MAVERADAN MACERAYA – Ke Keke Kesmük, To Toto Tosbağa

MAVERADAN MACERAYA – Ke Keke Kesmük, To Toto Tosbağa

Kesmük, sapla saman ayrıldıktan sonra kalan enkazdır. Bir rivayete göre; hayvanat âlemi kendi arasında koşu üzerine yarışa girer. Kısa mesafe yarışma sonucu buğday; tavşana, arpa; beygire, saman ise merkebe düşer. Ağır adımlarla yarışı sonuncu olarak bitiren kaplumbağa da yorgunluğun heyecanıyla “Ke keke kesmük de bizimdir.” der. Yani, kaderine razı olur.

Tanım olarak kekeme, dilindeki arıza nedeniyle kelimeleri keserek konuşan kişidir. Ahraz; konuşamayan, ebkem ise dili tutulan insandır. Kel, esasen başında saçı olmayan değil, başkası üzerine yük olan gededir. Kör; görme, sağır; işitme engellidir. A’rac topal, sakat ve sınık özürlüdür. Mecnun; deli, sefih; beyinsizdir. Arapçada “muhmafih” akıl yok demektir. Asıl maraz ve engellilik ise zihinlerdedir. Bu sebeple yaratan Rabbinin ilk ve tek dini olan İslam’ın hakikatlerine bakmayan ve görmeyen göz a’madır. Ümmeti olması gereken Hz. Muhammed Mustafa şahsında bütün insanlığa hidayet rehberi olarak vahyedilen Kur’an-ı Mübin’in ahkâmını işitmeyen ve duymayan kulak sağırdır.

İnkârcıları imana, mü’minleri namaza ve kurtuluşa çağıran ilahi davet olan ezan-ı Muhammediye sağır olan kulak özürlüdür, kilitlidir. Her türlü şarkı, türkü ve gazeli okurken dilli düdük olan bir insanın ayet, hadis, ezan, dua ve kelime-i şehadete gelince dili dönmüyorsa mühim bir maraz vardır. Yedi çeşit dili öğrenip tercüman olarak konuştuğu halde Kur’an diline yabancı olan lisan arızalıdır. Her şeye aklı erdiği halde dinin emirlerine güya kafası çalışmayan adamın beyni engellidir.

Vücudun en ince kılcal damarlarına kadar kan pompalayan kalp; gönüle hitap etmiyorsa, Rahmani duygulardan ve manevi hislerden yoksun ise perdelidir, defoludur. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Allah; insanoğlunun kalp, dil ve üreme organı hariç diğer azalarını çift olarak yaratmıştır. Hatta; kalp damarları çift girişlidir. Beyin hücreleri sağ lop, sol lop ile çalışır. Büyük dilin küçük dili vardır. Vücudun dinleme cihazı olan kulağın içi, ortası ve dışı vardır. Bu yüzden kimi insan tan kafadır, kimi man kafa, kimisi de tam kafadır. Erkeğin yumurtaları bile çifttir. Biri asıl diğeri yedektir.

Aslında her organın çift olarak yaratılış gayesi; biri dünya menfaatini kazanmak, diğeri ise ahiret sevabını elde etmek içindir. Şeytani düşünceler, süfli arzular, şehevi istekler ve geçici menfaatler uğruna tam gaz çalışan aza ve organlar eğer kişiyi Allah’ı bilmeye, O’na inanıp ibadet etmeye, O’nun sevgisi ve korkusu ile gelişmeye, zikir-fikir ve şükür ile iman-amel ve ihlâs üzere yaşamaya sevk etmiyorsa o kişi manen felç geçiriyor demektir. Gerçek down sendromu yaşayanlar bu sürüngenlerdir.

Almancada “die Engel” kelimesi melek anlamındadır. Doğuştan engelliler de birer melektir. 10-16 Mayıs günleri Engelliler Haftasıdır. Kendilerini 5+1 diye tanımlayan zinde güçlerin icadı Birleşmiş Milletlere üye ülkelerce tanınan hafta içinde; işitme ve konuşma, ortopedik, zekâ ve ruhsal engelliler ile yaşlılar ve korunmaya muhtaç çocuklar için her yıl farkındalık oluşturmak, onlara moral ve yaşama sevinci vermek için çeşitli etkinlikler düzenlenir. Engelliler Haftası boyunca; engellilik sorunu, engelliliğin önlenmesi ve engellilerin eğitimi konusu üstünde durulur. Bendeniz de muhabbete vesile olsun diye olaya farklı bir pencereden bakmak istedim.

