Tartışma Hastalığı

İman edenler için anlaşmazlıkların çözümü tartışmalar değildir. Meselenin Allah ve Resulüne arz edilmesidir.
Rabbimiz buyurdu ki: “Din işinde seninle asla çekişmesinler. Sen Rabbine davet et.” (Hac, 67)
Din çekişmeyi değil, Allah ve Resulüne; imanı, itaati, sadık ve samimi olmayı, hükmüne ram olmayı, incitmemeyi, çağrısına uymayı, haram kıldığını haram saymayı, verdiklerine razı olmayı, razı etmeyi emretmektedir. “Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin.” (Nisa, 59)
Aynı kaynaktan beslenen mü’minler arasında ciddi anlaşmazlıklar olamaz. Olmamalıdır. Anlaşmazlıklarda da Allah ve Resulü’nün hükmüne gönülden teslim olunmalıdır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyurdu ki: “Kur’an hakkında münakaşa küfürdür.” (Ebu Davud) Mü’minler kitapları hakkında münakaşa etmezler. Onu anlamaya, yaşamaya, anlatmaya ve yaşatmaya gayret ederler.
“Rabbine and olsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.” (Nisa, 65) Hangi Müslüman samimi olarak meselelerini Allah ve Resulüne arz etti de meselesi hallolmadı. Günümüz Müslümanlarının yaşadığı maddi ve manevi zafiyetler, Allah ve Resulünün ahkâmından kopuşun kötü neticelerinden başka bir şey değildir.
“Allah’a ve Resulüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 46)
Mü’min hikmetli ve güzel sözlü olmaya gayret etmelidir. Kaba sabalıktan şiddetle sakınmalıdır. “Ey Muhammed! Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır, onlarla en güzel şekilde mücadele et.” (Nahl, 125) Kâfirlerle bile en güzel bir şekilde mücadele emredilirken, Müslümanlar nasıl olur da birbirleriyle acımasız, tahkir edici, kınayıcı bir mücadele içine girerler.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyurdu ki: “Kim haksız olduğu münakaşayı terk ederse kendine cennetin kenarında bir ev kurulur. Haklı olduğu bir münakaşayı terk edene de cennetin ortasında bir ev kurulur.” (Tirmizi; Ebu Davud; İbni Mace; Nesai)
Ebu Hureyre radiyallahu anh anlatıyor: Biz kader hususunda münakaşa ederken Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz çıkageldi. Öylesine kızdı ki, öfkesinin hâsıl ettiği kızgınlıktan yüzünde sanki nar taneleri ortaya çıkmıştı. Bize: “Bununla mı emredildiniz, yoksa ben size bunun için mi gönderildim. Bilin ki, sizden öncekileri, dini meselelerdeki münakaşalarının çokluğu ve peygamberleri hakkında düştükleri ihtilafları helak etmiştir.” (Tirmizi; İbni Mace) İlahi ve nebevi uyarılar mü’minleri münakaşalardan bu kadar men ediyorsa mü’minlerin münakaşalardan şiddetle kaçınması gerekir.
İbni Müseyyeb anlatıyor: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz ashabının arasında otururken, bir adam Ebu Bekir radiyallahu anh’a hakaretamiz sözler sarf etti. Ancak Ebu Bekir radiyallahu anh sükût etti. Adam ikinci kere hakaret etmeye başladı, o yine sukut etti. Adam üçüncü sefer de hakaret edince Ebu Bekir radiyallahu anh intikamını aldı. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz hemen kalktı. Ebu Bekir: “Ey Allah’ın Resulü yoksa bana darıldınız mı?” diye sordu. “Hayır. Ancak semadan bir melek inmiş, sana söylediklerini tekzip ediyordu. Sen intikamını alınca melek gitti, şeytan oturdu. Bir yere şeytan oturdu mu ben orada duramam.” dedi. (Ebu Davud)
Toplum mühendisleri toplumları istedikleri gibi yönlendirebilmek için tartışma konuları belirlerler. İnsanlar da bilsin veya bilmesin bunları tartışır. Bu tartışmalar duruma göre toplumsal kargaşalara bile sebep olabilirler. Müslümanın hayata dair ihtiyaç duyduğu her ölçü Kur’an ve sünnette mevcuttur. “Allah’ın ayetleri hakkında, kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya, onların kalplerinde ancak bir büyüklük taslama vardır. Onlar tasladığı büyüklüğe asla ulaşamazlar. Sen Allah’a sığın.” (Mü’min, 56)
Ebu Ümame radiyallahu anh anlatıyor: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyurdular ki: “Bir kavim içinde bulunduğu hidayetten sonra sapıttı ise bu, mutlaka cedel sebebiyle olmuştur.” “Onlar: ‘Bizim tanrımız mı yoksa O mu daha iyidir?’ dediler. Sana böyle söylemeleri, sırf tartışmaya girmek içindir. Onlar şüphesiz münakaşacı bir millettir.” (Zuhruf, 58) (Tirmizi, İbni Mace)
Mümkün olduğunca tartışmacılara fırsat vermemeli veya o ortamları terk etmelidir. Tartışmalar toplumları lüzumsuz şeylerle meşgul eder. Tartışma, galip gelenin kibrini, mağlup olanın kinini artırır. Tartışma kardeşler arasındaki muhabbeti yok eder.
Tartışmacılar kendi kusurlarını göremez hale gelirler. Tartışmalarda muhataplar rencide edildiği için zaten anlaşma mümkün olmaz. Tartışmacılar hakikatin ortaya çıkmasından daha çok kendini haklı çıkarmaya çalışırlar. Tartışmacılar, sürekli kusur aramaya başlarlar. Tartışmacılar karşılarındakini dinlemedikleri için anlamaları ve anlaşmaları mümkün olmaz.
Fikri tartışmalarda şimdiye kadar hiçbir şey halledilememiştir. Tartışmacılar haklı olsun haksız olsun, o düşünceleri sabitleşir. Tartışmayı meslek haline getirmiş insanların toplumlarına kazandıracağı hiçbir şey yoktur. Bu demek değildir ki doğru bildiklerimizi söylemeyelim, hakikati haykırmayalım… Asla! Doğru bildiklerimizi söyler, geçeriz. O kadar.