Peygamber Sevgisi

Allah Resulü aleyhisselam efendimize olan nezaketimiz, sünneti seniyyeye tabi olmamız, O’nu yakından tanımamız gönüller için bir takva imtihanıdır. O’nun dünyayı şereflendirmesinden vefatına kadar insanoğlunun kurtuluş ve hidayeti için çırpınması karşısında şükran hisleriyle dolmayacak bir gönül, gönül değildir.
Cenab-ı Hak insanı mümtaz kılmış, ona ahsen-i takvimi, en üstün varlık olma şerefini ihsan etmiştir. Ayrıca yerde ve gökte ne varsa insanın hizmetine amade kıldığını beyan buyuruyor.
Tevbe suresinde Cenab-ı Hak, Peygamber efendimizin bizim kurtuluş ve saadetimiz için ne kadar çırpındığını bakın nasıl bildiriyor: “Size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki sizin hüsranınıza üzülüyor, saadetinizi cidden istiyor. Mü’minler için yüreği rikkatle ve merhametle çarpıyor.” (Tevbe, 128)
Öyle ki peygamber efendimizin bizlere muhabbeti, bir annenin ve babanın evladına olan muhabbetinden daha fazladır.
Seven Sevdiğine Tâbî Olur
“Kişi sevdiği ile beraberdir.” buyruluyor. Biz peygamber efendimizi ne kadar seviyoruz? Tabi bu sevgiyi sevenle sevilen arasında paylaşılan beraberlikler olarak anlayıp yaşamalıyız. Kişi sevdiği ile söz ve özünde beraberdir, davranışlarda beraberdir, duygu ve düşüncede de beraberdir. Yaşayışta beraberdir. Yani sevgide böyle beraberlikle olmasa ve seven sevdiğine aykırı yol tutturursa o zaman sevdiği ile beraber olamaz. Çünkü sevmiyor demektir.
İşte buna göre birleşik kaplar gibi biz peygamber efendimizi bugün ne kadar seviyoruz? Sünneti seniyyesine ne kadar sarılıyoruz? Evladımıza ve çevremize peygamber efendimizi ne kadar anlatabiliyoruz? Ona tâbî olmak gönül tahsili ister. O’nu ne kadar seviyoruz, halimiz O’nun haline benziyor mu?
Şu çalkantılı dünyada ve feryat meydanı mahşerde saadetimiz için hayatımızın her safhasında peygamber efendimizi örnek alma zarureti vardır. O’nu ictimai ve sosyal hayatta, aile ve iş hayatında örnek almalıyız. O, en alt kademeden en üst kademeye kadar bütün insanlara yegâne örnek. O’nu nasıl örnek alacağız? Bir kâğıttan okumakla mı? Hayır! Gönül dünyamızda O örneğin tahsilini yapacağız. Cenab-ı Hak, bu tahsilin usulünü sure-i Ahzab’da açıkça bildiriyor. Bu tahsilin birinci şartı “Allah’a kavuşmayı ummak, kalbin Cenab-ı Hakla beraber olması. Ne kadar beraberlik? Bunun cevabı ayette “Ayaktayken, otururken, yanları üzerinde yatarken Allah’ı zikretmek” şeklinde veriliyor. Yani devamlı bir beraberlik. Devamlı olarak ilâhî kameranın altında olduğumuzu hissedebilmek. Rabbimiz bize şahdamarımızdan daha yakın. Ya biz ne kadar yakınız? İşte bu yakınlığı kurabilmek için Efendimiz’i örnek alacağız.
O’nu tanısak, yarın mahşerde O da bizi tanır. O’nu görecek kıvamda olursak, O da bize nazar kılar. O’nu duyar ve dinlersek O da bizim feryadımızı işitir. Kısacası biz O’na tabi olalım ki O da bize “Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun.” (Bakara, 143) buyurduğu üzere şahit ve şefaatçi olsun.
Gönlü nasıl kullanacağız? Gönül Cenab-ı Hakka aşk-ı hakiki mekânıdır, ilahi nazargahtır. Dolayısıyla her türlü masivadan ve günahtan temiz tutulmalı, zikir ve tevhid ile dolu olmalıdır. Nihayette de Allah’ın huzuruna bir kalb-i selim olarak götürülebilmelidir. (Muhabbet ve Marifet, Osman Nuri Topbaş)
Allah’ım; bizleri kendine kul, habibine ümmet eyle. Radıyeten mardiyye kıvamına gelmeden ruhumuzu alma. Allah’ım; senin sevgini ve seni sevenlerin daim eyle.