SİİRT’İ SEVMEK İÇİN 11 NEDEN- 2. BÖLÜM

SİİRT’İ SEVMEK İÇİN 11 NEDEN- 2. BÖLÜM

4– Şehrin yedi yedi ilçesinin birleştiği yerde bulunan, birçok kişinin hala kutsal kabul ettiği, yüz kiloluk balıkların tutulduğu söylenen Botan Çayı var sırada. Buraya yukarıdan bakmak isteyenler için Botan Vadisi sonra bu manzaraya daha da yukarıdan bakmak için Rasel Hacer ve hemen yanı başında aşınma yolu ile oluşmuş mağaraların aynı yerde olması büyük şans. Buralara toplu taşıma olmadığı için çevredeki esnaftan birine taksi sormak zorunda kaldık. Konuştuğumuz kişi ya Siirt’in en komik insanıydı ya da Siirtlilerin hepsinde mizah geni vardı, benim gözlemlerim ikinci şıktan yana tabi. Sonradan on bir çocuğu olduğunu öğrendiğimiz kırk yaşlarındaki, iri yarı bey; bize park edilmiş tüm arabaları göstererek “Bunların hepsi taksi hangisini istersiniz?” dedi muzip bir gülümsemeyle. Tabi biz de artık tanış sayıldığımız için bu abinin Doblo’ yu seçtik. “Önce tedbir sonra takdir,” diyen yol arkadaşım gri eski model arabanın plakasını alıp yazmaya çalışırken şoförümüz poz vererek “Yazmakla uğraşma plakayla beraber benim fotoğrafımı çek,” dedi. “Burada kimseye bir zarar verilmez merak etmeyin,” diye ekledi. “Bismillah” diyerek çıktık yola. Yolda başka yolcularda eklendi arabaya, hatta bir ara bagajdan okuldan kaçmış iki tane lise öğrencisi çıktı ortaya, müsait oldukları için gün boyu bize memleketlerini gezdirdiler.

5-Tadı damağınızda kalacak bin bir çiçekle derlenmiş Pervari balı, Şirvan pekmezi, sık taneleri ve ekşimsi tadı ile Zizik narı, Bıttım ağacının aşılanması ile elde edilen iri taneli Siirt fıstığı, ismi bazen Arapça bazen Zaza’ca bazen Kürtçe olan göller, nehirler, tepeler, Beksi ve Pörtükan Kalesi, Rasulullah’ ın özleyince “Yemen tarafına doğru dönüyorum,” dediği Veysel Karani Hazretleri’ nin türbesi. Eski sarnıçlar, kuyular, ufukta bir kaybolup bir ortaya çıkan koyun sürüleri, ressamın sarı tuvale rastgele serpiştirdiği yeşil boyalar gibi duran meşe, badem, armut ağaçları bize tekrar dünyayı fazlasıyla hatırlattılar.

6-Buralarda bizden farklı kutlanan çok fazla özel gün var; Cigor Bayramı bunlardan biri. Hristiyanların Perhiz gününe denk gelen bu bayramla ilgili iki görüş var; ya Arapça “geğir” (kızdırma) kelimesinden türemiş ve Perhiz gününe alternatif bir bayram olarak düşünülmüş ya da baharla beraber “Çık gör” manasında kullanılan kelimeden türetilmiş. Hangisi doğru Allah-u alem. Cigor Bayramı şubat ayının ilk pazartesi günü başlayıp üç gün devam eden gezilen, yenilen, içilen, akşamında da damlarda Suke denilen meşalelerin yakılıp baş üzerinde gezdirildiği bir gün.  Botan Çayı’ndan nergis toplayıp Büryan, Perde pilavı, Arap dolması, Bunbar, Cokat, Pekmez tatlısı yiyorlarmış. Bunlar liseli rehberlerimizin söyledikleri.

7– Siirt’teki bakır rezervlerinin bolluğu nedeniyle bakır işlemeciliği de en yaygın el sanatları arasında. Bakırcılar çarşısında güğüm, tencere, kazan, tas, tepsi gibi mutfak eşyalarını bulmak hala mümkün. Siirt yabancı turist için uğrak bir yer olmadığından fiyatlar fevkaladenin fevkinde miktarda uygun. Buraya atanan memurların epey birikim yapabileceği noktasında rehberlerimiz de bizimle hem fikir. Tabi manevi birikim de cabası mesela şimdiye kadar hiç duymadığım hiçbir kitapta okumadığım atasözleri var bura insanının ağzında.

“Siirt’in ayıbı üç gün sürer.

Alacaklı borçlusunu boğmaz.

Testiyi baş aşağı dönder, kız anasına benzer.

Çift sürerken küçük öküz büyüğe uyar.

Vadi tenha olunca, tilki vali olur.

Yaşam boyu çalışmadı, kıyamet günü ip eğirmeye kalkıştı,” gibi. Aslında bu manalara gelen atasözü duymuşum ama bu kelimelerle değil. Bu sözleri, deyimleri de heybemize atıp Siirt çarşısına doğru revan oluyoruz.

