SOSYAOLOJİK SİYER-Vahiy ve Peygamberimiz

SOSYAOLOJİK SİYER-Vahiy ve Peygamberimiz

Hz. İsa’dan yeterince müstefid olamayan insanlık, kendi hayat sahnesini karartmaya başladı. Öyle bir siyah tona boyandı ki yeryüzü, yedinci asrın başında en koyu tonuna ulaştı ve ortalık zifiri karanlık halini aldı. Son haddine zır cahillik denen, itikadi, ameli ve ahlaki çöküş artık ineceği kadar inmiş, yerin dibine batmış ve kurtuluş çığlıkları atmaya başlamıştı. Tarihin her döneninde kâinatın yöneticisi Yüce Allah celle celaluhu tarafından yeryüzüne müdahale edecek peygamberler gönderilir, ilahi öğretilerle donatılır ve dünyanın öğretmeni onlar olurlardı. Nur dağı Hira mağarası da yeryüzüne son ilahi seslenişin ilk cümlelerine ev sahipliği yapıyordu.

Vahyin Son Elçi İle Buluşması

Hz. Peygamber aleyhisselam’ın Allah tarafından peygamberlikle görevlendirilişi kırk yaşında olmuştur. Kâbe’nin tamiri ve Hacerül Esved’in yerine konulmasından sonra O’nun, Allah hakkında düşünmeye, O’na nasıl iman ve ibadet edileceğini araştırmaya daha fazla yöneldiği fark edilmekteydi. Mekkelilerin ve diğer birçok Arap kabilesinin putlarına hiç ilgi göstermeyen Peygamberimiz aleyhisselam aklı ve hisleriyle putlara tapmanın faydasızlığı sonucuna ulaşmıştı.

Belki de tek ilah inancına dayalı Hz. İbrahim aleyhisselam’ın dini üzere olmaya çalışan az sayıdaki Hanîfler gibi düşünüyordu. Ancak neyi ve nasıl yapacağını bilememenin ıstırabını yaşarken inzivaya çekilmekten hoşlanmaya başladı ve risaletinin birkaç yıl öncesinden itibaren her Ramazan ayında, dedesi Abdülmuttalib ve diğer bazı Kureyşlilerin yaptığı gibi, Hira dağındaki mağarada münzevi bir hayat yaşamaya başladı.

Yiyeceği tükenince şehre iniyor, fakirlere yardımda bulunuyor, Kâbe’yi tavaf ediyor ve evden yiyecek alarak tekrar mağaraya dönüyordu. Zaman zaman Hz. Hatice radiyallahu anha’yı da yanına alıyordu. Hz. Âişe radiyallahu anha’nın rivayetine göre Rasûlullah aleyhisselam bu dönemde bir ara “sâdık (doğru) rüyalar” görmeye başlamış, altı ay devam eden bu süreçte gördüğü rüyalar aynen çıkmıştır.

Kaynaklarda ayrıca Hz. Peygamber’in bu dönemde kendisini “Esselâmü aleyke yâ Rasûlallâh (Sana selâm olsun ey Allah’ın elçisi)” şeklinde selamlayan sesler duyduğu, etrafına dönüp bakınca kimseyi göremediği için merak içerisinde kaldığı, bu seslerin ağaçlar ve kayalıklardan geldiğine dair rivayetler de yer almaktadır. Buraya kadar anlatılan ve bir kısmı olağanüstü nitelik taşıyan hususlardan hareketle bu dönemin vahye hazırlık süreci olduğunu söylemek mümkündür.

