Terk Etmek – ilkadim DergisiTerk Etmek – ilkadim DergisiTerk Etmek – ilkadim DergisiTerk Etmek – ilkadim DergisiTerk Etmek – ilkadim Dergisi

Terk Etmek

Terk Etmek

“… Her kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, kuşkusuz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Nisa, 100)

Hicret; herhangi bir dini amaçla Allah rızası için yapılan terk ediştir. Muhacir ise Efendimizin tabiri ile “Allah’ın yasak ettiği şeyleri terk edendir.”

Terk etmek; İrade sahibinin bilinçli tercihidir.

Terk etmek; öznel ve özgür bir harekettir.

Terk etmek; sevdiğine kavuşmaktır. Vuslattır.

Terk etmek; önceki beraberliklerden, sevgilerden ve sizi sevenlerin aşkından vazgeçmektir.

Terk etmek; geride bıraktıklarının riskini görmek, kabullenmek ve tahammül etmektir.

Terk etmek; risk almaktır.

Terk etmek; bedel ödemek, sabretmek ve her halükarda kazanmaktır.

Terk etmek; göz nuru evladının öldürülmesinden korkan Musa aleyhisselam’ın annesi gibi evladını Hak için terk edip bağrına taş basmaktır. “Musa’nın annesine ‘Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden kaygılandığında onu Nil nehrine bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu tekrar sana vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız.’ diye bildirdik.” (Kasas, 7)

Terk etmek; Tıpkı bir gün içerisinde Firavunu terk edip Musa aleyhisselam’ı seçen Firavunun kâhini ve Musa aleyhisselam’ın mü’minleri olan mübarek insanlar gibi ahirete karşılık dünya saltanatına iltifat etmemektir. Terk etmek; yalnızlığa, hicrete, gurbete ve hakkın hükmüne rızadır.

Adem aleyhisselam cennette Allah’ın rızası içinde, rahmetinin kucağında idi. İnsanlığın, hakkın ve hakikatin düşmanlarının geliştirdiği ilk kumpasla orada hak kılıfına büründürülmüş sözlerle aldatıldı. Adem aleyhisselam’ın tecrübesizliği sonucu yaptığı hata nedeniyle kendisi ile insanlığın da dünya yolculuğu başlamış oldu. Bu ayrılış öz yurdumuzdan başlayan bir gurbet hali ve bir terk ediştir. Bununla birlikte bu gurbet Rabbimizin bizi asla terk etmediği, iletişimin hiç kesilmediği ve bir gün büyük hasretin son bulacağı, rahmet-i Rahman’a tekrar kavuşacağımız bir ümit yolculuğudur.

“Onlara dedik ki: ‘Hepiniz cennetten inin. Size benim tarafımdan bir hidayet rehberi geldiğinde, kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Bakara, 38)

Gurbet, insan ruhuna verilebilecek en büyük acıların kaynağıdır. Kimsesizlik, desteksizlik, dayanacak ve tutunacak yeri olmamaktır. Bir varlık türü olarak görülen insan, bilinen bu evrenin incisi ve birincisi olsa da fert olarak çok yalnızdır. Yardıma ve desteğe muhtaçtır.

Bu yolculuğun en kaygılı tarafı yaratıcımız, yaşatıcımız… ve her şeyimiz olan Rabbimizin rahmetinden uzak kalmak, başkalarını razı etmek için yanlış yollara girmek ihtimalimizin; korku, endişe ve tedirginliğini yaşamamızdır. Şimdiden sonra başımıza gelecek gurbetlere, ayrılıklara ve zorluklara bu ilk ayrılığın kavuşmasının vereceği haz için katlanmalıyız. Yani bütün sevgilerimiz ve sevdiklerimiz Allah rızası için bir ibadet hazzı içerisinde olmalı, yine kızdığımız ve terk ettiğimiz her şey de Allah’ın rızası için olmalıdır. Peygamberler bize her konuda olduğu gibi bu konuda da rol modeldir. İbrahim aleyhisselam fedakârlıkların zirve örnekleriyle dolu hayatı ile bize rol model olan peygamberlerin en önderlerindendir.

Kavmi İbrahim aleyhisselam’ı Allah’ı inkâra, O’na isyana, helallerini haram, haramlarını da helal saymaya zorlayıp öldürmekle tehdit ettiklerinde, Allah’a isyan etmektense ölümü tercih etmiş -canını terk etmeye razı olmuş- ve ateşe atılmaya razı olmuştur. Allah’a isyan eden bir toplulukla yaşamaktansa mü’min bir kul olarak yalnız yaşamayı göze almıştır. Hicreti göze almış, yurdunu terk etmiş ve kendisine “nereye gidiyorsun” diyenlere;

“İbrahim: ‘Ben Rabbime gidiyorum, O bana yolunu gösterir. Ey Rabbim! Bana salihlerden bir oğul ihsan et!’ dedi.” (Saffat, 99-100)

Sevginin ve merhametin kaynağı Rabbimiz Allah’tır. Bütün sevgiler; anne-baba sevgisi, eş ve çocuk sevgisi, alışkın ve âşık olduğumuz ne varsa hepsini Allah’ın aşkına kurban edemez ve Allah’ın yolunda terk edemezsek yalancı âşık konumuna düşeriz. Allah aşkının gerçek kahramanları peygamberler, onların ilk takipçileri olan sahabeleri ve onları takip eden diğer mü’minlerdir. Bu kahramanlar aşkları uğruna ata yurtlarını terk ettiler ve gurbette son nefeslerini verdiler.

Muhacirlerin sertacı Efendimiz, hicreti sırasında Mekke’ye bakarak; “Allah’ın yarattığı şeyler içerisinde en çok sevdiğim yer sensin. Eğer buranın halkı beni zorla çıkarmasaydı ben kendiliğimden çıkmazdım.” (Heysemi) buyurarak içinde olduğu yetimliğin, öksüzlüğün üstüne bir de akrabasızlığın ve yurtsuzluğun verdiği ıstıraplı durumu özetlemiştir.

Taif halkının saldırısı sonundaki duasında da Rabbi yolunda nelere katlandığını ve neleri terk ettiğini özetlemişti; “Allah’ım! Kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakir görüldüğümü ancak sana arz ederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf görüp de dalına bindiği biçarelerin Rabbi sensin. İlâhî, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayatımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana merhametlisin.

Ya Rab, eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim belâ ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir. Ya Rab gazabına uğramaktan, rızandan mahrum kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen nuruna sığınırım. Razı oluncaya kadar affını diliyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir…”

Allah azze ve celle için yapılan her hareket, tavır ve söz’ün karşılıksız kalması mümkün değildir. Bu nedenle; “Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, zarara uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.” (Tevbe, 24)

İslam’da hiçbir şey putlaştırılamaz. Sahip olduğumuz ya da alışık olduğumuz her şey Hakkın yoluna terk edilir.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.