SİZDEN GELENLER- İnsani Yükseliş 

SİZDEN GELENLER- İnsani Yükseliş 

İlim; merdivenin ilk eşiği, yolunu bulamayanların yol haritası, yolculuğa çıkacak kişinin azığı… Dolayısıyla kişiyi hakikatin özü ol’maya götürecek yol. Bilgi ise sadece zihinlere yığılan, satırlara yazılan teorik bir birikim değildir. Bilgi, insanı eşyanın ‘nasıl’ından ‘niçin’ine yani İrfan ve Hikmetine ulaştıracak yoldur. Hakikati sadece bilgilerle bilmek yetmediği gibi aynı zamanda hakikate ermek için hakikate ram olmak gerektiğini söylemeliyiz.

Mü’min, ilmi isteyendir. İlim, irfan ve hikmet yolunda gecesini gündüzüne katıp yol olup, yolda olandır. Ölüm ötesinde de amel defterinin kapanmaması için çabalayandır. İlim amelle zenginleşir, irfanla kökleşir, hikmetle gürleşir. Hakikatin ilmini öğrendiğimiz zaman bizi bir şekilde harekete geçirmiyorsa, hayatımızın merkezinde değilse ve hayat tarzımız olamamışsa bilmekten bulmaya, bulmaktan olmaya yükselmemiz muhaldir. Sevgili Peygamberimizin de (s.a.s.) söylediği gibi “Hikmet müminin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alır. Bilgiye en layık olan kimse de mü’mindir.” [1]

Peygamberimiz ilmin nerede olursa olsun alınmasına ve mü’minin cahil olmaması gerektiğine vurgu yapmıştır. Dolayısıyla öğrenmek, öğrendiklerimizle inancımız doğrultusunda davranışta bulunmak vazifemizdir. İlim, hakikate teslim olmaktır. Dolayısıyla kişiyi tefekküre götürür. Tefekkürün kaynağı ilimdir. İlim olmadan olmaz. İlim öğrenmek için de usul gerekir. Usul olmadan olmaz. İlmi bilmeyi usulünce yapmazsak bugün ki diplomalı cahiller gibi saçmalarız(!). Tefekkürü, köklü bir ağaca benzetecek olursak ağacın kökü ilimdir. Köksüz ağaç dallanıp budaklanmaz, yeşermez, meyve vermez ve topraktan beslenemezse, nasıl ki kuruyup gider; ilimsiz tefekkür de insanı besleyemez ve hakikate ulaştırmaz.

Kişinin yolculuğu bilmekle başladığı gibi bulmakla devam eder. İrfanı bulmanın yolu da Rabbini tanımaktan geçer. Rabbini tanımanın yolu, kendini bilmekten geçer. Kendini bilmenin yolu ise ilmi bilmekten geçer. Hâsılı ilimsiz irfan güdük, irfansız ilim kütüktür. İrfan, çıkmaz sokağın ortasında kendini arayıp bulandır. Ne demişler; aramakla bulunmaz ama bulanlar ancak arayanlardır…

Kişi bilgiyi put etmekten vazgeçtiği vakit ona irfanın kapısı açılır. Hakikate kalp gözüyle baktığı vakit ona irfanın kapısı açılır. Kişi malumatı ahlaka dönüştürdüğü vakit ona irfanın kapısı açılır. “Duyduklarımızla hareket edeceksek eğer, gözlerimiz niye yaratıldı? Hep akıl yürüteceksek, kalbimiz niçin var? Onun için ‘ilim ve irfan’ diyoruz. Aklın ve kalbin bereketli uyumu…” İbrahim Tenekeci’nin bu sözüne dayanarak; ilim ve irfanın, akıl ve kalbin, bilmenin ve bulmanın girift bir şekilde olduğunu daha iyi anlıyoruz.

Ve kişinin seyahatinin bittiği yer olmaktır. Tek olan hakikatin özünü haykırmaktır. Doğruyu bilmenin yanında doğruyu bulmak ve doğru yolda olmak yani sırat-ı müstakimde olmaktır hikmet. Kişinin yükselişinin en son raddesi, hikmetin her yerde olduğunu bilmektir. Hikmeti bulan kişi hikmet konuşmaya, hikmetle bakmaya ve hikmetle yaşamaya başlar. Hikmeti ancak basiret sahibi olanlar fark eder, seçer ve alır.

Lokman Hekim‘in oğluna şöyle bir nasihatte bulunduğu rivayet edilir: “Oğlum bilginlerin meclislerinde bulun. Hikmet ehlinin sözlerini dinle! Yüce Allah’ın toprağı yağmurla dirilttiği gibi, hikmet ehli de hikmet nuru ile gönülleri diriltir.”[2] Âlim, Arif ve Hakîm olan insanların rehberliğinde bizler, yaratılışımızın amacını kavrar, Yaratıcımızı ve Peygamberimizi (s.a.s.) tanır; öncü kuşak olma yolunda çaba sarf eder, hayatımıza anlam katar ve onların bize aktardığı mutlak değerlerle ‘tek’ olan hakikate ulaşırız. Dolayısıyla önce yoldaş, sonra yol…

Beynimizin bir makine gibi çalıştığını düşünelim. Beynimize giren her bir malumatı nass süzgecimizden geçirdikten sonraki süreç, akılla yoğrulmaktır; ilmi bilmek. Beynimiz malumatları tıkır tıkır işlemeye, yavaş yavaş sindirmeye başladığı vakit kalple yoğrulmaktır; irfanı bulmak. Ve beynimiz sindirilen malumatları idrakin yoğunlaştığı noktada buluşturduğu an… Zihni kabiliyetin gerçekleştirdiği an… Ruhla doğrulmaktır hikmetli olmak. Bu makinenin yaptığı silsileyi hayat tarzımız haline getirdiğimiz vakit “Ahsen-i Takvim” dediğimiz yaratılmışların ‘en güzeli ve en mükemmeli’ noktasına ulaştığımız vakittir.

Kendimizi bilmemiz ilmi açar, kendimizi bulmamız irfanı açar, kendimiz olmamız ise hikmeti açar. İlim zihni açar, irfan kalbi açar, hikmetse ruhu açar. İlim sözü açar, irfan gözü açar, hikmetse özü açar. İlmin kapısını Âlim açar. İrfanın kapısını Arif açar. Hikmetin kapısını ise Hakîm açar.

Bu yükselişte bilmenin değil OL’manın şerefine talip olmamız duasıyla…

 


[1] Tirmizi, ilim, 19

[2] Cem’ul Fevaid (Büyük Hadis Külliyatı), İz yayıncılık, st, 2003, l, 56

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.