Tarih Derslerini Sevemiyorum Çünkü

Tarih Derslerini Sevemiyorum Çünkü

-Hocam tarih derslerini sevmiyorum.

-Bu ders çok sıkıcı.

-Tarih dersleri beni hiç heyecanlandırmıyor.

-Bir sürü gereksiz bilgi, ne işime yarayacak ki?

-Öğretmenim bu ders bana hiç inandırıcı gelmiyor.

Bu ve benzeri cümleleri tarih derslerine giren her eğitimci sık sık duyar. Ya kısa açıklamalarla bunun nedenini anlatır ya da “Evet arkadaşlar konumuza dönelim.” diyerek konuyu kapatır.

“Bir milletin hafızası” olarak da tarif edebileceğimiz tarih gibi önemli bir alanı bu kadar sıkıcı ve yapay hale getirmek, böyle anlatmak ya da anlatmak zorunda kalmak bir tarihçinin en büyük acısı ve çıkmazı olsa gerek.

Gençlikte kimlik oluşturmak bilinç kazandırmak için en önemli ders diyebileceğimiz tarihi; tatsız, tuzsuz, ruhsuz, yapay ve dogmatik hale getirerek; kronoloji, yer, neden sonuç ilişkisi ile sınırlamak tarihimize ve gençlerimize karşı en büyük ayıbımız olsa gerek. Hele hele bizim gibi tarihinin her sayfasında ayrı bir olay, ayrı bir ölçü, ayrı bir ders bulunan bir milletin; kendi tarihinin içini bu kadar boşaltabilmesi, geçmişle bu kadar kopuk bir hayat felsefesini gençliğine aşılaması kadar büyük bir bahtsızlık olmasa gerek.

Böyle bir tarih anlayışının oluşmasının en önemli nedeni anlattığımız tarih müfredatının “Tarihin ruhu”ndan yoksun olmasıdır. Her ümmetin kendine ait bir tarihi ve bu tarihe ait de bir ruhu vardır. Tüm tarih derslerinde ortak amacımız bu ruhu gençliğimize aşılamak olmadıkça; hatta tarihimizi nasıl ruhundan ayırırız mantığıyla hazırladığımız bu müfredatta inkılâplar yapmadıkça tarih derslerini sevdiremeyiz.

Çok şükür Rabbimize ki tarihimizin kendine has bir ruhu var. İnançlarımızdan, geleneklerimizden, kişiliğimizden, vatan sevgimizden ve özgürlüğümüzden yoğrulmuş bu ruh hamuru, tüm yanlış uygulamalara rağmen gerektiğinde canlanıp vazifesini yapıveriyor. Bedir’de, Mekke’nin fethinde, Endülüs’ün İslam yurdu olmasında, Malazgirt’te, İstanbul’un fethinde, Yavuz’un Mısır seferinde, Çanakkale’de, Kutü’l Amare’de, Kurtuluş Savaşı’nda, Kıbrıs Barış Harekâtı’nda, 15 Temmuz gecesi hep bu ruh vardı.

Tarihi Hz. Adem aleyhisselam’dan değil de mağarada resim yapan maymundan başlatmakta -hiçbir bilimsel geçerliliği olmadığı halde- ısrar edersiniz koparsınız tarihin ruhundan.

İlk insanı cahil, okuma yazma bilmeyen biri olarak tanıtırsanız, Hz. Adem’e indirilen sahifeleri, Allah’ın eşyanın ismini insana öğretmesini görmezden gelerek tarihe giriş yaparsanız sevmez Müslüman gençler bu tarih anlayışını.

İlk insanlar politeistti (çok tanrıya inanıyorlardı) diyerek İslam tevhid inancının temeline dinamit koymaya çalışıp, Müslümanların Lailaheillallah’ına düşmanlık eden bir tarihle; imansız, pozitif bir tarih anlayışıyla, peygamberler tarihini dogma kabul ederek; taşla, madenle, ateşle oyun oynayarak yakalanmaz tarihin ruhu.

Türk-İslam medeniyetinin siyasi ve bilimsel olarak en parlak dönemini yaşadığı, Hz. Peygamber’in doğduğu, Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular ve Osmanlılar gibi en güçlü devletlerimizi kurduğumuz; Farabi, Biruni, İbn Sina, Gazali gibi en büyük bilim adamlarımızı yetiştirdiğimiz altın orta çağımıza, üniversite kürsülerinde karanlık çağ yorumları yapan, tarihin ruhundan uzak tarih profesörlerini ağzınızla kuş tutsanız sevdiremezsiniz bu millete.