Hz. Peygamber aleyhisselam’ın Hira’da bulunduğu 610 yılı Ramazan ayının son on günü içinde muhtemelen yirmi yedinci gece, bazı rivayetlere göre Pazartesi günü sabaha karşı Cebrail gelerek ona Allah tarafından peygamber olarak görevlendirildiğini haber verdi. Bu ilk vahyi Hz. Peygamber şöyle anlatmaktadır; O gece Cebrâil bana gelerek “Oku!” (İkra’) dedi. Ben okuma bilmediğimi söyledim. Bunun üzerine melek beni aldı; dayanabileceğim son noktaya kadar sıktı. Ardından beni bırakıp tekrar “Oku!” dedi. Cevaben yine “Ben okuma bilmem” deyince tekrar son noktaya kadar sıktı ve “Oku!” dedi. Ben “Ne okuyayım?” diye cevap verince melek beni üçüncü defa takatim kesilinceye kadar sıktı ve bıraktıktan sonra şu ayetleri okudu: “Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı bir embriyodan yarattı. Oku! Senin Rabbin en büyük kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğreten, insana bilmediklerini belleten odur.” (el-Alak 96/1-5)

Bu olay üzerine heyecanlanıp korkuya kapılan Peygamberimiz aleyhisselam, Hira’dan ayrılarak evine gitti, yatağa girerek eşi Hz. Hatice radiyallahu anha’dan üstünü örtmesini istedi ve uyandıktan sonra başından geçenleri anlattı. Hz. Hatice radiyallahu anha; “Allah hiçbir zaman seni utandırıp üzmeyecektir. Çünkü sen akrabanı gözetir, doğruyu söyler, âcizlerin elinden tutarsın; yoksullara yardım eder, misafirleri ağırlarsın; haksızlığa uğrayanların yanında yer alırsın” demek suretiyle samimi duygularını dile getirip teselli etti ve ona inandığını belirtti.

Ardından Hz. Peygamber’i, kendi amcasının oğlu olan Varaka b. Nevfel’e götürdü. Kitâb-ı Mukaddes’i bilen yaşlı bir Hıristiyan olan Varaka, onu dinledikten sonra kendisine gelen meleğin bütün peygamberlere vahiy getiren melek olduğunu söyledi. Ardından da şunları ekledi: “Sana yalancı diyecekler; kötü davranacaklar. Sana savaş açıp bu şehirden çıkaracaklar. Ben o günlere ulaşırsam Allah için sana yardımcı olacağım.” Varaka sözlerini bitirdikten sonra ona doğru eğildi ve alnından öptü. Hz. Peygamber, hem Hz. Hatice’nin desteği hem de Varaka’nın bu açıklamalarından epeyce rahatlamış olarak evine döndü.

Vahyin Bize Tuttuğu İlk Işıklar

  1. Seni yaratan ve senin Rabbin (Terbiye edicin/kanun koyucun) olan Allah’ı iyi tanı.
  2. Oku, ama her şeyden önce okuyacağını Rabbinin adıyla oku. Rabbinin adını anamayacağın okumalardan da uzak dur.
  3. Yaratılış evrelerini düşün ve anla. Anla ki, ona göre yaşa hesabını vereceğin hayatı.
  4. Rabbinin kerim olan sıfatından sana nelerin bahşedildiğini tefekkür et ve gerekli teşekkür için gayret et.
  5. Vahyin başları kalemden bahsediyorsa, kalemi ilk eline alacakların da (yavrularımızın) Allah’ın kelamı ile tanışmaları için gayret etmek ne güzeldir.
  6. Allah celle celaluhu bildirmeden biz bilemeyiz. O’nun bildirdiklerini bilmek, bilmenin en kıymetlisidir.

Vahyin ilk ışıklarıyla beraber Mekke’de başlayan aydınlanma süreci o çağın mübarek ve müstesna talebeleri vesilesi ile bizlere kadar ulaştı Elhamdulillah. Şimdi bize düşen, vahyin bizi nurlandıracak olan etkisine kendimizi teslim etmek ve yeni hayatımızın başına kadar istifade etmektir.

“Herkesin birçok şeyi bildiği” bu çağda Rabbim kendisinin kelamıyla bilmeyi bilen ve yaşayanlardan olmayı nasip etsin.

Unutmamak gerek ki;

Matematik, fizik, kimya, coğrafya öğrenilir; vahiy yaşanır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.