SÖZ MEYDANI- Acziyetimiz

“İnsan nankördür.” Aslında her zaman fark ettiğimiz, kendimizin yaşadığı bir gerçek. Yaratıcımız bizi böyle ifade etmiş, diğer birçok özelliğimizin ifadesi yanında. Son zamanlarda o kadar dua eder ve dua ister hale geldik ki… Hele dünyaya meylettikten sonra isteklerimiz bitmez oldu. Gerçi muhtacız ve Rabbim ihtiyaçları giderici, karşılayıcıdır. “Gâdıyel hâcât.” “İhtiyaçları karşılayan ve istekleri yaratana istekte bulunmak.
“Onlar zora düştükleri zaman Allah’ı hatırlar, O’ndan yardım dilerler; istekleri yerine gelince Allah’ı unutur, tekrar eski hallerine dönerler.” anlamını içeren ayetler olduğunu biliyoruz. Ayetler ağırlıklı olarak müşriklere yönelik nazil olmuştur. Ancak anlam içeriği bakımından iman edenleri de kapsadığı söylenmiştir. El hak. Nefsimizde de böyle olduğunu görmekteyim. Sosyal ilişkilerde görülen “muhtaç olduğumuz insan ya da güçlere ihtiyaç anında nasıl ricada bulunuyor hatta yalvarıyor sonra da o kişi ve güçleri unutuyorsak Allah korusun Rabbimiz için de benzer durumu yaşıyoruz.
Hâlbuki inanan insan inandığı Rabb’ine her zaman muhtaçtır. İhtiyaç anında Rabb’e yaklaşmak yanlış değil ama diğer zamanlarda da unutmamak kaydıyla. Bir şarkı vardı sözleri “unutmak”la ilgili.
“Kalbindeki bu derdi uyutursun demiştim.
Gün gelir de beni unutursun demiştim.”
Aşk derdini unutmaktan bahseden, maddi aşk ve âşık maşuk ilişkisiyle ilgili sözler hoş sözler. Aşıkın maşukuyla ilgili bu sözleri insani bir özelliğe de vurgu yapıyor: “UNUTMAK”
Kullar da Rabbini unutuyor. İhtiyaçta hatırlanan Rab, devam eden hayat meşgalesinde unutuluyor. Burada ibadet ve zikirleriyle unutulmuyor muhakkak. Kulların bir kısmı ibadetleri, tesbihatı, Kur’an tilaveti, zikirleriyle… hep Rabbleri ile beraber oluyorlar. Kastım, ihtiyaç anında “ Yâ Gâdıyel hâcât.” diyenlerin ihtiyaçları karşılandıktan sonra da İstek Makamını unutmalarıdır.
Son zamanların ihtiyacı “korona”dan korunma ya da şifa üzerinedir. Rabbimizin Şâfi esmasını anarak o kadar çok şifa diliyor ve istiyoruz ki -Rabbim kabul etsin- bilinen hastalık, virüs sebebiyle. Burada iki hususu göz ardı etmemeli Müslümanlar. Birincisi duamızın kalben de yapılması, kalbe inmesi, dilde kalmaması. İkincisi, Şâfi esmasıyla andığımız Rabbimizi şifa sonrası unutmamak.
“Ne ben seni unutabildim
Ne bu gönlümü avutabildim
Ne bu derdimi uyutabildim
Unutamam Rabbim unutamam seni
Unutamam Allah’ım unutamam seni”
Diyebiliyor ve inanıyorsak ne mutlu bizlere. O zaman yazımın başındaki “nankör” sıfatından ve hükmünden kurtulmuş oluruz. “O size istediğiniz her şeyi verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Şu bir gerçek ki insanoğlu çok zalim, çok nankördür!” (İbrahim Suresi 34. Ayet) Allah’tan istiyoruz, O da veriyor. Öyleyse şükredelim O’na ki ayetteki hükmün dışına çıkalım. Şükür nasıl olmalı? Önce şükür ifademiz kalbe inmeli, şükürle beraber hacetin yerine gelmesi sebebiyle kalbimiz o teşekkürle dolmalıdır. Mütevazılığın zirvesine çıkan kişinin nefsi ve şeytanı zelil bir hale gelmelidir.
Kişiye musallat olan sıkıntının nasıl bir bela olduğunu ondan ancak Rahman ve Rahîm Rabbimizin merhametiyle kurtulacağımızı görüyorsak vesileleri yaratan veya vesilesiz bize rahatlık veren Allah’ımıza nasıl en içten bir şekilde teşekkür etmeyiz değil mi?
Şükrün diğer bir tarafı maddi olmasıdır. Her zaman imkânlarımıza göre bedenen veya mal ile ya da hem mal hem beden ile Allah’ın dinine hizmet etmeliyiz. En zoru, ihtiyacımızı gideren Rabbimiz için ihtiyaç sahibi fakir ve miskinlere bolca sadaka vermeliyiz. Nafile ibadetin az da olsa devamlı olanının efdal olduğu hadisini uygulamalıyız.
Bizler nasihat etmeyi çok seviyoruz. Ama bize verilen nasihatleri uygularken de bir o kadar cimriyiz. Bu sebeple nasihat eden kadar nasihate açık olmayı ve uygulamayı bilmeliyiz.
Ey ihtiyaçları gideren, ey belaları defeden Allah’ımız. Biz gerçekten çok aciziz. Sen ise her şeye Kadirsin. Bizim ve dünyanın dört bir tarafında yaşayan Müslümanların ihtiyaçlarını gider ve başımızdaki belaları defet.