Tarihimizdeki en büyük devletimiz olan Osmanlı’yı, kültür ve medeniyeti ile devşirme sistemiyle dirlik sistemiyle Enderun mektebi ile medeniyet merkezi 26 bin vakıfla tanıtmaz; ahlaksız harem muhabbetlerine, padişah tahlillerine, uçkur sohbetlerine kurban etmeye kalkarsanız tarihin ruhundan kopar gidersiniz.

Osman Bey’i övüp, Fatih’i göklere çıkarıp, Kanuni dönemi Osmanlı haritalarıyla dünyaya hava atıp; Cumhuriyet’in ilanından sonra bu kahraman nesli hain ilan ederek “Osmanoğullarını bu ülkeden kovmak yetmez, onların kemiklerini de çuvallara koyup ülke dışına çıkaralım.” diyen soysuza alkış tutup; Sultan Abdülhamid’i Yahudi efendilerinin hatırına bu milletin okuduğu ders kitabına Kızıl Sultan lakabıyla yazıp, yıllarca torunlarını dedesine hain dedirterek yapılacak bir tarihçilik yoktur.

Yeni bir anlayışa geçince eskide ne varsa, doğru yanlış demeden kötüleyerek “dogmalara karşıyız” deyip yeni dogmalar üreterek, millete bu dogmaları zorla sevdirmeye çalışırsanız öğrencilerinizin “Hocam ne oldu da birden bire gururumuz olan Osmanlı haine dönüştü?” sorusu karşısında yutkunur kalırsınız.

Çağdaşlık taklitçilik değildir deyip, kılık kıyafette Avrupa’yı taklit etmenin; bin yıllık alfabeyi kaldırıp Latin alfabesine geçerek milletin geçmişiyle bağını kopartmayı “Eski alfabeyi öğrenmek zordu.” mantığıyla izah ederek; ümmetin üst çatısı olan Hz. Peygamber’in, dört halifenin, Yavuz’un Sultan Selim’in emaneti olan halifeliği ilga edip ümmeti başsız bırakmanın mantığını anlatamazsınız peygamber aşığı bir millete.

Tarihimizdeki tüm vakfiyeleri ortadan kaldırıp sonra bu vakıf arazilerinin yabancılara satılmasını izah edemezsiniz ümmetin ensarı olan bir millete.

Takvimlerde yapılan değişiklikle tüm mübarek gün ve geceleri bu millete unutturmayı, Cuma gününü Müslümanlar için sıradan bir gün haline getirmeyi; “Siyasi ve ekonomik konularda, devletlerarası ilişkilerde sorunlar çıkıyordu.” diyerek izah etmeye çalışarak bu milletin aklına saygısızlık ederek yakalayamayız tarihin ruhunu.

“Öğretmenim çok partili hayata niye geçemedik, tek parti ile demokrasi ve millet egemenliği mi olur?” sorusuna “Türk toplumu henüz çok partili hayata hazır değildi.” diyerek savunma yapmak yakışmaz bir demokrat kişiliğe.

İstiklal Marşımızın şairini sürgünlerde sadaklarla yaşamaya mahkûm edişimizin, cenazesine devlet erkânından hiç kimsenin niye katılmadığının izahını yapamadan tarihi sevdiremeyiz.

Tarih derslerinde tarafsız olmak zorunda değiliz. Kendimizi inkâr etmeye mecbur değiliz. İnancımızdan yana, kültürümüzden yana, kendimizden yana, Osmanlı’dan yana, Hakk’tan, gerçekten yana, kendi ruhumuzdan yana olmadıkça; tarih derslerini ete kemiğe büründürmeden, yaptığımız yanlışları, ne zaman güçlü olduğumuzu, ne zaman dünyaya nizam verdiğimizi fark etmeden ve ettirmeden heyecanlandırmaz tarih dersleri gençlerimizi.

Zor zamanlarda Çanakkale ruhunu, lider ne demek diye sorulduğunda 15 Temmuz ruhunu, tefrika bizi ne hale getirir diye sorulduğunda 1. Balkan Savaşı’nı, bağımsızlık için ne bedeller ödenir diye sorulduğunda Sakarya’yı, az imkânla nasıl büyük işler başarılır diye sorulduğunda tüm İslam ve Türk tarihini; inanç için, vatan için nasıl ölünür dendiğinde tüm şehitlerimizi anlamadan kendi tarihimizle barışıp ruhuna sahip çıkmadan tarih dersleri sevilmez vesselam.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.