Yeniden Aile

Ülkemizde virüsün ilk görülmesinin ardından bir hafta geçmişti. Bütün haber kanalları, internet siteleri, gazeteler… Hepsinin başlığında bu “Covid-19” yani Korona Virüs vardı. Küçücük bir bölgede baş gösteren bu salgın tüm dünyayı adeta bir ateş çemberi gibi sarıyor, sarmaya da devam edeceği görülüyordu. İnsanlık, tarihin en acı verici en zor sınavlarından birisiyle karşı karşıyaydı. Binlerce insan virüs yüzünden hayatını kaybediyor, yüz binlercesi ise Korona Virüs’e karşı yaşam mücadelesi veriyordu. İnsanlık acaba bu sınavdan geçebilecek ve güzel günlere ulaşabilecek miydi? Bilmiyoruz. Ama insanlar birlik olup bu virüse karşı hep birlikte savaşırsa büyük ölçüde önlenebileceği muhakkaktı. Tedbiri elden bırakmamak, dikkat etmek, izole olmak gerekiyordu. Zaten ülkemizde belli yaş gruplarına sokağa çıkma yasağı gelmiş, çoğu insanda gönüllü karantinaya girmişti evinde. Bu karantina günleri insanlara birçok duyguyu yeniden hatırlatmış, kalplerde yeşermesine vesile olmuştu. Aile bağları, yardımseverlik, birlik beraberlik ve daha niceleri… Herkes birbirinin kıymetini daha iyi anlamıştı bu zorlu günlerde.
Nitekim Can ve Ailesinde de durum bundan ibaretti. Tabi ki bunun olmasında Can’ın da rolü yok değildi. Çünkü ailesinde herkesin farklı bir dünyası vardı. Bu dünyanın merkezinde ise “İnternet” vardı. Normal zamanlarda bile internette vakit geçirmekten birbirleriyle pek fazla diyaloga girmeyen aile fertleri, karantina günleriyle birlikte ihtiyaçları olmadığı sürece konuşmuyor, suskunluğa ve internet batağına doğru hızla sürükleniyorlardı. Sadece Can kendini kurtarmıştı bu bataktan. Bu yer yer sıkıcı olan karantina günlerini kitap okuyarak ders çalışarak geçiriyordu. Ara sıra annesinin ve babasının yanına gidiyor, onlarla muhabbet etmeye çalışıyordu. Lakin hangisine gitse onlardan duyduğu ilgisiz bir iki kelam ile tekrar dönüyordu. Ne olmuştu eskiden birbirine sevgi ve muhabbetle bağlı, gönüllerinde sevginin sıcaklığını barındıran bu aileye? Adeta telefonun, internetin ve sosyal medyanın kölesi olmuşlardı. Can bu durumdan hiç memnun değildi sanki gülüp eğlendiği, neşeli ailesi gitmiş yerine bambaşka insanlar gelmişti. Ara ara bu memnuniyetsizliğini ailesinin yanında dile getirse de istediği cevabı alamıyordu. Bu durum böyle sürüp gitmelimiydi? Yoksa bu duruma bir “Dur!” mu demeliydi?
Çağ değişiyor, haliyle insanlar da değişiyordu. Sanal ortam insanlara daha cazip geliyor, oturdukları yerden her işi yapıyorlardı. Hatta seyahat bile ediyorlardı internet sayesinde. Tek tuşla Paris, Amsterdam, Roma… Tek tuşla en leziz yemek ayaklarına kadar geliyordu. Artık insanoğlunun karşısındaki o koskoca dünya küçücük bir köye dönmüştü. Eski günler rafa kaldırılmış ve unutulmaya mahkûm edilmişti. Sadece birisinin gelip bu esaretten onu kurtarmasını bekliyordu. Toplumun benliğini tekrar kazanması için eski günleri hatırlaması şarttı. Bu şartı sağlayacak kahraman ise Can’dı. Ve başlayacağı insanlar hiç şüphesiz ailesiydi. Vakit akşamı biraz geçmiş, geceye doğru yelken açmıştı. Can odasında ders çalışırken annesi, babası ve kardeşi de oturma odasındaydılar. Odadan gelen karmakarışık sesler Can’ın kulağını tırmalıyor, ders çalışmasına engel oluyordu. Bir iki defa gidip ailesini uyardı ve sesler bir müddet kesildi. Aradan bir saat geçmişti ki sesler Can’ın kulağında tekrar yankılanmaya başladı. Can, bu duruma daha fazla dayanamayıp ailesinin bulunduğu odaya daldı ve herkesin elinde bulunan telefonu ve tableti sinirle aldı. Ailesi bu duruma şaşkın yüz ifadesiyle bakakaldı. Babası telefonunu isteyince Can bu sefer telefonları kapattı ve odada televizyonun bulunduğu masanın üzerine koydu ve tekrar ailesine dönerek:
- Telefon da İnternette yok size! Uyardım ders çalışıyorum dedim dinlemediniz. Ne var bu telefonda, internette birbirinizle sohbet muhabbet edin, hal hatır sorun. Bırakın şu interneti sizlere ne oldu böyle, benim birbirine sevgi ve muhabbetle bağlı aileme ne oldu. Bırakın bu internet çılgınlığını ben ailemi; annemi, babamı, kardeşimi özledim. Şu interneti bırakında bana ailemi geri verin.
Bu sözler karşında kimse konuşmuyor, göz göze bile gelmiyorlardı birbirleriyle. Kaldığı yerden devam etti Can:
- Kapında zaten en son model araba var daha neden sürekli telefonda arabalara bakıyorsun, baba? Ya sen Anne? Zaten en güzel yemekleri en güzel tatlıları sen yapıyorsun neden hala telefondan bunlarla ilgili şeylere bakıyorsun? Gelelim sana biricik kardeşim! Dışarıda mis gibi hava var, bahar da geldi. Telefonda top oynayacağına neden çıkıp dışarıda arkadaşlarınla top oynamıyorsun? Artık bırakın şu interneti de tekrardan bir aile olalım.
Bu sözler üçünü de oldukça derinden etkilemiş ve ayağa kalkıp Can’a sarılmışlardı. Ardından babası:
- Oğlum haklı artık herkes bu telefonu bir kenara bırakacak ve gerek görmedikçe eline almayacak. Birbirimizle yeniden eski günlerimizdeki gibi bir aile olacağız herkes söz versin.
- Söz
- Söz
Hepside söz vermiş ve birbirlerine sımsıkı sarılmışlardı. İşte Can başarmış, ailesine tekrar kavuşmuş ve bunun verdiği sevinçle o gece derin bir uykuya dalmıştı.