ZUHRUF SURESİ

ZUHRUF SURESİ

Zümer Suresi 8.ayeti kerimede Rabb’imiz bizlere şöyle buyurur:“ İnsanın başına bir sıkıntı geldi mi Rabbine yönelip O’na yalvarır; sonra Rabbi ona tarafından bir nimet verince, daha önce yalvardığını unutarak yolundan saptırmak için Allah’a eşler koşmaya kalkar. De ki ona: ‘İnkarcı tutumunla biraz eğlenedur bakalım! Gerçek şu ki sen ateşi boylayacaklardansın! “Allah’ın rahmeti olmasa nefsimizin ve şeytanın oyunlarını nasıl çözerdik veya çözmek için mücadele ederdik. Bunun için ne kadar hamd etsek azdır. İnsan zanneder ki hep iyi, mutlu, kazançlı olacak. Varken şükretmediği nimetler kaybedince birdenbire kıymetlenecek .Şükrünü yapamadığı nimetler adeta kendinden bilinip kalıcı zannedilecek. Oysa onlar bize dünyanın geçici metası olarak verildi. Sağlık, aile, evlat, eş, iş,, zaman,…..Bunlardan biri veya birkaçı veya hepsi insanın elinden alınınca Allah’a sığınır,O’ndan yardım diler, dualar eder, yalvarır, yakarır…İstekleri yerine getirilince yalvarıp yakaran ,niyazlar eden kendi değilmiş gibi Rabb’inden yüz çevirir,sanki hiç yalvarmamış gibi tavırlar takınır. Hatta sıkıntılarını giderenin kendi aklı, bilgisi, tercihleri, tecrübeleri olduğunu öne sürer. Dille olmasa da hareketleri ile ,tavırları ile Allah’a eşler koşmaya başlar. Ne acı böyle  davrananların sadece münkir ve müşrikler olduğunu zannetmek (Hz.Ömer , Hz.Ebubekir ve Huzeyfeler öyle zannetmiyorlardı.)…Kendimizi bu tehlikeden uzak görmek…Temennimiz şudur ki ateşe boylananlardan olmayalım.

       Bu ayki suremiz Zuhruf Suresi….Rabb’im  nasipdar eylesin bizleri. Sûremiz Mekke’de; Şûrâ Suresinden  sonra, Duhân Suresi’nden önce  vahyedilmiştir.  45. âyetin Hz. Peygamber’in miracında Kudüs’te Mescid-i Aksâ’da nazil olduğuna dair bir rivayet varsa da bu, sûrenin  Mekkî niteliğini değiştirmez; çünkü tefsirciler hicretten önce nazil olan bütün sûrelere Mekkî demektedirler. Sözlükte “süs” mânasına gelen, süslenmede vazgeçilmez bir araç olduğu için altın mânasında da kullanılan zuhruf kelimesi-ki suremizde şu şekilde geçer: “Eğer insanlar tek tip bir topluluk haline gelecek olmasaydı Rahman ‘ı inkâr edenlerin evlerine (her biri) gümüşten tavan, yukarı çıkmak için kullanacakları merdivenler, evleri için kapılar, üzerlerinde yaslanıp istirahat edecekleri koltuklar yapar, altınla da süslerdik. Ama bunların hepsi dünya hayatına ait geçici faydalardan ibarettir, âhiret ise rabbinin katında takva sahiplerine mahsustur. 33-35. Âyetler“- Kur’an’da, bu sûreden başka yerlerde de geçmektedir. Bu sureye isim olmasının sebebi, sûrenin amaç ve konularından biri olan “dünya ve âhiret güzelliklerinin karşılaştırılması, ebedî güzelliğin tercih edilmesine yönlendirme” bağlamında kullanılmış olmasıdır.(1)

    Ahiret nimetlerini idrak edebilseydik ,dünya nimetleriyle karşılaştırma bile yapmazdık. İnsanoğlu peşin olan, görünen, somut olanları sever ve bunlar ona sevimli gelir. Gaybi olana mesafelidir, nimetlere hemen şimdi kavuşmak ister.Bu da onu hatalara sürükler. Allah kulunu tanımaz mı? Tanıdığı için onu uyarır: “Geçici olana bağlanma, kalıcı olanı iste Rabb’inden “Bu uyarıya ne kadar kulak veriyoruz ,bunun muhasebesini yapmak bizlere düşer.

  Bu surenin, “Ha,mim’ ile başlayan önceki sureyle münasebeti iki şe­kildedir.

