Zakkum, Çiçek Açmıştır. Nokta…

Değerli İlkadım Okurları,
Bir yemeğin damak tadı, hazırlanırken kullanılan et, yağ, tuz, biber, salça ve baharattan ibaret değildir. Makaleler de öyledir. Asıl maya, lezzet ve tat; ihlâs ve samimiyettedir.
İnsan, yaratılış itibariyle meleki, hayvani ve nebati bir varlıktır. İnsanın meleki ihtiyaçları akıl ve nakil ile beslenir. Benî Adem’in hayvani ve nebati ihtiyaçları ise doğal mutfaktaki hayvani gıdalar ve bitkisel besinler ile sağlanır.
Bitkisel beslenmedeki vitamin deposu ağaçlar, toprağa bağlı olarak yaşayan canlılardır ve ormanda birlikte yaşamayı severler. Tek başına yaşayanlar da vardır. Lakin hurma ağacı yalnız başına meyve vermez. Ağaçlar, oksijen depolarıdır. Semaya doğru ellerini açıp yalvaran Ademoğlu misali, ettikleri dualarla rahmet bulutlarını üzerlerine çekerler, rüzgârlar eşliğinde cuş-u huruşa gelip raks eden dalları ve yapraklarından çıkardıkları ritmik seslerle Rablerini sabah akşam zikrederler. Ağaçlar, insanoğlunun türlü sınaî atıklarla kirlettiği tabiatı çıkardıkları oksijenlerle temizlerler, enva-i çeşit renkleriyle süslerler ve güzel kokularıyla hayata canlılık verirler. Öyle ki; bazen uzatılan bir zeytin dalı olup; ulu düşmana dostluk mesajı verirler. Bazen nişan ve düğünlerde geline verilen bir demet çiçek olup; mutluluk saçarlar, bazen de cenaze merasimine gönderilen bir çelenk olup; taziyede bulunurlar. Ağaçlar, kış uykusuna yatan hayvanatın doğal meskenleridir. İçlerinde öyle asırlık çınarlar ve meşeler vardır ki; tarihe şahitlik ederler.
Hz. Adem aleyhisselam’ın cennette kendisine yasaklanan ağacın elma ağacı olduğu rivayet edilir. Elma, aşkın ve cinselliğin sembolüdür. Şu bizim gençlerin ellerinden düşürmedikleri WhatsApp / Ne Elma’ymış meğer?
Rivayet odur ki; cennette ilk ve tek yaratılan Adem aleyhisselam yalnızlık çeker. Allah Teâlâ, O’nun yalnızlığını gidermek üzere aynı özden Hz. Havva anamızı halk eder. Hz. Adem aleyhisselam, onu okşayıp sevmek ister ancak cennet melekleri; “Bir dakika ya Adem, O senin zaten helalin olacaktı. Neden yalan yere yemin eden şeytana uyup acele ettin?” derler. Amma velakin Havva ağaca çıkmış ve meyveleri toplamış, Adem de elmaya dişini çoktan geçirmiştir. Elmanın dibi göl, armudun dibi yol olmuştur. Amasya’sı, goldeni, misketi, ekşisi, tatlısı ile elmanın çayı, suyu, sirkesi, şekeri, tatlısı ve hoşafı ile o günden bugüne beslenme hayatımızda müstesna bir yere sahip olmuştur.
Bir zamanlar Hz. Musa’nın isteği üzerine Allah azze ve celle, cemalinin nurunu bir zeytin ağacına yansıtmıştır. Hz. Muhammed Mustafa aleyhisselam, savaşlarda bile ağaçların kesilmesini yasaklamıştır. Hatta güzel dinimizde hac ve umre ziyaretlerinde bulunan mü’minlere, ihramlı iken Mekke-i Mükerreme’deki manevi sit alanı olarak kabul edilen Harem’deki/milli parktaki ağaçların yapraklarını dahi koparmaları haram kılınmıştır.
Öte yandan; Hz. Ömer radiyallahu anh, altında/gölgesinde Hudeybiye Andlaşması’nın yapıldığı Semüra ağacını, kutsayarak hak yoldan dönebileceklerini düşünerek kestirmiştir. Aslında bizde de Telli ve Boz Baba türbelerinin bahçelerinde üzerine dilek tutulmuş, bez bağlanmış kesilmeyi bekleyen nice köhne ağaçlar vardır.
Kur’an-ı Kerim’de on sekiz çeşit ağaç ve bitki türünden isim olarak bahsedilmiştir. Bunlar; ağaç cinsinden hurmalar, çekirdekli ve çekirdeksiz üzüm bağları, ekşi ve tatlı nar ağaçları, muz dalları, kiraz, ılgın ve sedir çamları ile dikenli çalılardır. Ayrıca; dikkat çekmek için incir ve zeytin üzerine yemin edilmiştir. Kudüs/Beyt’ül Lahm’de Hz. İsa aleyhisselam’ı tek başına dünyaya getiren Hz. Meryem aleyhisselam’a taze/yaş hurmadan yemesi tavsiye edildiği anlatılmaktadır.
