Sağlam Bir Yol Arkadaşı Abdullah bin Mesud

Abdullah b. Mesud radiyallahu anh İslam’ı kabul eden güzel insanların altıncısıdır. Müslüman olduğunda on beşinde bir gençti. Davetin gizlendiği ilk yıllarda Allah Resulü ile beraber olmuş, Darül Erkam’da onun tedrisatından geçmiştir. Kalabalıklar içerisinde hemen fark edilebilecek bir insan değildi. Ne malı ne iri yarı cüssesi ne de mevki ve makamı vardı. Vücut yapısı itibariyle çok fazla gösterişli olmamasının aksine, kalbinde yanardağ gibi patlayan bir imana sahipti. İnsanlar içerisinde fakir, zayıf ve sıradan bir kişiydi. Fakat İslam kendisine fakirliğin yerine, Kisra’nın hazinelerinden ve Kayser’in definelerinden çok daha kıymetli şeyler kazandırmıştı.
Genç Adam! İslam’ın yeryüzünde yayılması ve bu topraklarda bizlere imanın ulaşması Allah’ın izniyle onların üstün gayretleri ve hayatları pahasına yaptıkları fedakârlıklar neticesinde olmuştur. Onların imkânsızlıklar içinde yaptıklarını anlamadan bugün yapabileceklerimize bir sınır çizemeyiz. Nitekim onlardan birisi olan Abdullah’ın kor haline gelmiş imanı açıktan davetin başlamadığı bir dönemde parlamış, Kâbe’ye giderek yüksek sesle kelime-i şehadet getirip müşrikleri imana çağırma cesaretine ulaşmıştır. Bu sahneyi olayı müşahede eden Abdullah b. Zübeyr’den dinleyelim;
“Rasulullah’tan sonra Mekke’de Kur’an’ı açıktan okuyan ilk kişi Abdullah b. Mesud idi. Bir gün Rasulullah’ın ashabı toplanmış, kendi aralarında konuşurlarken şöyle dediler: “Vallahi, Kureyş bu Kur’an’ın açıktan okunduğunu hiç duymadı, bunu onlara kim duyurabilir?” Abdullah b. Mesud “Ben!” dedi. Bunun üzerine orada bulunanlar: ”Sana bir zarar vermelerinden korkarız. Bize bu işi yapacak aşireti güçlü birisi lazım. Böyle olmalı ki Kureyş ona zarar vermekten çekinsin.” dediler. Abdullah b. Mesud “Bırakın bu işi ben yapayım, Allah beni onlardan korur” dedi.
Kuşluk vakti Kureyş’in ileri gelenlerinin toplandığı yere geldi. Onlara doğru yüksek sesle Kur’an okumaya başladı: “Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… Kur’an’ı Rahman olan öğretti. İnsanı O yarattı. Ona beyanı O öğretti.” (Rahman, 1-6) Mekkeli müşrikler şaşkın şaşkın “Bu kölenin oğlu neler söylüyor böyle? Yoksa Muhammed’e inen ayetlerden mi okuyor?” diyerek ayağa kalktılar ve onu dövmeye başladılar. Baygın bir halde onu bıraktılar.
Kardeşim! Biz neden İslam düşmanlarını rahatsız edemiyoruz? İnananları ayağa kaldırmak istiyorsak, inanmayanları şaşkın bir şekilde, cevap veremeyerek acizlik içerisinde, şuursuzca saldırıya geçirecek eylemler (Kur’an’ı okuyup yaşayarak) yapmalıyız. Onlara ve mü’minlere “Allah yolunda olanı Allah koruyacaktır.” inancını ve gerekirse şehadetin bizi alkışlayacağını göstermeliyiz. Delikanlım! Yol arkadaşını, davanın sancısını ve Allah’ın rızasını anlamak istediğine emin misin?
İnsanların hidayet, rehberlik ve yaşayış açısından Hz. Peygamber aleyhisselam’a en yakın olanı Abdullah b. Mesud idi. Peygamberimize çarığını giydirir, asa ile önünde yürüyerek yolu açar, sohbet meclislerine geldiklerinde çarığını çıkarırdı. Peygamberimiz meclisten kalkarken hemen yanına gelir, çarıklarını giydirirdi, önünden yürüyerek evine kadar eşlik ederdi. Bu beraberlik öyle bir hal aldı ki Hz. Peygamber aleyhisselam “Senin bizden izin alman, (kapıyı örten) perdeyi kaldırmandır.” buyurmuştur. Peygamber aleyhisselam bu sözüyle gece veya gündüz hangi vakitte dilerse gelip kapısını çalabileceğini anlatmış oluyordu.
