SÖZ MEYDANI – Kuru ve Yaş

Devletin dini olmaz. Devletin mezhebi ve tarikatı da olmaz. Ama devleti yönetenlerin dini de mezhebi de tarikatı da olur. Ancak yönetici “benim dinime, mezhebime, tarikatıma herkes uyacak” diyemez. Çoğunluğun din, mezhep ve tarikatı olsa bile dayatmacı olunamaz. Devlet bir dine veya mezhebe göre yönetilse bile diğer anlayışların hukuku inandıklarına göre olur. Çoklu hukuk denilen de budur. Efendimizden başlayarak devam eden yönetim biçimi de budur. Onun için Müslüman mahallesinde salyangoz satılamaz.
Müslümanlar, dinleri hâkim veya yönetim dini olsa da İslami çalışmalarını aksatmadan devam ettirirler. Azınlık veya yasaklı din olsa da yine İslami çalışmalarına devam ederler. Yani tebliğ dediğimiz dini ulaştırma ve irşat dediğimiz dini öğretme, aydınlatma çalışması hiç bitmez. Bu sebeple “devleti yönetenler bizden” veya “devlet İslam Devleti, öyleyse her işi devlet yapar” gibi bir anlayışın yanlış olduğunu herkes bilir.
Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar döneminde mezhep veya tarikat çalışmaları yok muydu? Elbette vardı hatta çok da renkliydi. Tartışmaların cidalleşmeye dönüştüğünü, bunun tarihini yazanlar belgelendirmişlerdir. Osmanlı’da tarikat ve şeyh sayısını bilmek mümkün değildir. Ama devlet bunların şeceresini bilir, dine ya da devlete karşı yanlışlıklarına müsade etmezdi. Şeyhlerin icazetini devletin onayladığını da biliyoruz. Benzer durum ulema sınıfı için de geçerlidir. Medreseler zaten devletin kontrolündedir. Yani İslam devleti İslami yapılanmalara yasak getirmez ama yanlış ve aykırı hususlarda onlara müdahale eder.
Son zamanlarda bazı aykırı ve yanlış hususlara devlet niye müdahele etmiyor derken İslam Devleti varmış gibi düşünülüyor. Laik bir devletin vatandaşları olduğumuzu unutuyoruz. Kaldı ki İslam’a uygun ya da değil kararını verecek makamların da durumu net değil. Ümmetin mozaiği burada sıkıntılar oluşturabilir.
Diyanet İşleri Başkanlığına (DİB); STK dediğimiz dini vakıf ve derneklerin gönüllülük esasıyla yürüttüğü tebliğ (dini ulaştırma) ve irşat (dini öğretme, aydınlatma) çalışmalarını yüklersek o kurum bunun altından kalkamaz. Kaldı ki devlet memuru zihniyeti de malum. Yine DİB’in bütün personelinin aynı ölçülerde olması da düşünülemez. Yani belirttiğimiz kuruluşların yaptığını yapması mümkün değil. DİB’i diğer kurumlarıyla aynı tutamayız. Orası hata kabul etmez.
Samimiyetinden hiç şüphe etmediğimiz âlim ve hocalarımızın söyledikleri onca hakikatlerin içinden önü ve sonu olmayan cümlelerle mahkûm edilişleri hakka uygun değildir. Yine tabanda yaptıklarına bakarsak; gençliği her türlü ahlaki bozulmadan alıkoyucu, bilinçlendirici, şahsiyet kazandırıcı, yaşayan, üreten, farkında olan kişiler olarak yetiştiren bu kişilerin elleri öpülmeli ve onlara ödüller verilmelidir. Bunların ilgilendiği gençlerin arasında uyuşturucu, alkol, sigara, kumar, fuhşiyatın olmadığı niçin görülmüyor?
Kaldı ki bu STK ve âlimleri, hocaları, Allah dostlarını kimler diline doluyor, bunlara bakmak lazım; dinle diyanetle ilgisi olmayan, Cumhurbaşkanına her halükarda tavrı hatta düşmanlığı olanlar. Bunlardan A. Hakan’ın köşe yazısının başlığı: “… fişini çekti.” Ne demek “Hocanın fişini çekti” ifadesi. R.T. Erdoğan beyi seven, destekleyen, samimiyetinden zerre şüphesi olmayan, başının dik olmasını sağlayan tabanı ayakta tutan bu kişiler kesinlikle korunmalıdır. İslam karşıtlarına -ki bunlar aynı zamanda cumhurbaşkanımıza da karşıdırlar- fırsat verilmemeli, yargısız infazlarına müsaade edilmemelidir.
Hocalar, âlimler, Allah dostları hata yapmaz mı? Yapabilir. Hatalarını fark ettirmek gerekir. Onlar da fark etmeli. Ama bu hatalarını ortaya çıkarttıklarını zannedenleri de iyi tanımak gerekir.
Din tüccarları ve sapıklarla, samimi insanları aynı kefeye koyamayız. “Kurunun yanında yaş da yanar.” atasözünü dini çalışmalar için uygularsak yanlışın en yanlışını yaparız. Bilerek dini duyguları istismar eden sözde STK ve hocalara da haddini bildirmek tüm Müslümanların görevidir. Cumhurbaşkanımızın çıkışından sonra kim sevindi, kim üzüldü ona bakmak bile yeterlidir. Kırkından sonra azan köşe başındakilerin yargısız infazlarına karşı çıkmak İslami bir görevdir.
Cemaatler, FETÖ’den ve din tüccarı, sapık istismarcılardan çok çekti, hala da çekiyor. Bunlardan hareketle, dini çalışmaları ve Cumhurbaşkanının en önemli tabanı olan cemaatleri korumak herkesin görevidir. Selam ve dua ile.