Cennet, varlığı gizemli bahçe demektir. Cennette; hurma, üzüm, nar, muz ve kiraz gibi ismen zikredilen meyvelerin cennet ehlinin iştahlarına sunulacağı haber verilmektedir. Firdevs, çekirdekli çekirdeksiz üzüm bağları ve asmaları ile meşhur bir cennettir. Dünyada iken birbirine baka baka ağaran cennet ehli, devşirilmesi gayet kolay, renkleri ve tatları değişik meyvelerin her türlüsünü tadacaktır. Üzümün çöpünü ve armudun sapını bahane etmeden, ulaşamadığı üzüme koruktur demeden, üzümün pekmezini yiyip şarabını içmeden, başkasına talkın verip kendisi salkımı yutmadan sadece Rabbinin rızası uğrunda gayret ve çaba sarf edenler, kendilerine vaat edilen Adn cennetlerinde misafir edilecekler ve ziyadesiyle mükâfatlarını göreceklerdir. Keza; cennette dalları yükünden bükülmüş kiraz ağaçları ile meyveleri salkım salkım sarkmış muz dallarından bahsedilmektedir.
Öte yandan şeceratü’l mel’une/lanetli ağaç olarak zikredilen zehirli zakkuma ve şeceratü’l huld/ölümsüzlük ağacı olarak belirtilen insan hak hürriyetinin sınırına gönderme yapılmıştır.
Cehennemde ise; dari dikeni ve zakkum ağaçlarının, mide ve bağırsakları parçalayarak sürekli ağrı yapan, bir madenin potası gibi erimeyen, kökleri ve yapraklarının da cehennem ehli günahkârlar için azap yiyeceği olacağına dikkat çekilmiştir.
Son günlerde yağan yağmur ve kar sularını kılcal ve toplardamarları ile içine çekip beslenen ağaçlar, anasını emen ya da elma şekeri yalayan çocuklar kadar mutlu gözüküyor. Öyle ya; Rabbimizin izin ve kudretiyle kimi gelin olup baharda çiçek açacak, kimi meyveye durup yazın pazara gelecektir. Zeytini, inciri, hurması, üzümü, bademi, kirazı, narı, elması, armudu, ayvası, portakalı, limonu vs. sofrayı süsleyecektir. Kimi ok olup atılacak, kimi oklava olup satılacak, karaağaç, akçaağaç, kızılağaç, ceviz ve nice katran ağaçları insanoğluna beşik, tabut ve sandık olacaktır. Kimi kalem olup yazacak, kimi kitap olup okunacaktır. Telgrafın tellerine konan kuşlar ve ağaçdelenler Noel ağacından ürküp; tespih, kına ve sakız ağaçlarına yuva yapacaktır. Bülbül ve keklik taifesi, saba makamındaki şarkılarını kavak ve söğüt dallarında okuyacak, allı turnalar ve arılar, yaşlı çınarların kovuklarını mesken edinecektir.
Kimi öd ve amber olup tütecek, kimi Mersin ve ıhlamur olup mis gibi kokacaktır. Kimi dilek tutup Rabbini tespih edecek, kimi de Yunus’un diliyle dolap ve El-Bab olup inleyecek, “Keserin sapı bizden.” diye feryat edecektir. Kimi “Yaş kesenin başını keserim.” diyen yeni Fatihlerin elinde tersanede gemiye dönecek, kimisi de “Ağaç, yaş iken eğilir. Meyveli ağaç taşlanır. Ağaç, kökünden yıkılır. Ağacı kurt, insanı dert yer. Ağaca yaslanma kurur, insana yaslanma ölür. Ağaca çıkan keçinin, dağa çıkan oğlağı olur. Kavaktan öte yol gider. Çıktım erik dalına, anda yedim üzümü. / Bostan ıssı kakıdı; der ne yersin kozumu?, Bastım da kırıldı iğdenin dalı.” gibi deyim, atasözü ve türkülere özne ve yüklem olacaktır.
Değerli kardeşlerim,
Kıyametin kopacağına tanıklık etsek bile elimizdeki fidanları dikelim ve gençlerimize sahip çıkalım. Din, devlet, vatan ve milletimize kast eden hainleri darağaçlarında âleme ibret asarak, soy ağaçlarını kurutalım. Sevgi ve merhamet ağaçlarımıza konup yuva yapan gurbet kuşlarını örselemeden uçmalarını sağlayalım. Göçebe bir millet olduğumuzu unutmayalım. Rabbimizin kelime-i tayyibe olarak isimlendirdiği güzel bir sözü, kökü yerde sabit, dalları göğe kadar uzanan güzel bir ağaca benzettiğini düşünelim. Gövdesi yerden koparılmış, o yüzden ayakta durma imkânı olmayan çonalamış ağaç misali kötü sözlere itibar etmeyelim. Sidretü’l münteha’nın/varlık âleminin bitiş noktasını temsil eden bir ağaç olduğunu hatırlayalım. Ayva çiçek açıyorsa ğarkad da ardına saklanan yehudayı haber verecektir. Az kalmaya çok kalmamıştır. Yeter ki; biz geç kalmayalım. Zeytin gözlüm uzaklarda işin ne?