Engellilik; doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yetilerini çeşitli derecelerde kaybetmiş, normal yaşamın gereklerine uyamama olarak tanımlanmaktadır. Engelliliğin nedenleri olan genetik etkenler, akraba evliliği, gebelik sırasında yaşanan sorunlar, hastalıklar, bilinçsiz ilaç kullanımı, radyasyona maruz kalma, alkol ve madde kullanımı, beslenme bozuklukları, savaşlar ve terör hadiseleri gibi sorunların tümü önlenebilir süreçlerdir. Zira; Allah her kulunu ilahi adaleti gereği kusursuz olarak yaratır. Engelli olmak; işlenen bir suç ve günahın eseri değil, insan iradesi ile şekillenen kaderin bir cilvesidir. İnsana bir hasene / iyilik dokunursa Allah’tandır, eğer bir kötülük isabet ederse kendi nefsindendir.

Bakın, daha dün gibi hatırlayalım. Endülüs, Afganistan, Filistin ve Kudüs’ü işgal eden yamyamlar, Memalik-i Osmanî üzerinde kurdukları çadır devletlerini ve koskoca Afrika kıtasını sömürüp iç eden hırsız çetesi, Bağdat ve Basra’yı harap ederek hayalet şehirler kuran barbar eşkıya ve katiller, Müslümanı Müslümana düşman eden hainler, bugün Filistin davasına sağır, Arakan katliamına dilsiz, Suriye / Doğu Guta’daki vahşete, terör örgütleri tarafından yetim ve öksüz bırakılan çocuklara körebe ve üç maymunu oynamaktadır.

Geri kalmışlıkla yaftaladıkları toplumları misket ve varil bombaları, yeni nesil kimyasal silahlarla topyekûn tarumar ettikten sonra sözde barış süreci, ateşkes anlaşması ile imara kalkışmaları tam bir aymazlıktır. Bir varil petrol ve bir külçe altın / elmas ve inci uğruna Ortadoğu’yu kan gölüne çevirenler, Afrika kıtasının bahtını karartıp sakinlerini açlık ve ölüme terk edenler; Hint kurnazlığı ile engelliler ordusuna kattıkları şehit yakınları, gaziler, savaş ve terör mağduru engelli kardeşlerimiz ile maalesef alay etmektedir.

Uyuşturucu ve silah tüccarları; düşünce engelli toplumları ve mazlumları süfli emelleri uğruna kobay olarak kullanmaktadır. Af edersiniz ama; merkebine iliştikten sonra onun badem gözlerinden öperek güya özür dileyen alçaklara dikkat edilmelidir. Dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerektir. Atalarımız bunlar için dinsizin hakkından imansız gelir demiştir.

Suni sebeplerle çıkardıkları vekâlet savaşları yüzünden bir dönem İslam’ın payitahtı olan şehir ve beldeleri harabeye çeviren kefere ve fecere, Uluslararası Adalet Divanında insanlık namına hesap vermelidir. Savaş ekonomilerini düzeltmek uğruna çıkardıkları savaşlar, cinayetler ve terör hadiseleri ile yıllardır zavallı insanları aç, sefil, yetim, öksüz, zihinsel ve bedensel engelli bırakanlar, öyle bir hafta içinde engelli yavrularımızla kolayca hoşkişe geçememelidir. Can havliyle yurt ve yuvalarından göçe zorlanan, kaderiyle baş başa kalmış çaresiz milyonlarca insanın, Akdeniz’in engin sularında can veren mazlumların, Avrupa’nın fuhşa terk edilmiş dar sokaklarında kaybolan kız ve erkek çocukların hesabı mutlaka sorulmalıdır.

Hele şu kadın erkek eşitliğini savunan feministlerden; dünyayı yönetme gayesi uğruna çıkarılan suni terör ve savaşlar sebebiyle babasını, kocasını, evlat ve torunlarını kaybeden, Allah’tan başka sığınacağı kalesi kalmayan kadınlara yapılan zulüm, işkence ve tecavüzlerin hesabını sormak gerekir. Adamdan azma eşkıya, hem kel hem fodul. Sorsan hepsi engelli dostu, lakin özde Müslüman düşmanıdır. Adamlar körler çarşısında ayna, keller çarşısında tarak, Müslüman mahallesinde domuz satmaya alışmışlar. Bu gidişe son vermek gerekir.

Onların dönen tekerine çomak sokan, Âl-i Cengiz oyunlarını bozan, zambırların evciğini başlarına yıkan, kutup ayılarının inlerine giren Reis ve işareti Rabia işte bunun için sevilmiyor. Biz Tayyib’i seviyoruz dostum, Habis’i değil. Niye ille de Romen olsun canım, ille de Recep varken. Bir engelli kardeşimiz ne güzel heceliyor bakın: Sa sasa Sandık, ta tata Tayyib!..

Aslında her insan muhtemel bir engelli adayıdır ya da engelli yakınıdır. Engelli kardeşlerimiz Rabbimizin birer emanetidir. Onların dünyasına dalalım ve gönüllerini alalım. Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz. O halde kendimize “ne oldum” değil, “ne olacağım” sorusunu soralım. Engelsiz bir ömür boyu hayat sürenler olarak daha çok şükretmeliyiz. Rabbim şanımızı yüceltsin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.