Yandı Keten Helvamız!

Mayıs ayında davetli olduğum bir düğüne katılmak üzere Hollanda’ya gitmiştim. Hollanda’ya giriş ve çıkışlarda devletimin bana tahsis ettiği yeşil pasaport sayesinde milletimizi onurla temsil etmenin haklı ve saklı gururunu yaşadım. Adına kader denilen ilahi bir rüzgârın Avrupa kıtasına savurup yerleştirdiği Laylstad ve Delfzijl beldelerinde ikamet eden Türk ve berberi/Arap iki genç iş yerinde tanışmışlar, iki yıl içerisinde anlaşmışlar, bize de aileleri ve yakın akrabaları olarak düğünlerini şenlendirmek düştü. Böylelikle Fas ve Türkiye arasındaki tarihi ve kültürel yakınlık, iki Müslüman genç arasında gerçekleşen evlilik yoluyla pekiştirildi. Yapılan görkemli bir törenle Siham ve Ömer dünya evine girdiler.
Hollanda’nın cadde ve sokaklarındaki düğün alayı görülmeğe değerdi. Türk ve Fas bayrakları eşliğinde düzenlenen düğün konvoyunun coşku ve heyecanı, kız evine ulaşıncaya kadar yerli halkın dikkatinden kaçmadı. Portakallar, o gelin alma esnasında okunan dua ve tekbirleri, salâvat-ı şerifeleri dinlerken, akabinde davul eşliğinde gerçekleştirilen musiki cümbüşünün ardında saklanan mehter ve Osmanlı’nın ayak seslerini duyar gibiydiler. Rabbim gençlerimizi iki cihanda mesut ve bahtiyar eylesin.
Bu vesile ile; Hollanda Diyanet Vakfı’na bağlı Yunus Emre ve Orhan Gazi camilerinin din görevlileri ve cemaati ile tanıştım. Her iki cemiyetin değerli başkanları ve üyeleri ile görüşüp konuştum. Berat Gecesi’nin manevi iklimini bu sefer farklı bir şekilde yaşadım. Anadolu’nun muhtelif şehirlerinden Hollanda’ya gelip yerleşen, Avrupa’nın göbeğini üçüncü ve dördüncü nesiller için yurt edinen, Orhan Gazi ve Yunus Emre gibi tarihi ve dini derinliklerimizden gelen bu güzel marka isimleri oralara kadar taşıyan ve halen yaşatan göçmen kuşlarımızdan Allah razı olsun.
Fes başıma, pes başına!
Onlar ersin muradına biz de varalım bakalım Mağrib ve Felemenk diyarına. Önce fesimizi giyelim ve Fas’a gidelim. Resmi adıyla Memleketü’l Mağribiyye olarak bilinen Morocco’ya uğrayalım. Afrika’yı Avrupa’ya bağlayan güzel bir İslam ülkesi olan Fas’ta İslami hayat denilince Murabıtlar, Muvahhidler, Şafi ve Maliki mezhepleri ile Ticaniye tarikatı akla gelir. Akdeniz, Atlas Okyanusu, Moritanya ve Cezayir ile komşu olan Fas Krallığı, 1956’da bağımsızlığını kazanmıştır. Ülke, halen Kral Hasan’ın oğlu 6. Muhammed ve Başbakan Abdullah Benkirane tarafından yönetilmektedir. 2012 Arap Baharı gösterilerinin durulması için ülkede siyasal ve ekonomik reformlara geçilmiştir.
Fas’ın başkenti Rabat ve diğer büyük şehirleri ise Kazablanka, Vücde, Tanca, Fez ve Merakeş’tir. 458.730 km2 yüzölçümüne sahip Fas’ta 34.380.000 kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Tarihi geçmişi MÖ 2000’li yıllara kadar dayanan Fas’a ilk ayak basan lider Ukbe bin Nafi olarak bilinir. Ülkenin fatihi Musa bin Nusayr’dır. Ülkede Berberi, Fenike, Kartaca ve Roma uygarlıkları yaşamıştır. Osmanlı-Fas ilişkileri Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlamıştır. Osmanlı Hükümdarı Sultan 3. Murad’ın şehzadelerinin sünnet düğünlerine katılan Fas elçileri 400 altın takı takmışlardır. Bir dönem Fransızların sömürgesi altında kalan Fas’ta resmi dil Arapça ve para birimleri dirhem’dir. Fas’ın en çok ticaret ettiği ülke Fransa’dır. Ülkede Akdeniz iklimi hâkimdir. Fas’ın Tanca ve Rabat limanları okyanusa açılan penceresidir. Dünya fosfat rezervinin üçte ikisi Fas’tadır. (DİA, 12)
Gelelim Lale Soğanına
Asıl adı Netherlands olan Hollanda’nın Osmanlı dilindeki ismi Felemenk’tir. Krallıkla yönetilen Hollanda 41.526 km2 yüzölçümüne ve 16.940.000 kişilik nüfusa sahip küçük bir Avrupa ülkesidir. Deniz seviyesinden düşük düz bir ova üzerine kurulan Hollanda’nın başkenti Amsterdam olup başlıca büyük şehirleri Rotterdam, Lahey, Den Haag, Utrecht ve Groningen’dir. Germen/Alman asıllı bir toplum olan Hollanda, ismini Holland Dukalığı’ndan almıştır. Ülkede süt ve balık ürünleri, petrol, doğalgaz, gemi inşa sanayi, demir-çelik, uçak, makine imalatı, elektrikli araç üretimi revaçtadır. 5 milyon tonilatoluk bir deniz ticaret filosuna sahip Hollanda’nın en çok ticaret yaptığı ülke Almanya’dır.