8-Buranın iklimi tiftik keçisi yetiştiriciliğine oldukça elverişli. Keçilerden elde edilen tiftikler yıkandıktan sonra iğ ile eğrildikten sonra bükülüp ve iplik elde ediliyor. Daha sonra bu iplik mahalli tezgâhlarda dokunuyor, bu dokumalar tarakla işleniyor ve Siirt battaniyesi ortaya çıkıyor. Şehir merkezinde bu atölyelerden fazlaca var. Siirt battaniyelerinde krem rengi, kahverengi, deve tüyü, siyah ve zeytin rengi gibi renk çeşitleri mevcut. Battaniye saf tiftikten yapıldığı için iklime göre ısıyı dengeliyormuş. Genç rehberlerimiz sayesinde çok uygun fiyata battaniye ve Bıttım sabunumuzu da almış bulunduk.

9-Bir de Siirt’e özel evler var. İsmini bölgede bulunan bir tür kireç taşı malzemenin yakılıp, öğütülerek işlenmesi sonucunda üretilen özel harçtan almış. Cas Evleri’ndeki işçilik ve detaylar, yerel mimarinin özgünlüğünü ortaya koyuyor, genellikle iki veya üç kattan oluşuyor. Bu evlerin hala korunmuş olması mutluluk verici.

10-Tamamen yün iplikten dokunan Siirt kilimleri var bir de. İplikler kök boya kullanılarak boyanıyor ve bu doğal boya nedeniyle canlılığını yıllarca koruyor. Bölgenin en ünlü kiliminin adı “Jirkan.” Burada kediye pişik, sineğe çipin, kiraza gülyaz deniyor daha aklıma gelmeyen birçok kelimenin söylenişi bizim bildiğimizden farklı. Kilim kelimesi ise doğu ve batı arasında ortak bir kelime olarak aynı kalmış. Bazı kelimeleri ilk defa duyuyorum ama ne demek istediklerini anlıyorum, bunun nasıl olduğunu ise anlamıyorum. Farsça, Kürtçe Zaza dilinin müzikselliği belki ya da beden dillerini kullanmaları ve yahut yaptıkları vurgulardan dolayı olabilir. Allah-u Alem. Ben de liseli gençlere imrenerek “Üç dil biliyorsunuz yani, ne büyük bir ilahi ikram,” diyorum. Bıyık altından gülümseyerek “Dört” diyorlar, Arapça’ yı da bildiklerini unutmuşum. İnsan tabi kendi ön kabullerini sorguluyor böyle durumlarda.  Bir hoca öğrencisini “Dört dil biliyor, baya geliştirmiş kendini, küçüklüğünden beri evde dört dil konuşulmuş, ne güzel!” diye övdüğünde herkesin gözünün önünden İngilizce, Almanca, Fransızca hatta Çince geçer. Çince, Rusça ve İspanyolca arasında muallakta kalanlar olabilir ama ilk üç bellidir.

 

Peygamberimizin dünya sıkıntıları ile gönlü sıkışınca “Erihna ya Bilal!” dermiş. Biz de Siirt’in bu dünyevi güzelliklerinden sonra finali Siirt Ulu Camii ile yapmak istedik.

11- Gövdesindeki çini ve mozaikler ile Anadolu’da bu üslupta süslenmiş ilk minare olan Siirt Ulu Camii ile Türk şehrinde olduğumuzu fark ediyoruz.  Çünkü afişler, levhalar, yanımızdan geçenlerin konuşmaları o kadar alışılmadık ki Türkiye’de olduğumuzu unutuyoruz bazen. Ulu Camii plan bakımından bölgede benzer örnekleri bulunan ulu camilerin öncüsü sayılıyor. Yüzyılların ötesinden gelen bu Selçuklu eseri dokunaklı bir akşam ezanıyla karşılıyor bizi. Siirt’in sembolü haline gelen minarenin kaidesinde kufi yazılar, örgü ve yıldız motifleri var. Gerçek kündekari tekniğiyle sekiz sanatçı tarafından ceviz ağacından yapılan minberi ise ailesinden koparılan evlat gibi Ankara’da Etnografya Müzesi’nde sergileniyormuş. Bir zamanlar camiye bitişik olan minare camiden ayrı ama firuze sırlı tuğla süslemeleri, turkuaz renkli mozaikten çinili kuşağıyla her şeye rağmen bize gülümsüyor. Hristiyanlar için kutsal sayılan bir mendilin de bu camide ki kuyuda olduğuna inananlar var.

Siirt’in birçok yeri dünya mirası koruma listesinde dünya da fark etmiş bir çoklarımızın hala fark edemediğini. Memleketlerini gezmek için geldiğimizi söylediğimizde birçok Siirtli siyah gözlerini kısıp kırışmış esmer alnını kaşıyarak: “Neyimiz var ki, niye geldiniz, deli misiniz?” diyerek uzun uzun yüzümüze baktı. Tipik bir doğu bölgesi karakteri, içinde bulunduğumuz deryanın farkında değiliz. Kalbimizde taşıdığımız hazinenin değeri öğretilmemiş çünkü. Gözümüz Batı da. Biz de arkadaşımla gözlerimizi belertip ellerimizi açarak cevap veriyoruz: “Neyiniz yok ki?”  Sonra on bir maddeyi saymaya başlıyoruz, bitmeyen bir heyecanla.

Yazımızı bir Siirt türküsüyle bitirirken tekrar başka şehirlerde buluşana kadar “Seyahat ediniz, sıhhat bulunuz.” efendim diyelim.

“Ah Siirt’i gören bilir,
Yaylasına çıkan bilir,
Ah Siirt’i sevmesini,
Gurbette kalan bilir.

Deresi derin Siirt,
Suları serin Siirt,
Her zaman aklımdasın,
Kalbimdir yerin Siirt.”

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.