PARA DİYE PARELENİR YÜREKLER

Çerçevede bir resim ardındaki duvarda,
‘Makam’ diye altına koltukla masa ister.
Kabirde para geçse, vârisleri kovarda
Orda saklamak için çelikten kasa ister!..
Para; hepimizin malûmu olduğu üzere, Devlet tarafından tedâvüle çıkarılan, üzerinde itibarî değeri yazılı kâğıt veya madenden iktisadî mübadele vâsıtasıdır…
Parayı verir, karşılığında bir mal veya hizmet alırız..
Dilimizde, kültürümüzde: para basmak, para babası, para canlısı, para delisi, para dökmek, parası pul olmak, paraya para dememek, paranın para olduğu zaman, para sızdırmak, para yedirmek, su gibi para harcamak, denizde kum onda para, para suyunu çekti, gibi onlarca deyim vardır..
Gerçekten para nedir?..
İktisadî bir mübadele vâsıtası mıdır?
Yoksa, bir değer ölçüsü müdür?..
Her şeyin kadr-i kıymeti parayla mı ölçülür?.
Şayet para ölçü birimi ise; zamana, kişiye, şartlara göre değişir mi?.
Meselâ; ‘Sen kaç paralık adamsın ulan’!..’Paran kadar konuş bee’!.. ‘Gâvur parasıyla beş para etmez.’!. Toplumda duyduğunuz zaman, insanı inciten, üzen, yaralayan ifadeler bunlar!..
İnsanın inanç, düşünce, sosyal ve kültürel dünyasının oluşmasında; o insanın paraya sahip olmasıyla, paranın o insana sahip olması arasındaki farkı; gözünü para hırsı bürümemiş, sağlıklı düşünebilen her insanın bâriz olarak müşahede edebileceğini düşünüyorum…
Yıl 1967.. Kendi köyümde, rahmetli babamın arkadaşı Seyfi Peker adında, pehlivan bir amca vardı.. O anlatmıştı:
-‘Köyden birisine 5 Lira borçluyum. Bir hafta sonra ödemem gerekiyor. Cebimde ise 1,5 Lira param var.. 3,5 Lira daha bulmam lâzım ki, borcumu ödeyebileyim.. O bir hafta içinde, alırım umudunda olduğum her yere gittim istedim..Ne yazık ki güvendiğim dağlara kar yağdı.. Hepsinden eli boş döndüm.. Çaresizim!.. Ellerim koynumda, derin derin düşünürken, komşunun birisi;
-‘Yahu Seyfi; Göğüş’te para bulunur.. Git bi de ondan iste, belki verir,’ dedi..
Bir umut işte…Adı ‘Mehmet Ali’de, lâkabına ‘Göğüş’ derlerdi..Kendisi marangozdu.
Gideyim isteyim istemesine de, ne diye isteyim?!. Nasıl isteyim?.. Göğüş benim amcam değil, dayım değil, arkadaşım değil, komşum değil, akrabam değil…Hayatta oturup birlikte bir bardak çay içmiş değiliz.. Sadece aynı köylüyüz, o kadar!
Allah kimseyi darda koymasın.. Çaresizlik beni mecbur etti.. Gittim..
Biraz sonra son umudumu da yitireceğimi düşünerek, ellerim titreye titreye, çaldım Mehmet Ali Amcanın kapısını!. Kapıyı Mehmet Ali amca açtı ve gayet sakin bir şekilde:
-‘Ne var Seyfi ?. Hayırdır inşallah’, dedi..
-‘Mehmet Ali amca, bana 3,5 Lira para lâzım,dedim.
Hiç bir şey söylemedi.. Yani, Seyfi bende para olduğunu sana kim söyledi?. Ne zaman getireceksin?. Veririm ama, ayda şu kadar faiz alırım..Ne olur, ne olmaz, senet yapalım.. İşin düşünce mi beni hatırladın?
Hiç bir şey yok.. Tek kelâm etmeden, sessizce içeri gitti.. Parayı almış ve getirdi avucuma koydu 3,5 Lirayı.. Dünya benim olmuştu.. Şaşırdım… Bu şaşkınlığımın farkına varan Mehmet Ali Amca:
-Seyfi, şaşırdın değil mi? Dedi..
