Ya Sonra

Ya Sonra

“Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla
düşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruz
siz gidin artık
düşman dağıldı dedikleri bir anda
anlaşılıyor
baştan beri bütün yenik düşenlerle
aynı kışlaktaymışız
incecik yas dumanı herkese ulaşıyor
sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda
tek başınayız.”

İsmet Özel

 

Adam 13 yaşındaki kızının “namusunu temizlemek için” kızının zanlısını öldürüyor, haberlerde izliyorum, kahramanım oluyor, “O serbest kalsın ben onun yerine hapse gireyim” diye eylemler yapıyorum. Üvey annesinden dayak yiyen bir çocuğun videosunu izliyorum, “Çocuğa devlet sahip çıksın, çocuk aileden alınsın” diye gösterilere katılıyorum. X ülkesi sınırlarımıza girmiş diyorlar, bunu yanlarına bırakmayalım yakalım-vuralım diye haykırıyorum. İki Suriyeli bir Türk kızını rahatsız etmişse “Suriyeli istemiyoruz”, iki Türk genci Suriyeli genç kıza zarar verince “Zaten bu ülkede yaşanmaz’’ diyorum.

Genelleme yapmadan yaşayamıyorum, her konuda fikir beyan etmeden duramıyorum, protesto etmekten-kınamaktan ya da bir şeylere destek olmaktan kendimi alamıyorum. Her kınamam ışık hızıyla yayılıyor, dün kahramanım olanı bugün hain ilan ediyorum, bir fıkhi meselede farklı bir içtihat yapanın imanını sorguluyor, elimde bir niyet ölçerle insanların sözlerinin bir gün altını, bir gün üstünü çiziyorum.

Bir baba bile olsa bir insan nasıl bu kadar rahat cinayet işler diye düşünmüyorum. Ben hayatımda çocuğuma hiç vurmadım mı diye sorgulamıyorum, uluslararası ilişkiler, siyaset, savaş hukuku, Peygamberimizin savaşları konusunda ne kadar bilgim var önemsemiyorum. Bu haberleri kim yayıyor, kime yarıyor, ne kadar doğru araştırmıyorum. Görüyorum-karar veriyorum-yargılıyorum sonra da yargıma ait hadisler bulup fikrimi dindarlaştırıyorum. Dinliyorum-etkileniyorum- bir hükme varıyorum sonrada hükmümü destekleyen ayetlere sarılıyorum. Kısasa kısas diyorum, cihat diyorum, Enfal Suresi diyorum, tüm sözlerimi dini terimlerle süsleyerek yargımın etkisini kuvvetlendiriyorum.

Her konuda kendimi mütehassıs sanıyorum hâlbuki sadece mütehassisim yani his sahibiyim, uzman değilim ama bunu hiç önemsemiyorum. “Siz ey imana ermiş olanlar! Yoldan çıkmışın biri size (yalan) bir haber getirirse, muhakemenizi kullanın; yoksa istemeden insanları incitir ve sonra yaptığınızdan pişmanlık duyarsınız.” (Hucurat, 6) ayeti yokmuş gibi yaşıyorum. Geçmişte benim işime yarayan çözümün gelecekte de her zaman ve herkes için işe yarayacağını düşünüyorum. Bireysel olarak sahip olduğum özelliklerin mineraller, bitkiler, hayvanlara kadar her şey üzerinde etkisi varken muhatabım üzerinde, yaşadığım dünya üzerinde hiç mi payı yok akletmiyorum.

“Oysa kirletmedik diye temiz mi kaldık?” diye uyarıyor şair. Dışarıda eleştirdiğimiz her şey içimizde izdüşümüyle sırasının gelmesini beklemekte, bu nedenle “Kınayan kınadığını yapar.” diyen bir Peygamber bize yüzyıllar öncesinden seslenmekte, “Mü’min mü’minin aynasıdır.” diyerek görünüşte başkasında tepki gösterdiğimiz yanlışların içimizde bastırdığımız hataların yansıması olduğunu söylemekte. Bilgisayarımızdan sildiğimiz dosyaların aslında sadece görüş alanımızdan çıktığı ama hala bilgisayarımızda olduğu gerçeği gibi yaptığımız ve yapacağımız eylemler de aslında hep bizimle, dışarıda değiştirmek istediğimiz her şeyin aslında hayatımızda olması ve başkasında beğenmediğimiz şeye bizim sahip olmamız gibi. “Emri bil maruf nehyi anil münker” emrinin aslında açık aramak, kötü zan beslemek, lafı gediğine koymak manasına gelmediği gibi.