Ülke nüfusunun %33’ü ateist olan Hollanda’da Katoliklerin oranı %39, Müslümanların oranı ise %3’tür. Hollandalılar Müslümanları 11. Haçlı Seferlerinde tanımışlar, 1947’de Pakistan’dan gelen Ahmediler de Lahey’de kendi camilerini açmışlardır. Ülkede halen Türkiye, Fas, Pakistan, Endonezya, Mısır, Tunus asıllı Müslümanlar yaşamaktadır. Ülke genelinde bulunan İslami dernek ve cemiyetlerin sayısı 400’ün üzerindedir. Bunlardan 150 kadarı Hollanda Diyanet Vakfı şemsiyesi altında faaliyetini yürütmektedir. Ülkede yaşayan 397 bin Türk’ü, 386 bin Faslı takip etmektedir. (DİA, 18)
1602’de Heeren-17 denilen bir idare meclisi tarafından yönetilen Hollanda Doğu Hindistan Şirketi adlı Hint ve Atlas okyanusunda ticaret yapan deniz aşırı bir sömürü şirketi kurulmuştur. Kuruluş sermayesi 6,5 milyon Florin olan bu şirketin 1669 yılında 150 ticaret ve 40 savaş gemisi ve içinde 10.000 korsan askeri mürettebatı vardı. Ortaklarına %40 kar dağıtıyordu. Ticaret filosu, Japon bakırı, Çin kâğıdı, Hint ipeği, İran halısı, Cava kahvesi, Malay kalayı, Maluku baharatı ne bulursa her gün Afrika’dan Avrupa’ya açılıyordu.
Rızkın onda dokuzu ticaret ve cesarettedir buyuran bir peygamberin ümmetine hadisin metnini, senedini, vürudunu ve usulünü okutuyorlar; amma çaktırmadan malı götürüyorlardı. Yerli halk uyanmasın diye 7 yıl bedava hindi eti yedirip, bir sabah onları Rotterdam’ın Kamburu olan Rahiplerin önüne atıveriyorlardı. Müslümanları, Doğu’daki varlıklarını, ticari sır ve üstünlüklerini koruma hususunda ciddi bir tehlike olarak görüyorlardı. Şirketin ana felsefesi “Savaşsız ticaret, ticaretsiz savaş olmaz.” anlayışına dayanmaktaydı. Hristiyanlığın yayılması onlar için bir kılıftı. Yerli halkın çocuklarına, örneğin Endonezyalı bir yavruya her gün yarım kilo pirinç ve az bir harçlık dağıtıyorlardı. Kefere, bu sinsi planlarını daha sonra ABD’nin Marshall yardımı olarak geliştirecekti.
Kader ne der, peder ne yer?
1805’te Napolyon, Hollanda Krallığını kurmuş ve ülkenin başına kardeşi Louis Bonapart’ı getirmiştir. Hollanda, 1940’ta Almanların işgaline uğramıştır. 1602’de Osmanlı-Felemenk ilişkileri Hollanda Eyalet Meclisi tarafından İstanbul’a elçi olarak gönderilen ve 28 yıl İstanbul’da kalan Cornelis Haga dönemine dayanmaktadır. O günlerde Felemenk’in Protestan korsanları Osmanlı Devleti’ne müttefik gözüyle bakarlardı. Hilal şeklindeki madalyonlarının üzerine “Papa taraftarı olmaktansa Türk olmak.” ibarelerini yazmaları bunun göstergesidir. Belki de Akdeniz’e navlun atmak için kürdan olmaktansa gözü açık korsan olmayı tercih etmişlerdi.
Kader ne der, peder ne yer bilinmez amma; o gün atının üzengisini öperek Osmanlı’dan aman dileyenler bugün o necip milletin evlatlarını Avrupa Birliği kapısında bekletmekten zevk ve hınç almaktadır. Hollanda ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerin esas kâbus ve korkularının sebebi mazide işledikleri bütün sömürü ve zulümlerinin herkes tarafından bilinip insani değerler bakımından iflas etme endişesidir. Entelektüel çevrenin yarıçapı sürekli daralmaktadır. Fert ve toplumu en çok rahatsız eden şey vicdani muhasebedir. Sonuçta hangi mal ve emeği üretirseniz üretin eğer insana hizmet etmiyorsa sıfır elde var sıfırdır. Mesele; Hollanda gibi med ve cezir olayları sebebiyle uzayan ve çekilen denizin kenarında, rakımın eksi 5-10 civarında olduğu bir ülkede yaşamanın korkusu değil, bir gün gelip köpek balıklarının ve pitonların karıncalara yem olma kâbusudur. Ya devler cüce, develer tellal, pireler berber, köleler efendi olursa!
Allah; adına devlet ve servet denilen iktidar değneğini zamanın akışı içinde elden ele dolaştırır. Gün gelir deniz kabarır balıklar karıncaları yer. Gün gelir deniz çekilir balıklar karıncalara yem olur. Varlık âleminde her şey ilahi bir denge üzerine yaratılmıştır. Her olay ve hadisenin gerçekleşeceği bir zaman ve mekân vardır, şartlarını, sebeplerini ve sonuçlarını yaratan Allah’tır. O, zamanı gelince kahramanlarını da halk eder. İster ekonomik, ister ekolojik isterse siyasal ve demografik yapıyla ilgili olsun. Allah’ın adaleti şaşmaz, Sünnetullah değişmez. Yeter ki; zalimin ateşinde ısınmaya kalkışılmasın. Eğer öyleyse yandı keten helvamız.