Oyun İçinde Oyuna Dikkat

Her türlü olumsuzlukta bile küfür etmeyen, ölçüyü,
itidali elinden kaçırmayan bir peygamberin ümmetiyiz. Bu sebeple 15 Temmuz
darbesini anınca dilimize gelen en ağır küfürlere rağmen, küfretmiyoruz. İftira
atmıyoruz. O gece ihanetin belgeseli olarak tarihte yerini aldı. Kendi
milletine, yine o milletin helal malı olan silahlarla ateş açıp can yakan
kişileri ve onun örgütleyicilerini unutmamalı ve unutturmamalıyız.
Bu hain darbe
girişimi -girişim olarak kalırken bile- İslam’a ve Müslümanlara yöneliktir, Türkiye’yi
bölme amaçlıdır. Ümmetin umudu olan bu milleti parçalara ayırmak, birbirine
düşürmek… Şerrin hayra dönüşmesi Rabbimizin bir takdiri. Ancak şerrin
incelenmesi, dersler alınması da insani ve İslami görevimiz. İhanet girişimini
de değerlendirmek, sonuçları üzerinde durmak gerekir.
27 Mayıs, 12 Mart,
12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan darbe ya da muhtıralarda Atatürkçü anlayış, Atatürkçü
aydınlar ve tetikçisi askerler vardı. 15 Temmuz ihanet girişiminde, Atatürkçü
anlayış ve Atatürkçüler yoktur ya da kullanılmamıştır. Görüntü öyle. Anlaşılan
o ki, Atatürk adına yapılan darbe ve muhtıralardan istenilen sonucu alamayan “üst akıl” bu sefer başka maşaları
devreye soktu. İslami görüntü içeren kimseleri darbeci yaptı. 15 Temmuz’da da “ılımlı
İslam devleti” diyen diyalogcu taife devreye sokuldu.
Yani 15 Temmuz
ihanet girişiminin görünen aktörleri Müslümandı. Giyimleri kuşamları, halleri
hareketleri, sosyal yaşantıları, hayata ve dünyaya bakışları Müslümancaydı. Bunların
kullanılması, üst akıl tarafından İslamlaşan Türkiye için çok önemliydi. Yıllarca
“Tek doğru, tek çalışan, bu çalışmayla
dünyaya hâkim olacak tek güç sizsiniz. