Psk. Dan. İzzet Özer ile Röportaj

Psk. Dan. İzzet Özer ile Röportaj

  • Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

Ben İzzet Özer 1982 yılında Niğde’de dünyaya geldim. İstanbul üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümü mezunuyum. Evli ve Biki çocuk babasıyım. Yaklaşık 15 yıldır da bu mesleği icra ediyorum.

  • Bu mesleği seçmenizde etkili olan kişi ve olay var mıdır? Bizimle paylaşır mısınız?

Bu mesleği seçmemde ki en etkili durum kişilik yapımdır. İnsanların problemlerine olan duyarlılığım ve ruh sağlığını analiz etmek bir davranışın altında yatan nedenleri ve onları değiştirmenin yollarını aramak empati kurmak ve daha mutlu bir yaşamın yollarını aramak benim kişilik yapımda zaten var olan bir tutumdur. Bundan dolayı yatkın olduğumu söyleyebilirim. Lise son sınıfta mesleği seçerken son kez düşündüğümde bu mesleğin bana göre olduğunu düşünerek karar vermiştim.

  • Psikolojik danışmanlığın size ve hayatınıza olumlu ve olumsuz yönleri nelerdir?

Psikolojik danışmanlığın olumlu yanları etkilerinden çok daha fazladır. Öncelikle metakobinasyon kendini fark etmek biliş bilgisi, kendini tanıma noktasında çok faydalı olduğunu söyleyebilirim. Eğer başka bir mesleği yapıyor olsaydım bu kadar kendimi tanımış ve belirli noktalarda geliştirmiş olamazdım diye düşünüyorum. Çünkü insanoğlu psikolojik döngüleri tramvatik anıları ve bunların etkisinde geleceğini, ilişkilerini şekillendirme durumu vardır. Bu kısır döngüleri kırmak geçmişle geleceği ayrıştırmak ve onarmak için bu bilgilere erişmek önemli bir avantaj. Tabi aynı zamanda bir başka psikolojik danışmandan  da  psikolojik  danışmalık almanın da gerekli olduğunu söyleyebilirim. Ama bu mesleğin içinde olduğumuz için bu konular bize çok yakın ve hayatı keşfetmek, kendini keşfetmek ve ilişkiler üzerinde bilgi sahibi olmak konularında inanılmaz derecede fayda sağlamıştır. Bir daha dünyaya gelsem herhalde aynı işi yapmak isterdim diye düşünüyorum. Olumsuz yanı olarak da şunu ifade edebilirim. Bazen gelen vakaların ağırlığından etkilendiğimiz durumlar da olur. Aslında buna aktarım da denir. Karşıda aktarım. Normalde aslında çoğu zaman nötr kalmayı başarabilsek de bazı durumlarda bu bizim içinde zor olur. Ve bu negatif durumlar bulaştığı zamanlarda zorlandığımız oluyor. Bunun dışında eğer bunu da çözümleyebilirsek zamanla tabi bu da gelişen bir beceridir. Çoğunlukla mesleğin daha çok olumlu yanlarından faydalanıyoruz diyebilirim.  

  • Psikolojik açıdan kişi kendisinin sağlıklı olup olmadığını nasıl anlar? Hangi durumlarda insanlar psikoloğa gitmelidir?

Bir insanın psikolojik açıdan sağlıklı olup olmadığını öncelikle kendisi fark edebilir ve işlevsellik çok önemlidir bu noktada. Eğer hayatındaki durumlar, algılar, inançlar, olaylar, duygular, düşünceler işlevselse yani hayatını kolaylaştırıyorsa ilişkilerini kolaylaştırıyorsa genel olarak ruh sağlığı dengededir ve sorun yoktur. Ama ilişkiler, işler ve duygu durumu işlevsiz olarak etkiliyorsa işte o zaman bir profesyonel yardım almasını öneririz. İşlevselliği biraz daha açacak olursak kişinin ilişkilerinin sağlıklı yürümesi, toplumsal

hayatta, iş hayatında üretebilmesi, uyku, beslenme ve hareket noktasında sorunlar yaşamaması ve duygu durumu olarak mutluluğa sahip çıkabilmesi, mutsuzluk ve stresle başa çıkabilmesi, duyguları yönetebilmesi diye nitelendirebiliriz.

  • İnsanların (çocuk, kadın, erkek) ruh sağlığını korumak adına dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir?

İnsanların ruh sağlığını korumak adına öncelikle üç ilişkisini sağlıklı yürütmesi gerekir. Birincisi kendisi ile ilişkisi, bir diğeri insanlarla yakından uzağa doğru insanlarla ilişkisi, üçüncüsü de dünya ile ilişkisi yani hayatla, doğayla ilişkisi. Bu üç ilişkisini sağlıklı yürütebilirse ruh sağlığı da yerinde olur. Bununla beraber kendisi ile ilişkisi konusunda şunu da ifade edebilirim. Bedensel sağlığını koruyabilirse beslenme, uyku, egzersiz gibi onun dışında sevdikleriyle ve insanlarla ilişkisinde sağlıklı bağlanma, duygusal paylaşım duygudaşlık ve üretebilme, hayat içerisinde bir işe yaradığını becerilerinin olduğunu ve kendisinin değerli olduğunu hissedebildiğinde tüm bunları dengeleyebildiğinde daha sağlıklı olduğunu söyleyebiliriz.

