Ya Tutarsa / İki Yabancı

Ya Tutarsa / İki Yabancı

Soğuk kış günlerinde ya da dışarıda oyun oynanamayacak saatlerde oynanan bir oyun vardı eskiden, “Nesi var?’’  Bu oyunda bir kişi ebe olarak seçiliyor sonra diğer oyuncularla birlikte bir nesne ya da kişi belirleniyor, ebe her oyuncuya sırayla “Nesi var?” diye sorarak, aldığı dolaylı yanıtlarla belirlenmiş nesnenin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Ebe kimin ipucu ile tutulan nesneyi bilirse, o ebe oluyor ve oyun böyle devam ediyor. Ebenin daha önceden saptanan sayıda soru sormasına karşın nesneyi bilememesi durumunda, ebeliği sürüyor. Şimdi bu oyunu Türkiye’de Nobel Edebiyat ödülüne aday gösterilen, Unesco iyi niyet elçisi olan, en çok okunanlar listesinde ismi aylarca duran, Avrupa’nın seçkin kurumlarında ismi saygı uyandıran entelektüel yazarlarımızı tanımak için kullanacağız, yani onlar gibi olmak için neyimiz olmalı anlayacağız.

Nesi var; Batılı dostları var: Elia Kazan gibi, Arthur Miller gibi, James Baldwin gibi…

Nesi var; Batı usulü müzik zevki var: Manos Hacıdakis gibi, Theodorakis gibi…

Nesi var; Batı tarzı damak tadı-sanat anlayışı var. Daha iyi anlamamız için verilen örnekler Yunan mitolojisinden olmalıdır. Değiştiremeyeceği kaderleriyle mücadele eden tragedya kahramanlarımız olmazsa olmazımızdır, ciğeri kartallar tarafından her gün yeniden parçalanan Prometheus, kayayı her gün yeniden dağın tepesine çıkarma cezasına çarptırılan Sisifos, Helen,  Aşil zaten hep anılmalıdır.

Nesi var? Özgürlük-eşitlik-insan hakları zikirlerinden sonra eşcinsellik, ötenazi, hayvan hakları örnekleri var.

Nesi var? Her konuda bilimsellikten yana olunurken tarihi bulgu ve belgelerle ispatlanamayan Ermeni Soykırım iddiasına sonsuz tolerans var.

‘’1913’te, Kayseri’de kırk bin ermeni yaşıyordu; çoğu zengindi bunların ve aralarında Dr. Karabet, Dr.Manukyan gibi şehir yöneticileri vardı. Talat Paşa’nın not ettiği gibi, Kayseri’deki kırk bin Ermeni’den otuz yedi bini sürülmüştü ve herhalde çok azı ayakta kalmıştı.’’ (Livaneli-Elia ile yolculuk)

Nesi var? Dünyanın en küçük ve genç ülkelerinden Monaco’da yaşayanlar biz Monaco vatandaşıyız derken ‘’Türk vatandaşıyım’’ yerine ‘’Türkiyeliyim’’ deme rahatsızlığı var. Bir dünya vatandaşı olma sevdası var.

‘’Kendini Amerikalı sayan bir Anadolulu, Rum sayan bir Türk, Türk sayan bir Rum, Anadolulu sayan bir Amerikalı, New Yorklu sayan bir göçmen, göçmen sayan bir New Yorklu.’’ (Livaneli-Elia ile yolculuk)

Nesi var? Kadına şiddete-kadın hak-sızlık-larına karşı suçu hep doğuda ve İslam’da arayan, batının kadının insan olup olmadığını bile tartışarak bugüne geldiğini unutan bir üslup var.

