SÖZ MEYDANI – Söz Kalp Eylem Üçü Bir Arada

İman; dil ile ikrar, kalp ile tasdikse bu iman eyleme dönüşmezse kim ne bilir mü’mini?
Elhamdülillah ya da hamdolsun. Bu, dinî anlamda bir şükür, bir teşekkür ifadesi. İlk surenin ilk kelimesi “Elhamdülillahi Rabbil Âlemîn.” Âlemlerin yani kâinatın; bilinen bilinmeyen, hayatın olduğu veya olmadığı, ne için var olduğu bilinen ya da bilinmeyen tüm yıldızları, gezegenleri, güneşi, dünyayı ve bunların içinde var olan bütün cemadat, nebatat, hayvanat ve insanları ifade eden Rabbine şükretmesi, teşekkür etmesi, hamd etmesi. Dört kelimelik ilk surenin ilk ayetiyle herkes tarafından bilinen “Elhamdülillah” ibaresi, ifadesi dilimizin “pelesenk” kelimelerinden biri. Hatta deyim olarak da birçok yerde kullanılır.
Ne zaman, nerede, niçin hatta nasıl kullanıldığı, söylendiği dahi bilinmeden “Elhamdülillah” harika bir kul-Rab ilişkisi ifade ediyor. Her yaşadığı olumluluktan sonra benin bencilliğini yok eden, kendinin dışında o müspeti yaşamasını sağlayan bir gücü, Rabbi hatırlamak. Ben zayıfım, ben acizim tek başıma sen destek vermeden bu müspet işi yapamazdım demenin bir güzelliği. Yaşadığı müsbetlerin hepsinde Rabbi unutmamak ne harika. “Ben”lerin zirve yaptığı, bencilliğin normalleştiği, bireyselliğin hayat biçimi olduğu zamanımızda bunları öteleyen bir ibareyi söyleyebilmek.
Onların başına bir musibet, bir sıkıntı, bir darlık gelince “Allah” der, yardım isterler. Zayıf, çaresiz, aciz olduklarını kabul ederler. O anın, durumun tek kurtarıcısının Allah olduğunu bilir ve kabul ederler. Hatta o andan, o durumdan kurtulmak için vaat yapar, adakta bulunurlar. Bu bir kaza, felaket anı, hastalık, fakirlik durumu, savaş, kıtlık gibi olaylar olabilir. Şehirlerini, ülkelerini terk etmek, bulundukları yerden ayrılmak veya ayrılmamak için dua eder, vaatlerde, adaklarda bulunur, söz verirler. “Hele şu sıkıntıdan, musibetten bir kurtulayım”la başlayan cümleler kurarlar. Sonra kurtulup rahatlarlar ama bazıları vaadini, adağını, sözünü unutur veya tevil etmeye başlar.
Rahatlama dönemi unutmanın adıdır. Bireyin bene, bencilliğe dönmesinin ifadesidir o anlar. Onun için “ben ve bencilliğe” ve unutmaya çare olarak, Allah’ın dostları hasta olmak, sıkıntıya düşmek isterlermiş. Çünkü hepimiz biliriz ki hasta olmak, sıkıntıya düşmek; hatırlamaktır, yardıma muhtaç olmak; vesileler için arz yapmak, ricada bulunmaktır.
İşte bunları özetleyen kelime “Elhamdülillah” teşekkür etmek. Her müspetten sonra teşekkür etmek. Mesela yemekten sonra (o nimetleri verene, yedirene), gece yatarken (gün boyu dünya ve ahiret için koşturduktan sonra dinlenme, yatma imkânına kavuşturana), sabah kalkınca (küçük ölüm uykudan sağ salim kaldırana) teşekkür etmek bir gereklilik.
İsterseniz deneyin, hissedin. Ya ağrımız sızımız, açlığımız, konumumuz, durumumuz gereği yatamasaydık, istirahat edemeseydik diye tefekkür edelim. Sabah kalkınca da öyle değil mi? Ya kalkmıyor (ölmüş) ya da kalkamıyor (hastalık) olsaydık…
Dilimize pelesenk ettiğimiz kelime, kavram veya kelime grupları. “Şükür, teşekkür, hamd. Ya Rabbi çok şükür, Allah’ım teşekkürler, Elhamdülillah.” Bunların sonuna veya başına kelimeler getirebilirsiniz.
Yani dil ile söyleriz bunları. DİL İLE İKRAR. Kalp ile tasdiki ise sadece ikrar edenin kalbi bilir. Bu dil ile söyleyen, kalben söylediğine katılmıyor ise o zaman şükürde münafıklık söz konusu olur.
Bir de dil ikrarının eylem haline dönüşmesinden bahsedelim. Buraya kadar anlatılanlar çok kolay. Ama her nimetin bir karşılığı olmalı. Buna külfet demiyorum, karşılık diyorum. Sağlığın şükrünün karşılığı Allah yolunda koşturmaktır.
Zenginliğin şükrü infaktır, fakiri fukarayı gözetmektir. Eğer varlığın karşılığı olan şükür yani infak olmazsa dil ile yapılan şükür kalbe inmemiş, sadece “bir lafz” söylenmiş olur. Yemekten sonra “Elhamdülillah” demek çok güzel ama o yemeğin hakkını vermek ibadetle, başkalarıyla paylaşmakla çok daha güzel, hakiki şükür olur.
Sağlığın şükrü sağlıklı vücudu ibadette ve hizmette kullanmak; varlığın şükrü cömert bir şekilde Allah yolunda ve muhtaçlar için vermekle; ilmin şükrü insanlara dağıtarak… olursa hakiki şükür olur.
Demem o ki; şükrü dilde şuursuzca kullanılan bir kavram olarak değil, Allah ve Müslümanlar için fedakârlıklarla eylem haline getirmekle İslam nizamına giden yolda önemli adımlar atılmış olur. Lafını çok ettik ve “laf yalama oldu.” Şimdi her alanda olduğu gibi iş inkılâpta…