Peygamberler ve Yalan

Peygamberler, peygamberlik geldikten sonra çetin mücadeleler içine girmiş ve insanları hak yola davet etmişlerdir. Nitekim bu davet dönemi boyunca bir sürü zorlukla karşılaşmışlardır. İnandıkları ve yaşadıkları yanlış yoldan dönmeyenlerin, makam ve mevki sahiplerinin çıkarlarını koruma uğruna peygamberlerin yoluna taş koymuşlar ve onlara türlü iftiralarda bulunmuşlardır. Bu iftiralar arasında birçok şey bulunmasına rağmen yalan yoktur. Nitekim yalan söylüyor şeklinde bir iftiranın atılmış olmaması bile peygamberlerin sıfatlarından olan “sıdk (doğruluk) sıfatını” doğrulamaktadır.
Her peygamber, peygamberlik iddiasında ve Allah’tandır diye bildirdiği bütün ilahi hüküm ve haberlerde, her türlü hareket ve davranışlarında doğru sözlüdür, sadıktır. Peygamberlerin yalan söylemeleri muhaldir (câiz değildir). Aksi halde, insanları kendilerine inandırmaları ve onları irşat ederek, doğru yola sevk etmeleri mümkün olmaz. Kizb (yalan söylemek), büyük bir günah (ma’siyet) olduğundan peygamberlerin “ismet” ve “emanet” sıfatlarıyla bağdaşmaz. Hâlbuki Yüce Allah, onların peygamberlik iddiasını teyit için mucizeler izhar ediyor.
Siyer kaynaklarında Hz. Peygamber’e atılmış olan iftiralara kısa kısa göz attığımız zaman karşımıza belli başlıklar çıkmaktadır. Karşılaşacağımız iftiralardan bir tanesi kâhinliktir. Hz. Muhammed aleyhisselamın peygamber olduğu devirde Arap yarımadasında en çok revaçta olan bilgilerden biri kâhinlerin gaybi haberleri idi.
Kâhinlerin durumunu yakından bilen Arap müşriklerinin, Hz. Muhammed aleyhisselamı aynı kategoriye dâhil etmeleri, ona açıktan yalancı yaftasını yapıştıramamalarının bir sonucudur. Hz. Peygamber’in sözüne güven o kadar yüksekti ki herhangi birinin ona yalancı demesi kişiyi küçük düşürecek bir söylem olurdu. Bunun yerine Hz. Peygamber’e kâhinlerin gaybı biliyorlar gibi sahte bir tavırla merakları tahrik ederek ahlaksızca insanları sömürme şarlatanlıkları ithaf edilmeye çalışılmış lakin her yönüyle mükemmel bir ahlak timsali olan ve “Muhammedü’l-Emin” olarak şöhret bulan bir kimsenin bu iftiraya ne kendisinde ne de toplumda bir karşılığı olmuştur.
Kâhinlerin verdiği gaybi bilgilerin peygamberin verdiği bilgilerle kıyaslanamayacağının en çarpıcı örneği Tebbet Suresinde yatmaktadır. Tebbet Suresinde Ebu Leheb’in imansız öleceği haber verilmiştir. Ebu Leheb, Tebbet Suresi indikten 8 yıl sonra ölmüştür. En düşüncesiz insan bile böyle bir haberi sırf yalanlamaya karşı hayır ben iman ettim diyebilirdi. Ama Kur’an’ın apaçık bir mucizesi olarak vermiş olduğu bir haberin muhatabı 8 yıl boyunca Kur’an’ı, Peygamber’i tasdikleyerek ölmüştür.
Diğer bir iftira Kur’an’ı Kerim’in şair sözü olması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu iftiranın o dönemle ilişkisi çok kuvvetlidir. Cahiliye döneminde Arapların övündükleri şeyleri şiirleridir. Nitekim şairler toplumda çok etkili kişiler olmakta ve sözleri toplum tarafından karşılık bulmaktaydı. Kur’an’ı Kerim’in dil, ahenk ve anlam derinliğinin bütünlüğü karşısında herkes çaresiz kalmaktaydı. Hatta Allah Teâlâ, Kur’an’ı Kerim’in muhtelif yerlerinde bütün insanlara yapamayacakları olan şeyleri meydan okuyan şekilde söylemiştir. …Fakat onlara tarafımızdan o gerçek (Kur’an) gelince, “Ona da Mûsâ’ya verilenin benzeri verilmeli değil miydi?” dediler. Peki, daha önce Mûsâ’ya verileni de inkâr etmemişler miydi? “Birbirini destekleyen iki sihir!” demişler ve eklemişlerdi: “Doğrusu biz hiçbirine inanmıyoruz.” De ki: “Eğer doğru söylüyorsanız, Allah katından bu ikisinden daha doğru yol gösteren bir kitap getirin de ben ona uyayım!”
-Kasas Suresi 48-49. ayetlerde kitabın yani Kur’an’ı Kerim’in bir benzerini getirmeleri üzerine bir meydan okuma vardır. Bu Kur’an Allah’tandır, başkası tarafından uydurulmuş değildir; o, kendisinden önceki kitapları (asıllarını) doğrulamakta ve konulmuş olan hükümleri açıklamaktadır; bunda kuşku yoktur, O âlemlerin rabbindendir. Yoksa “Onu Muhammed uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer iddianızda doğru iseniz, o zaman onun benzeri bir sure de siz getirin bakalım; Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de yardımınıza çağırın!”
-Yunus Suresi 37 ve 38. ayetlerde ise sadece insanlara değil insanlara yardımcı olabilecek varlıkların çağırılarak sadece bir sure benzeri ortaya koyulma yönünde bir meydan okuma vardır. …“Onu kendisi uydurmuştur” diyorlar öyle mi? Hayır hayır; inanmıyorlar. Eğer doğru sözlü iseler onun benzeri bir söz getirsinler….
-Tûr Suresi 33 ve 34. ayetlerde ise ne benzeri bir kitap ne de benzeri bir sure denmiş sadece ve sadece benzeri bir söz diyerek insanların bu nitelikte bir kitap bir sure veya bir söz getiremeyecekleri gerçeği yüzlerine söylenmiş ve bunları yalanlayabilecek tek bir durum, tek bir olay, tek bir kişi tarih boyunca çıkmamıştır ve çıkamayacaktır.
Kâfirlerin peygamberlere atmış oldukları iftiralar ilk bakışta düşünülmüş ve zekice görünse bile aslında ne kadar küçük düşürücü ve düşünceden yoksun olduğu görülmektedir. Peygamberlerin hiçbir zaman yalancı ile itham olmamaları inanan inanmayan herkesin peygamberlerin doğru sözlü kimseler olduğunun şahitliğidir.