ÜÇ MERKEZİ MUHAFAZA ETMEK

ÜÇ MERKEZİ MUHAFAZA ETMEK

Değerli Müslümanlar, Allah celle celâluh bizleri yoktan var etti ve bizlere mükellefiyetler yükledi. Bize iki hayat gösterdi. İki hayat lütfetti. Birisi dünya hayatı diğeri de âhiret hayatı. Eğer insanlar dünya hayatını Allah’ın celle celâluhun çizdiği hudutlar içerisinde ihlâs ve samimiyetle sürdürür ve son nefesinde de kelime-i şahâdet getirerek, imânını muhafaza ederek Rabbine yürürse ikinci hayatı ona bahşediyor. Hem de sonsuzluk âleminin sonsuz nimetleriyle. O, cennet hayatıdır. Bize bahşettiği bu iki hayattan dünya hayatını şayet Allah’ın çizdiği hudutlar içerisinde değil, nefsin, şeytanın yolunda geçirir, Allah’a isyan eder, O’nun haram ve helâl hudutlarını çiğner, inkâr edersek Allah muhafaza, işte o zaman bize ikinci hayat, bir cehennem hayatı olarak sunuluyor. Sürekli azâp ve ateş.

Değerli müslümanlar, Allah celle celâluh, insanda üç merkez yaratmış. Kalp, akıl ve mide. Eğer biz insanlar, bu üç merkezi muhafaza edebilirsek, her türlü kötülüklerden koruyabilirsek işte o zaman biz birinci hayatımızı yâni dünya hayatımızı güzel bir şekilde geçirmiş, imânla bu hayatı tamamlamış ve öbür hayata yâni âhiret hayatına hazırlanmış oluruz.

Aklımız bizim düşünce hayatımızın merkezidir. Fikir hayatımızın merkezidir. Eğer aklımızı güzel düşüncelerle, güzel fikirlerle, güzel tefekkürlerle tezyin edersek, kötü düşüncelerden, kötü fikirlerden, yanlış düşüncelerden korursak o zaman bize rehberlik edecektir. Aklımız, kendi derûnumuzda ve çevremizde yaratılmış olan bu kâinâtı tefekkür etme noktasına gelecektir. İşte bu tefekkürle biz, aklın tefekkürüyle, öncülüğüyle güzel düşüncelerle “Bu kâinâtı yoktan var eden bir Rab vardır. Yoktan var eden bir Hâlık vardır. Bunlar kendiliğinden olacak şeyler değildir. Bu muazzâm yaratılış, bu muazzâm kâinât tesâdüfî olamaz” diyecek ve bizi imân sınırına getirecektir. İşte o zaman Allah’a imân başlayacak. Bu akıl merkezi, bu güzel düşünceler, tefekkürlerle süslendiği zaman “imân” dediğimiz şey zuhûr edecek.

İşte o zaman kalp merkezi harekete geçecek. Kalp kabul edecek. İmânı kabul edecek ve imânın gereğini kabul edecek. Evet, kalbimizi temizlemek imânla başlıyor değerli mü’minler. Kalbimizi kötü ahlâklardan, kötü niyetlerden, kötü hesaplardan korumanın ilk şartı onu imân nuruyla yıkamaktır. Demek ki aklımızı, akıl merkezimizi her türlü kötülüklerden, kötü düşüncelerden, kötü tefekkürlerden ve kötü fikirlerden temizlersek, onun rehberliğinde bizi imân sınırına getiriyor ve kalp merkezinin temizlenmesi demek olan imânla bizi tanıştırıyor.

Evet, Allah’a celle celâluh imân, O’nun peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği dine imân, O’nun çizdiği sınırlara imân, bizim kalbimizde bir imân ağacı yeşertiyor. Kalp, imânla nurlandığı zaman küfrün, şirkin, nifâkın ve her türlü kötülüğün karanlıkları kalbimizden zâil oluyor. Netîcede hâlis bir niyet, güzel bir niyet ve Allah’ın celle celâluh bize bildirdiği ve olmamız gereken güzel ahlâklar kalbimizin artık her köşesini aydınlatıyor. Bir insan sağlam bir imân, sahih bir imânla kalbini nurlandırır ve Ahlâk-ı Muhammedîyle, Kur’an ahlâkıyla kalbini süsler ve hâlis niyetle kalbini tahkîm ederse işte o merkeze artık kötülükler giremez. Küfür, şirk, nifak, münâfıklık o kalpte yer tutamaz. Şeytanın îğvâatı, nefsin tezvirâtı asla ve asla kalbe menfî bir şekilde tasallut edemez. Kalp, bu güzel noktaya gelince, her türlü kötülüklerden temizlenince artık insan imânın kemâlâtına yolculuk yapmış olur. Kalp bizim manevî hayatımızın merkezidir. Aklımız da düşünce ve fikir hayatımızın merkezidir.

Midemiz ise, şu zâhirî bedenimizin merkezidir. Onun için Allah celle celâluh bu merkezimizi de temiz tutmamızı, her türlü haramdan tathîr etmemizi emir buyuruyor. Ve Rasûlullah da sallallahu aleyhi ve sellem bu konuda bize çok mühim tembihatlarda bulunuyor.