‘’O anda kadını toplumdan çıkararak dışlayan İslam dünyasıyla, uygarlığı kadınla birlikte kuran Hristiyan kültürü arasındaki fark somut olarak belirdi gözümün önünde. İşte temel sorun, en temel farklılık buydu. Sadece erkeklerin rol aldığı, kadınların eve kapatıldığı ya da örtüler altında kurulduğu bir toplumda uygarlık kurulamıyordu.’’ (Livaneli-Elia ile yolculuk)

Nesi var? ‘’Anadolu’dan ne uygarlıklar geçti, burası şu an bizim ama geçmişte sizindi, yarın yine sizin olabilir üzmeyin tatlı canınızı. ‘’Aşağılık kompleksi ve aidiyetsizliği var.

‘’Bu bölgeden Hititler geçti, Büyük İskender, Romalılar, Timurlenk’in Moğolları, Aziz Pavlus, Selçuklular, Osmanlılar; geçmeyen kalmadı.’’ (Livaneli-Elia ile yolculuk)

Nesi var?  ‘’Neredeyse yok aslında sizden farkımız sadece aramızda bir kaç fanatik var, zaten İstanbul’u da 1453’de işgal etmiştik.’’ Diyerek köklü devlet geçmişimizden dolayı özür dileme durumu var.

‘’1453’te Konstantinapol’ü Türkler aldığı zaman Roma medeniyeti sona ermedi Sultan Mehmet, yeni Doğu Roma imparatoru oldu(…)Kendisini yetiştiren üvey annesi ve karısı da Ortodoks’tu. Hiçbir zaman da İslam’a dönmemişlerdi. Konstantinapol’ün adını değiştirmediği gibi, Aya İrini gibi kiliselerin adlarına da dokunmadı.’’ (Livaneli-Elia ile yolculuk)

Nesi var?  Bol bol doğu-batı kıyaslaması, kendi ülkesini aşağılama ve kendi insanına bir yabancı gibi bakma var.

 ‘’… Elia Kazan’la evin küçük köpeğini gezmeye çıkarmıştık, Elia, köpek her büyük tuvaletini yaptığında sağ eline geçirdiği saydam plastikle kahverengi nesneyi yerden alıyor, bunun yasal bir zorunluluk olduğunu anlatıyor bir yandan da, İstanbul’da da durumun böyle olup olmadığını soruyor. Ben de böyle bir yasak olmadığını bırak köpekleri insanların bile bazı Bizans kalıntısı duvarlara işediklerini anlatıyorum.’’ (Livaneli-Elia ile yolculuk)

(…) ‘’Gelene ağam gidene paşam!’’ sözünü yaratan, sadece hayatta kalmaya odaklı ve bu amaç için her türlü ahlaki yargıyı çiğnemeye hazır Anadolu geleneğine mensup değil.(…) (Livaneli-Elia ile yolculuk)

Onun gözünde Türk, kaba saba, sert, vahşi, ilkel demekti ki bu tanım Osmanlı sarayının Türk tanımına uymaktaydı. (Livaneli-Elia ile yolculuk)

Bu örnekler Zülfü Livaneli’nin şimdilik 100 baskı yapan ‘’Elia ile Yolculuk’’ kitabından ancak aynılarının farklı renkleri bol miktarda Elif Şafak’ta, Orhan Pamuk’ta, Ahmet Ümit’te de var. Bu özellikleri ve hassasiyetleri taşıyan her ‘’Türkiyeli ’’ entelektüele Avrupa’dan bol miktarda ulufe var, birazcık yerlilik özelliği taşıyan, ülkesine kendini alacaklı gibi değil borçlu hisseden her münevvere bol miktarda taşralı, evrensel olamamış, sığ, sübjektif, faşist sıfatı var.

‘’Elia ile Yolculuk’’ kitabında Türkiye’de doğup yurtdışında Türkiye hasretiyle yaşayan bir Rum-Elia Kazan- ve ona rehberlik eden bir türkün-Zülfü Livaneli- yolculuk öyküsü var ama satır aralarını ve altlarını okuduğumuzda sadece iki yabancının Türkiye gezintisinden kesitler var. Bu kadar nesi var sorusu sorduktan sonra hala cevabı bulamayan Türk okuyucu için ebediyen ebe olmayı hak etme durumu var.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.