Şimdi bir bilet alalım ve oturalım, şapkamızı ve ağzımızı sıkıca tutalım, ruhumuza giden tren kalkmak üzere. Şimdiye kadar başkalarında eleştirdiğimiz, rahatsız olduğumuz ve bunu dile getirdiğimiz davranışları düşünelim; sahi biz hiç mi sergilemedik o davranışı ya da sergilemeyeceğimize ne kadar eminiz. Peki, niçin başkası değil de biz o davranıştan rahatsız oluyoruz ve neden rahatsız oluyoruz.  Muhatabımızı dinlerken aslında anlatılan gerçek sorun değil, yaşadıklarının yorumudur, bizim anladığımızda kendi yorumumuzdur. Kendi hayatımızda bile gerçekte olup bitenler her zaman idraklerimizin dışındayken, hepimiz için dünyanın sınırları kendi görüş alanımızın sınırı kadarken nasıl hâkim olabiliriz tüm dünya meselelerine, sosyolojiye, psikolojiye, siyasete… bunu neden anlamak istemiyoruz.

Peygamberimiz aleyhisselam Tebük’e gelmeyenleri Allah’tan haber gelmeden yargılamadı, münafıkları bildiği halde ifşa etmedi, İfk olayında herkesin ‘ayrıl’ dediği Hz. Aişe için zanni bilgiyle hareket etmedi, ne “Beni yıpratmaya çalışıyorlar.” diyerek Hz. Aişe’yi melekleştirdi ne de aşağılayıp etiketledi, sadece bekledi.

“Ve bilin ki, Allah’ın Elçisi aranızdadır: O, her işinizde ve her zaman sizin temayülünüze uysaydı, (toplum olarak) bundan zarar görürdünüz. Ama görüldüğü gibi, Allah imanı(nızı) size sevdirdi, onu kalplerinizde güzelleştirdi ve hakikati inkâr etmeyi, günah işlemeyi ve (güzel olan şeylere) karşı çıkmayı size çirkin gösterdi. İşte bunlar, doğru yönü izleyenlerdir.” (Hucurat, 7)

Evet, Hz. Peygamber aramızda ancak kalplerimizde olmasa gerek ki artık dillerimiz iğnelemeye, dudaklarımız tükürükle boğmaya, ellerimiz arkadan vurmaya, ayaklarımız hata yapıp düşene bir tekme daha atmaya yarıyor, tabi kendi konumumuzu garantiye aldıktan sonra. Peygamberimizin aramızda oluşuna tam iman etmiyor oluşumuzdan olsa gerek birlik beraberlik kelimesini ondan çok kullanıyoruz. “Mü’minler ancak kardeştir.” (Hucurat, 10) ayetini her sohbette zikrediyoruz ama kendimizi bir ve doğru kabul ettikten sonra. Hucurat suresini az okuduğumuzdan belki münafıkları kâfirleri vahiyle sabit olan emirler kadar net açıklıyoruz ama kendimizi en iyi Müslüman kabul ettikten sonra.

Peygamberimizi tam anlamadığımızdan belki temsilde ve tebliğde kendimizce popüler haramlar ve helaller seçiyoruz ama kendi nefsimize zor ve kolay gelen kriterleri belirledikten sonra. Peki, ama ya sonra… Ölüm meleği başkalarının değil bizim yanlışlarımızı saydığında, “Dünya çirkindi ama sen güzelleştirmek için ne yaptın?” diye kızdığında, “Kaç kişiyi ifşa ettin-harcadın?” diye değil, “Kaç kişi kazandın, kaç kişinin günahına settar oldun?” diye sorduğunda. Peki ya sonra…

“Ama fazla da üzülme, hayat bitiyor bir gün
Ayrılıktan kaçılmıyor
Hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömür
Ömür imtihanla geçiyor
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem
Unutmam acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir

Bir şiirden, bir sözden
Bir melodiden, bir filmden
Geçirip güzelleştirmeden can dayanmıyor
Yıldızların o ışıklı fırçası azıcık değmeden
Bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor.”

Sezen Aksu

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.