Değerli mü’minler, mü’min sadece haramdan sakınan değil, şüpheli olan şeylerden de sakınan insandır. Çünkü şüphelilerden sakınmak, haram ihtimali olan şeylerden sakınmak kalbi, aklı, düşünce, niyet bakımından temizlediği gibi mideyi de zâhirî haramlardan, haram lokmadan, haram yiyecek içeceklerden temizler. Midemize giren gıdalar damarlarımızdaki kana karışır. Bu gıdalar, damarlarımıza kan olarak geçer. Eğer bir insan kanının temiz olmasını istiyorsa, vücudunun her sahasına, en uç noktalarına kadar dağılan kan damarlarının taşıdığı kanın temiz olmasını istiyorsa yapılacak iş, midesini haramdan ve şüpheli şeylerden korumaktır. Böylece mide helâl lokma, helâl rızklarla doldurulunca kan temizlenir.  Dolayısıyla zâhirî olan âzalarımız da temizlenir ve bu bütün âzalarımıza sirâyet eder. Ama midemizi haramlarla doldurursak, şüpheli olan şeylerle doldurursak o zaman, bütün âzalarımıza bu, kötü yansımalar meydana getirir.

Değerli mü’minler, onun için müslümanlar yiyeceklerine içeceklerine, yaptıkları ticaretlere çok dikkat etmek konumundadırlar. Yoksa kan bozulur; haram yiyeceklerle, haram içeceklerle kan bozulur. Kan bozulunca insanın zâhirî âzaları da bozulur. O zaman göz harama bakmaktan çekinmez, nâmahremlere bakar. Hattâ zinânın öncüsü olan göz, kalbe bu yansıtmalarla, kötü yansımalarla kalbin de bozulmasına sebep olur. Düşünceye yansımalar yapar ve böylece düşüncenin de kötü düşüncelere dönüşmesine, iyi düşüncelerin kötü düşüncelere dönüşmesine, kötü fikirlere dönüşmesine, kötü düşüncelerin ise kötü fiillere dönüşmesine kadar işi götürür. O bakımdan midemize çok dikkat etmemiz gerekiyor. Eğer kanımız haram lokmayla, haram yiyeceklerle içeceklerle, bozulursa kulaklarımız dedikodu gıybet, lüzumsuz ve gereksiz bir sürü lakırdıları dinlemek için sanki bir heves içine girer. Nerde lüzumsuz gereksiz lakırdıların yapıldığı mekânlar varsa oralara koşar arık. Dilimiz ise yalan, gıybet, iftira, Allah ve Rasûlünün yasakladığı her türlü şeyleri konuşmaktan zevk alır hâle gelir. Elimiz, ayağımız ve diğer bütün âzalarımız hâkezâ böyle yanlışları yapar da yapar.

Değerli mü’minler, işte onun için biz müslümanlar, bu üç merkezimize, akıl, kalp ve mide merkezimize dikkat etmek ve onları her türlü olumsuz, menfî, kötü şeylerden, haram şeylerden, Allah’ın celle celâluh yasakladığı şeylerden temizlemek, Allah ve Rasûlünün bizden istediği şekle getirmek lâzımdır. Kalp nazargâh-ı ilâhi hâline gelmelidir. O, ne ile olur? Demin de ifade ettiğim gibi sağlam, sahîh bir imân, güzel bir niyet ve güzel ahlâklarla olur. Kalp bunlarla nurlanır, bunlarla aydınlanır.

Değerli müslümanlar, daimî olanı geçici olan için fedâ etmeyelim. Sürekli olanı bir anlık şeyler için fedâ etmeyelim. Daimî olan, sürekli olan, asıl olan bizim öbür hayatımızdır. Yâni ikinci hayatımız, ebedî hayatımızdır. Âhiret yaşantımızdır. Ebedî olan odur, sürekli olan odur. Geçici olan ise şu dünya hayatımızdır. Birkaç günlük bir hayattır aslında. Bakınız, aramızda niceleri vardı, şu anda yoklar. Adem aleyhisselâmı ve ondan sonraki insanlığı zamanımıza kadar düşünelim. Niceleri geldiler ve bu dünyadan göçüp gittiler. Mülk edindiler, mal edindiler, makam mevkî sahibi oldular, “Benim ülkem, benim malım, benim mülküm, benim makâmım” diyen  insanlar bunların hepsini burada bırakıp gittiler. Ve orda, dünya hayatında yâni birinci yaşantımızda ne yapmışlarsa onun karşılığını görmek üzere oraya gittiler.

Öyleyse değerli mü’minler, gelin oturalım, başımızı iki elimizin arasına alalım, derin derin düşünelim, tefekkür edelim ve bu geçici dünya hayatı için ebedî hayatımızı mahvetmeyecek, ebedî hayatımızı kazanacak tedbirlerimizi düşünelim. Yapmamız gereken vazifelerimizi düşünelim. Nefsimizin, şeytanın ve kötü çevrenin tesirinden kendimizi koruyalım.

Rabbimiz celle celâluh, bizleri İslâm’ın şuuruyla şuurlandırsın. Kendi içimizde barışık hâle getirsin. Kalbimizi, aklımızı ve midemizi her türlü kötülüklerden, kötü düşüncelerden, haram şeylerden korusun ve bizi nasıl bir kul olmamızı istiyorsa öyle bir kul etsin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.