1- Bu surenin baş tarafıyla, önceki surenin baş tarafı ve son tarafı Kur’an’ı anlatmakta ve Kur’an’ın kaynağının ilâhî vahiy olduğunu beyan etmektedir.

2- Her iki sure de Allah’ın varlığına ve birliğine delâlet eden kesin de­liller getirmekte, ahiret hallerini, korkunçluklarını ve kâfirlerin maruz ka­lacağı cehennem korkularını sergilemekte, bunları cennet nimetiyle muka­yese etmekte ve bu cennet nimetinin muttaki müminler için hazırlandığını ifade etmektedir.(2)

  İnsanlar ibret alsınlar diye suremiz, İbrahim (as.), Musa ve İsa (a.s.) ‘ın kıssalarını anlatır. Kıssalar öğüt almak isteyenler için bir anlam ifade eder, önem taşır. Mesela suremizde müşriklerin şüphelerini ortadan kaldırma konusunda Hz. İbra­him’in (a.s.) kıssası anlatılır. Çünkü müşriklerin değer yargıları ,ölçüleri farklıdır.

  Onlar şöyle derler: “Bu Kur’an, şu iki şehirden büyük bir kişiye indirilseydi ya!” diye de eklediler. Rabbinin rahmetini paylaştırmak onlara mı düşmüş! Dünya hayatında onların geçimliklerini biz paylaştırdık. Bir kısmı diğerini istihdam etsin diye kimini kiminden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır. Zuhruf 31-32.ayetler. Peygamberliğin yetim ve fakir olan peygamberimize değil de; Mekke ve Taif’te makam ve mal sahibi olan iki adamdan birine verilmesi gerektiğini iddia ederler. Allah da, onların peygamberliğe seçilme ölçütlerini reddeder. Allah katında değerli olan insanın bireysel olarak tercih ettiği ahlaki güzelliklerdir.

    “Şüphesiz suçlular cehennem azabında ebedî kalacaklar, azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlim kimselerdir. “Ey Mâlik!  Rabbin bizim işimizi bitirsin!” diye seslenirler. Mâlik de:”Siz böyle kalacaksınız!” der. Andolsun biz size hakkı getirdik, fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz. Zuhruf 74-78 Suremizin bu bölümünde suçluların akıbetlerinden bahsedilir. Onlar cehennemde ebedi kalacaklar, azapları hafifletilmeyecek, ümitlerini kesecekler…Allah’ın rahmeti olmayacak, cehennem azabı olacak ve bu azab sürekli olacak. İnsana hatasını telafi edecek kadar ömür verilmiştir fakat o dünyadayken bu fırsatı değerlendirememiş, dünya hayatını kalıcı zannetmiştir .Dünyadayken Allah’ın rahmetini celbedecek amellerde bulunanlar ancak ahirette azaplarının hafifletilmesini umarlar. Dünyadayken iblisin yolundan gidenlerin ahirette kurtuluş ümit etmeleri olanaksızdır. Allah kimseye zulmetmez, zulüm eden kişinin kendisidir. İnançta, amellerde, insani ilişkilerde, eşyada ,kendi nefsinde zulüm hep insan eliyle olur.İnsan ,ahirette azaptan kurtulmak için sürekli ölümü isteyecek fakat buna bir yol bulamayacak. Ölümün ve hayatın sahibi Allah’tır. O’nu razı  etmenin yolu, bizim Rabb’imizden razı olmamızla başlar.

   Suremiz şu ayetlerle sona erer: (Peygamberin) «Ey Rabbim! şüphesiz ki bunlar imân etmeyen bir millettir» sözüne karşılık, «Sen, onlardan vazgeç de selâm (size) de. İle­ride bileceklerdir» (diye buyuruldu.)Bugün bizler ne kadar üzülürsek üzülelim hidayet Allah’tandır ve isteyen hidayete erdirilir.Bugün bilmeseler de ilerde muhakkak gerçeği bilecekler, gerçeğe teslim olacaklardır.

   Zuhruf Sûresi’ne, Kur’ân’ın açık, ortada ve açıklayıcı, aydınlatıcı bir kitap olduğu konu edilerek başlandı. Putperest müşriklerden çoğunun ile­ride hakkı idrâk edeceklerine ve böylece mü’minlerin de sıkıntıdan kurtu­lacağına işaretle sûre noktalandı. Rabb’imiz öğrendiklerimizle amel etmeyi hepimize nasip etsin. Kurtuluşa erenlerden olmamız duasıyla.

 

Kaynakça:

1-Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu: IV/659.       2-Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 13/97.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.