  • Bağımlılıkların altında yatan sebepler nelerdir? Ülkemizde ki intihar olaylarının artmasını hangi sebeplere bağlıyorsunuz?

Bağımlılıklarda eğer madde bağımlılığı ise daha çok duygusal yoksunluk veya hazzın çeşitlendirilmesinden çok bir alanda toplanması diyebiliriz. Eğer başka bir maddeye, insana, yemeye, şefkate ise orda şunu söyleyebiliriz. Bir insan neyin bağımlısıysa o konuda eksik demektir. İnsan ise sevgidir, yemek ise şefkatin, madde ise görülmenin fark edilmenin ihtiyacındadır o konu da eksik demektir. Dolayısıyla onların karşılanması ve tedavi edilmesi lazım ki bağımlı olmasın. Bütün bağımlılıklar tabi ki işlevsizdir ve sağlıksızdır. İntihar olaylarının artmasında yani insanın bu üç ilişkisi bozulduğunda kendisiyle, insanlarla ve dünyayla hayatla bozulması en önemli sebepleridir. Çok önemli bir nokta da insan varlığının anlamını yitirdiğinde ve ümidini yitirdiğinde intihara yakın olur. Kendisinin bu dünyada niçin var olduğunu, kendisinin anlamının ne olduğunu iyi hissedebilirse, fark edebilirse bunu terennüm edebilirse insan hayata bağlanır.

  • Manevi hayatın psikolojik açıdan insanlara faydaları nelerdir?

İnsan maneviyatla kendisini yeniden keşfeder ve var eder. İnsan biyopsikososyal bir varlıktır. Yani sadece maddeden oluşan değil duyguları olan bir ruhu olan ve bunun tezahürü olan dışavurumlar gösteren bir varlıktır. Dolayısıyla işin, hayatın asıl sırrı madde değil manadadır diye düşünüyorum. Manevi doyum noktasında kendisini tamamlayamayan birey aslında tüm dünya kendisinin olsa bile eksik hissedecektir. Yani hem kendisiyle hem de insanlarla ilişkisinde perde arkasında ki anlamı görebilmesi lazım. Ayrıca maneviyat çok çeşitli faktörler içerir. Mesela inanç gibi, ibadet gibi, iyi insan olmak gibi, ahlak gibi bütün bu noktalar da geliştiğinde gerçek mutluluk gerçek haz ve gerçek doyuma ulaşacaktır. Aksi halde hep kendini aç ve bir şeylerin eksik olduğu hissine kapılacaktır.   

  • Her dönemin açmazı olan başkaları ne der düşüncesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu konuda ölçümüz ne olmalıdır?

Bir insan el ne derci yani toplumsal onaya ihtiyacı olarak mı yaşıyor, yoksa kendisi gibi mi yaşıyor ya da bunu dengeleyerek mi yaşıyor bunu anlamanın yolu eğer kendi başına bir şey yaptığında eksik hissediyorsa, suçluluk, utanç duyuyorsa, birisi eleştirdiğinde aşırı alınıyorsa veya birisi tebrik ettiği zaman çok fazla mutlu oluyorsa, kendi başına bir şey yaptığında bunu anlamlı bulmuyorsa o zaman el ne der odaklı yaşıyor demektir. Ama bir şeyi kendi başına yaptığında bunu güzel yaptım diyerek mutlu oluyorsa, başkaları beğendiği zamanda bu mutluluğa katkı sağlıyorsa bu daha sağlıklıdır. 

  • Sağlıklı, huzurlu, mutlu toplumların oluşmasında etkili olan unsurlar nelerdir?

Sağlıklı huzurlu mutlu toplumların temelini sağlıklı bireyler ve sağlıklı aile yapısı oluşturur. Çünkü sağlıklı bir insanın ve toplumun oluşmasında aile yapısı çok elzemdir, önemlidir. Bir çocuğun dünyayı sevebilmesi, kendini sevebilmesi, güvenli bağlanması ve yaşam becerilerini edinmesi, sevme sevebilme kapasitesi, empati kurabilmesi, mücadele ruhu, öz disiplin ve sorumluluk sahibi olabilmesi gibi toplumsal hayatın temelini oluşturan unsurlar, ailede temeli atılan faktörlerdir. Eğer aile yapısında bu konularda bir eğitim yapılmamışsa ya da anne babanın ilişkisi sağlıksızsa, sevgi duygusu yeterince verilmemişse, çocuk değer görmemişse ya da aşırı her istediği yapılarak egosu beslenmişse bu denge bozulur ve daha sonrasında büyüdüğünde toplumsal yapıyı oluşturan bireyler sağlıksız olur ve bu da sosyal hayatı etkiler.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.