-Evet, şaşırdım Mehmet Ali Amca dedim.. Bunun üzerine:
-Ula, oğlum Seyfi, para neye yarar?.dedi.. Sonrada, ölünceye kadar kulağıma küpe olan şunları söyledi:
‘Seyfi, para yenmez.. Para içilmez.. Para ile yatılmaz!.. Allah’ın bir kulu daralır, çıkar kapına gelir.. Para da çıkarıp ona vermeye yarar!.’
Edebine, imanına, irfanına hayran olduğum Anadolu insanı…Paranın varlık sebebini, bundan daha güzel tarif edebilecek birini biliyorsanız; söyleyin, bir de ona soralım!..
Bu okuması ve yazması dahi olmayan, ama meselenin şah damarını yakalamış, sözü ve davranışıyla, gerçek ölçü ve dengeyi ortaya koyan âbide bir şahsiyet!..
İşte hasretini çektiğimiz irfan bu, ahlâk bu, insanlık bu, anlayış bu…
Bu hasletleri kaybeden fertlerden oluşan bir cemiyet de; her geçen gün artan sancılar, huzursuzluklar, hırsızlıklar, gasplar, cinayetler, cinnet nöbetleri devam edecektir!..
Niçin?.. Daha çok para kazanmak için.. Daha çok para harcamak için.. Çünkü; neyi kaybettiğinin farkında olmayanların, ellerindeki tek değer ölçüsü para oldu!..
Para ile; adam (!) olduklarını ispatlayacaklar..
Para ile; her istediklerini yapacak veya yaptıracaklar…
Para ile; mal, makam, itibar(!) ve şöhret sahibi olacaklar…
Para ile; kaçak ve ruhsatlı silahları susturacaklar…
Para ile; her kapıyı açacaklar…
Para ile; her kapıyı belki açabilirler, ama kilitleyemezler!.. Eğer kilitleyebilselerdi, ölüm kapısını şimdiye kadar çoktan kilitlerlerdi!..
Hâlbuki; para ihtiyaçların giderilmesine vâsıta olduğu için bir değer ifade eder… Bir çölün ortasında, hararetten yanan bir insan için, birkaç damla soğuk su, bir torba dolusu altından daha değerlidir…
İngilizce’den tercüme edilmiş; Bilim ve Teknik Dergisinde, paranın ne alıp, ne alamayacağıyla ilgili, çerçevelenecek bir yazı okumuştum!.. Diyor ki:
‘-Hayatta para ile alınacak pek çok değerli şeylerin olduğunu biliriz.. Ama para, hiçbir zaman izzet-i nefs ve vicdanı satın alamaz.. Sevgi ve dostluk gibi şeylerde para ile alınamaz, bunlar hak edilerek kazanılır!..
Para ilaç alır ama sağlık alamaz.
Para yiyecek alır ama iştah alamaz.
Para ev alır ama yuva alamaz..
Para lüks şeyler alır ama kültür alamaz.
Para eğlence alır ama mutluluk alamaz.
Para yatak alır ama uyku alamaz…
Hayatta en iyi şeyler para ile alınamayanlardır!.’ Ne kadar da güzel tespitler..
“Parayla saadet olmaz” diye bir halk türkümüz vardır bizim..Parayı kalpte değil, cepte taşımak gerekiyor..Çünkü cepte taşınan para insana hizmet ederken, kalpte taşınan para insana hükmediyor..Onun hükmüne râm olan insan ise bütün insanlık erdemlerini kaybediyor ve canavarlaşıyor!..
İnsan; alın teri ile yıkanmamış kirli paranın parazit yapacağını, parazit yayınların da paranoyaya gönderilen ve davet mektupları olduğunu unutmamalı..
Para para diye yürekler pâreleniyor. Pârelenen yüreğin her parçasında bebeklerin iniltisi, annelerin yürek yangını, gençlerin gözyaşı ve umutları, mazlumların âhı ve bedduaları vardır.
Onların “Helâl-Haram” diye bir ölçüleri yok..
Hikmet ehli zâtlar buyurmuş ki;
“Paranın helâli, hayırlı işlerde sarf edilir”
“Bir paranın nereden geldiğini görmek istiyorsan, nereye gittiğine bak.”
Evet..Mes’uliyet sahibi bir insan; bir, parasının nereden gelip nereye gittiğine,
Bir de kendisinin nereden gelip nereye gittiğine bakmalıdır.