermez.” (Buhari-Müslim)
Müslümana gereken, kendisini her türlü zulüm, haksızlık, azgınlık, taşkınlık ve kötülüklerden uzak tutmak, bütün işlerinde Allah’ın rızasını talep edip takva üzere amel ederek, adalet ve iyilikle muamele etmektir.
“Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nah, 90)
Görülüyor ki zulüm ve haksızlık en büyük günahtır. İnsanların haklarına bir saldırıdır. Allah Teâlâ mazlumun yanında ve onun yardımcısıdır. Mazlum ile Allah celle celâlûhu arasında perdeler kalkmış ve onun duaları doğrudan doğruya Allah’ın katına yükselmiş olacağından duası süratle ve anında kabul olunur.
Ebu Hureyre radiyallahu anh’dan rivayet olunan bir hadis-i şerifte: “Üç dua vardır ki müstecabtır: (Onlar) Oruçlunun duası, misafirin duası ve mazlumun duasıdır.” buyrulmaktadır.
Mazlumun duasının ve bedduasının makbul olacağı bu hadisten bir kere daha anlaşılmaktadır. Allah ile mazlumun arasında bir perde olmaması, isteğinin hemen kabul edileceğine delil sayılır. Çünkü perde bir engeli ifade eder, oysa mazlumun duası ile Allah’ın arasında böyle bir engel bulunmamaktadır. Bu tavsiye, hem zâlimin zulmünü önlemeye hem de mazlumu sabretmeye teşvik edici niteliktedir.
Dilimizde haksızlığa karşı sıkça kullandığımız “zâlimin zulmü varsa, mazlumun da Allah’ı var.” atasözümüz gerçeği ne kadar veciz ifade etmiştir. Haksızlığa uğrayanın Müslüman olması da şart değildir. Hangi din ve ırka mensup olursa olsun, insanlara zulüm yapmak dinimizde haram kılınmıştır. Hatta bunu daha geniş manada yorumlamak mümkündür. Yani İslâm, bütün canlılara, insanlara, hayvanlara ve bitkilere bile merhametsizliği yasaklamıştır.
“Allah’ım! Fakirlikten sana sığınırım, darlık ve zilletten sana sığınırım, zulüm etmekten ve zulme uğramaktan da sana sığınırım.” (İbn Mâce-Ebû Davud)