Rasulullah’ın ağzından yetmiş sure öğrenmiş ve öğretmiştir. Efendimiz aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Kim Kur’an’ı inzal olduğu üzere dinlemek isterse, Abdullah b. Mesud’dan dinlesin. Yine kim Kur’an’ı inzal olduğu üzere okumak isterse, Abdullah b. Mesud’un kıraati üzere okusun.” Kardeşim! Bu okumayı günümüzdeki gibi para karşılığında yaptığını sanmayasın. Tabi insanlar (dinleyiciler) ne isterse bu dünya pazarında o satılır. Abdullah b. Mesud’un dünyalıklarına bakar mısın? Bir yastığı, bir elbise, bir misvağı ve bir çift terliği vardı.
Bir tek dileğinden haberdar oluyoruz. Kendisi anlatıyor: Tebük gazvesi sırasındaydı. Bir gece yarısı uyandım. Askerin konakladığı bölgede bir ateş parçası gözüme ilişti. Acaba nedir diye bakmaya gittim. Rasulullah, Ebubekir ve Ömer; üçü birlikte Abdullah Zülbicadeyn’i defnediyorlardı. Rasulullah onu kabre yerleştirirken şöyle diyordu: “Allah’ım! Ben ondan razıyım, sen de razı ol.” Keşke o gün, o çukura ben gömülseydim.” Bunu sıkça tekrarlar, ‘ah’ çekerdi. Bugün düştüğümüz ihtiras çukurlarına ne kadar dalmışsak ölüm, kabir bizim aklımıza gelmiyor ki ölümün güzelini arzulayalım. Ne vahimdir ki yaşadığımız sefih hayatın bizi götürdüğü çukurun farkına varamıyoruz. Arzu ve ihtiraslarından kurtulamayan modern insan bunu iyi düşünmeli.
Abdullah, Rasulullah aleyhisselam için erek ağacından misvak kesiyordu. Rüzgâr estikçe dallarla birlikte o da sallanıyordu. Bacakları inceydi. Onun bu durumuna herkes güldü. Rasulullah aleyhisselam “Niye gülüyorsunuz?” deyince oradakiler “Ayağının inceliğine gülüyoruz.” dediler. Rasulullah aleyhisselam “Canım elinde bulunan Allah’a yemin olsun ki kıyamet günü onun ayakları mizanda Uhud Dağı’ndan daha ağır olacaktır.” dedi. Kardeşim! Ayaklarının mizandaki ağırlığını düşünmelisin. Kim için yürüyorsun? Bu gidiş nereye? Ayakların seni şeytanın arkasından götürmemeli.
Abdullah b. Mesud 840 hadis rivayet etmiştir. Rivayet ettikleri arasında bugünkü ahvalimizi haber veren bir hadis şöyledir; “Sizi fitneler sardığında ta bebeklikten ihtiyarlayıncaya kadar sürdürdüğünüz bozuk adetler olacak. Hatta bu adetlerden birini terk eden ‘Bir sünneti terk ettim.’ diyecek dedi. “Bu ne zaman olacak ya Rasulullah?” diye sordular. Peygamber aleyhisselam cevap verdi: “Kur’an okuyanınız çoğalıp âlimleriniz azaldığında, liderleriniz çoğalıp güvenilen insanlar azaldığında, dünya işleri ahiret işlerine tercih edildiğinde ve amellerinizde Allah için davranmadığınızda.” buyurdu.
Genç Adam! Kalbi iyiliği tanımayan ve kötülüğü doğal karşılayarak onu alışkanlık haline getiren herkesin mahvolacağını unutmayasın. Yol arkadaşını iyi seç, iyiliğin iyilerle beraber oldukça daim olacaktır.
Evine sığın, dilini tut ve günahlarını hatırlayarak ağla. Unutma! Allah azze ve celle dünyada yaklaşmadığı bir kuluna ahirette de aynı muameleyi yapacaktır.
Kaynaklar
Sıfatüs Safve, İbnül Cevzi, Sebat Yayınları
Hayatüs Sahabe, M. Yusuf Kandehlevi, Merve Yayınları
60 Seçkin Sahabe Hayatı, Halid Muhammed Halid, Beka Yayınları