Sosyal Adanışımız: Vakıflar

İnsan, Allah Teâlâ tarafından farklı kabiliyetlerle donatılarak yaratılmıştır. İnsanın yapısına işlenen bu kabiliyetler ‘halife’ olabilme ile ‘fitne çıkarma ve kan dökme’ olarak özetlenmiştir. İnsan, her iki kabiliyete de sahip varlık; ya insanlığın ve imanın gereği halife gibi davranacak ya da isyanın ve itaatsizliğin gereği kan dökecek, fesat çıkaracak.
Şimdiye kadar gelmiş ve kıyamete kadar da var olacak İslam Ümmeti, imtihanın bu safhasında halife vasfını kabul etmiştir. Tabi ki imanın bir yansıması olarak. Halifelik vasfını kabul eden Müslümanlar bu vasfın gerekliliklerini de olduğu gibi hayatlarına aktarmaya çalışmışlardır. Halifelik vasfının sosyal hayata yansıyan en önemli kurumu ‘vakıflar’ olmuştur. Peki, vakıf ne demektir? Vakıf;
– İslam Ümmeti’nin bir yandan kardeşlik diğer yandan insanlık anlayışının hayata yansıdığı kurumdur.
– ‘Toplumsal düzeyde ne yapabilirim?’ düşüncesinin Müslümanca dillendirilmesidir.
– ‘Her şeyi devletten beklememek gerekir’ felsefesinin tanımıdır.
– İslam düşünme ve yönetim sisteminin medeniyet algısıdır.
– İnsanların zihnine sokulmak istenen fitnelerin bertaraf edildiği eğitim kurumudur.
– İhtiyaç sahiplerine kol kanat geren İslam’ın izzet elidir.
Vakıf kelimesi sözlükte; durulan yer veya ayakta duran anlamlarında kullanılan Arapça bir kelimedir. İslam literatüründe ise vakıf kavramı “Mülk edinilmesi caiz olan herhangi bir malı, alışverişten men ederek -varsa gelirini de- Allah rızası için hayır yolunda tasadduk etmek” olarak açıklanmıştır. Bu ifadeyle vakfedilen şey her neyse ancak hayır yolunda kullanılır ve mülkiyeti insanlara ait olmaksızın hayır talep edenlerin malı olur.
Vakıf, adanmadır. İnsanın kendisini Allah’a, ümmete, ilme adamasıdır. Farklı bir yönüyle de fedakârlık, diğerkâmlık, isargibi halifeye yakışan davranışların imanlı gönüllerde yer bulmasıdır. Bu düsturu benimseyenler neleri varsa onu adamış, yani vakfetmişlerdir. Malı olan malını, ilmi olan ilmini, zamanı olan zamanını, aklı olan aklını, evladı olan evladını Allah yoluna adamıştır. Böylece İslam’ın tükenmeyen kaynağı imanlı ve dertli gönüllerde kendiliğinden ortaya çıkmıştır.
Vakıf, toplumda yaşanan sıkıntılara çare olduğu gibi toplumu oluşturan bireylere de “Dert’imizin ne olması gerektiğini öğreten” mekânlardır. Küresel sömürü sisteminin insanımızın gündemine taşıdığı geçim derdinin ya da lüks yaşama derdinin ‘dert’ olmadığının anlatıldığı yerlerdir. Asıl derdimizin “İman ve sorumlulukları, Ahlakın hayata aktarılması, Birlikte hareket edebilme mekanizmasının kazanılması…” olduğu vurgulanır. (Bir bakalım kendimize. Derdimiz ne?)
Vakfın ömrü dünyanın eceliyle sınırlıdır. Zaten dünya hayatı bittiğinde vakıf da vakfedilen de kalmayacaktır. Araziler, binalar ve ilim kendi kendini devam ettiremeyecek olduğuna göre bunların devamını ‘Vakıf İnsanlar’ sağlayacaktır. Vakıf İnsanlar, sorumluklularını yerine getirmeye devam ettikçe Rabbimizin lütfuna mazhar olacaklardır. Sorumlulukların yerine getirilmediği yerlerde ise hesabı herkes üzerine alsın.