Yoksa Çocukerkil Misiniz?

Ataerkil, anaerkil toplumlar derken, nihayet çocukerkil toplumlar da üretilmeye başlandı. Öğretmenliğimin ikinci senesinde bir öğrenci velisi “Ben onunla arkadaş oldum, ona hiç babalık yapmadım. Hep arkadaş oldum.” demişti. Hâlbuki çocuğun babaya ihtiyacı vardı. Arkadaşı ise pek çoktu.
Her istediği yapılan, mücadele etmeden isteklerine ulaşan, çalışıp kazanmanın hazzından mahrum bırakılmış zavallı kitleler üretiliyor. Zayıf karakterli, zorluklar karşısında hemen çöken gençler maatteessüf ki artık mevcut. Çünkü onların mücadele ederek yapması gerekenleri, onların yerine ebeveynleri mücadele ederek, yanlış bir şefkat anlayışıyla hallettiler. Netice de bu anlayışa göre şekillendi.
Trablusgarp’ın meşhur âlim ve mücahidi Ömer Muhtar, bir savaş sonunda kocası şehid olmuş genç bir hanımın ağladığını görür. Genç hanımın yanında beş altı yaşlarında bir erkek çocuğu vardır. Çocuk, annesinin ağlamasıyla hüzünlenmiş ve boynunu bükmüştür. Bu manzara karşısında Ömer Muhtar: “Çocuklarımız bizi bu halde görmemelidir.” diyerek duruma müdahale eder. Daha sonra “Her zaman metanetli, güçlü, yılmayan mücadeleci ve sağlam bir karakter sahibi olarak hatırlamalıdırlar. Çünkü bir gün savaşı onlar devam ettirecek.” der. İşte çocuk eğitiminin sırları bu birkaç cümlede bulunuyor.
En İyi Rol Model
Çocuğun seni nasıl görüyorsa kendisi de senin çizdiğinden çok farklı olmayacaktır. Mesele şu ki; bugün çocuklarımız gerek internet, basın-yayın araçları ve gerekse zamanımızın menfî şartları icabı bizim dışımızda da mecburi bir etkileşimle iç içe yaşamaktadır.
“Oğlan atadan (babadan) öğrenir sofra açmayı, kız anadan öğrenir biçki biçmeyi.” atasözümüz de gösteriyor ki; geleceğin inşasında ailelere önemli görevler düşüyor. Yoksa okullarda verilen eğitim-öğretim faaliyetleri hayatın tamamına şamil değildir.
Elbette çok değerli öğretmenlerimiz canhıraş çalışmalarla geleceği inşa etmek gibi bir sorumluluk alıyor ve çalışıyorlar. Fakat aile bu işin temelini oluşturuyor. Aslında ergenliğe kadar en iyi rol model ebeveynlerdir. Çünkü çocuklar genellikle anne-babadan gördüklerini yapar. İşittiklerini söyler. “Keçi nereye çıkarsa oğlağı da oraya çıkar.” atasözü bu nevidendir.
Belli bir zamandan sonra ailenin etkisi iyiden iyiye azalacağından özellikle yavrularımızın eğitimine küçük yaşlarda yoğunlaşmalıyız. Bu eğitim ise anadan atadan gördükleri ile yapılan eğitimdir. Söylenenlerle yapılanların bir ahenk oluşturmasıdır.
Beni Hiç Bu Şekilde Gördün mü?
Her işte olduğu gibi eğitimde de zamanlama çok mühimdir. “Demir tavında dövülür.” “Ağaç yaşken eğilir.” Hz. Ebu Bekir radiallahu anh “Ne söylediğine, kime söylediğine ve ne zaman söylediğine bak. (dikkat et)” buyurmaktadır. İmam Gazali hazretleri “Çocuğun edep eğitimi beş yaşında tamam olur” buyuruyor. Sonraki yaşlarda verilen eğitim ise küçük rötuşlar kabilindendir vesselam. Huy küçük yaşlarda oluşur ve can çıkmayınca huy çıkmaz. Bir adam yedisinde ne ise yetmişinde de odur.
Osmanlı eğitimcileri (mürebbîler) çocuk dört yaş, dört ay ve dört günlük olunca ona besmele töreni düzenleyip bu yaştan sonra da ona bir şahsiyet ithaf ederler, çocukla büyük bir şahıs edasıyla konuşurlardı. Zaten dünya hayatı gibi kısa bir zaman diliminin hemen gelip geçtiğini düşünürsek, çocuk diye baktıklarımızın da kısa sürede büyüyüp koca bir adam olduğunu görürüz.
Değerli öğretmenlerimizden Cengiz Bey bir hatırasını şöyle anlatıyor: “Gençlik yıllarımda ceketimi omuzlarıma atmış yürüyordum. Birden babamla karşılaştık. Beni yanına çağırdı ve dedi ki: ‘Beni hiç bu şekilde ceket giyerken gördün mü?’ Cevap dahi veremedim. Fakat bir daha asla abdest alırken dahi ceketimi omuzlarıma atamam.” İşte eğitim. Bir babanın kararlı, içten, samimi cümlelerinin tesiri.
İslam alimlerinden Muhammed Hamidullah, davranışla yapılan eğitim ile sözle eğitimin tesiri hususunda şöyle der: “Batı toplumunda Hıristiyanları, İslam’ı kabule sevk eden, fıkıh ve kelam alimlerinin görüşleri değil, daha ziyade İbni Arabi ve Mevlana gibi tasavvuf ehlinin halleridir.” Bugün de dönüşüm ve değişimi sağlayacak olan kılıç ve akıl değil kalptir.
Allah Resulü Böyle Buyurdu!
Musab b. Umeyr’in radiallahu anh kardeşi Ebu Aziz şöyle anlatır: “Bedir Savaş’ında ben de esir düşmüş, ensardan bir topluluğa teslim edilmiştim. Allah Resulü aleyhisselam; ‘Esirlere güzel muamelede bulunun!’ buyurmuştu. Yanlarında bulunduğum aile, Allah Resulü’nün bu emrini yerine getirmek için, sabah-akşam hisselerine düşen ekmeği bana verir, kendileri hurma ile yetinirlerdi. Ben ise hayâ eder, ekmeği onlardan birine verirdim. O da hiç dokunmadan tekrar banan iade ederdi. ‘Allah Resulü böyle buyurdu!’ derdi.” Bu kişi, şahid olduğu bu faziletler karşısında kısa zamanda Müslüman olmuş, İslam’la şereflenmiştir.
Ecdadımız Osmanlı’nın ince bir siyaset olarak yeni fethedilen yerlere evvela gönül ehli, salih ve veli zatlar yerleştirmesi de büyük hidayetlere vesile olmuştur. Bugün Balkan ülkelerinde var olan bütün Müslüman halkların mevcudiyeti, ilk Osmanlı fetihlerinin ve iskan siyasetinin bir eseridir.
Ayrıca Osmanlı’nın gittiği her yerde hak ve adaleti hâkim kılması da maddi-manevi fetihlerinin önünü açan bir unsur olmuştur. Balkanlar’da prenslerin zulmünden bıkan halklar, Osmanlı hakimiyetine girmeyi gönüllü olarak arzulayacak noktaya gelmiştir. Öyle ki Lehistan’da “Osmanlı atları Vistül Nehri’nden su içmedikçe bu ülke hürriyet ve istiklale kavuşamaz!” sözü bir darb-ı mesel/atasözü haline gelmiştir.
Alman reformist Martin Luther de “Ya Rabbi! Büyük Türkler’i bir an önce başımıza getir de senin ilahî adaletinden onlar sayesinde nasiplenelim!” demiştir. Yine kendi idarecilerine “Sizin gibi gözü doymaz prenslerin, toprak ağalarının ve burjuvaların idaresinde yaşamaktansa Osmanlılar’ın idaresini tercih ederiz. Çünkü onlar fakirlere sizden daha şefkatlidir.” diyen gavur halklar da olmuştur. (Osman Nuri Topbaş, 40 Soru 40 Cevap, Erkam Yayınları)
Bugünün Cihadı
Aslında bugünün cihadı İslam’ı temsil ve tebliğ edecek insanlar yetiştirmektir. Bunun en yakınımızdaki muhatabı çocuklarımızdır. Çocuklarımızı İslam’ı tebliğ ve temsil edecek şekilde yetiştirmenin en iyi ve en sağlam yolu da evlerimizi birer Darü’l Erkam yapabilmekten geçiyor.
Mesela her Müslüman haftada bir kere olsun aile içinde bir ders yapmalı ve bu dersin mütalaası en küçükten başlanarak, aile içinde herkes konuşmak suretiyle gerçekleşmelidir. Küçük gibi görünen fakat aslında çok büyük bir faaliyettir bu. Bütün aile konuşabiliyor, daha önemlisi küçük büyük demeden herkes dinleniyor. Her bir fert değerli olduğunu hissediyor.
Çocuk, yaptığı hatalar için bazen güzel bir üslupla bazen de sadece bir bakışla uyarılabilir. Anlamayan ise kararlı bir ses tonuyla azarlanarak uyarılır. Yine anlamazsa Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend’i devreye girer:
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.
Bu, başa vurmaktan sakınarak ve kaba yerlerine sağlık problemi oluşturmayacak şekilde olabilir. Son şık, üzerimize düşen öncelikli görevler uygulanmadan yapılmamalıdır ki vebal olmasın.
Malcolm Kardeşin Dediği Gibi
Ailede çocuklarımıza vereceğimiz eğitim hal ve tavırlarımızla vereceğimiz eğitimdir. En güzel tebliğ ve talim, yaşamak suretiyle olandır. İslam’ı yaşamakta sıkıntı çeken ebeveynin çocuğuna tesiri söyledikleri değil, yaşadıkları ölçüsünde olacaktır. Malcolm kardeşin dediği gibi “En güzel nasihat iyi örnek olmaktır.” Bu eğitimi verirken merhameti yanlış yorumlamak sıkıntılara sebep olacaktır. Merhamet mü’minin şiarıdır. Fakat merhameti ifrat derecesine vardırmak maraz doğurur. Zira merhamet bazen kaşları çatmaktır.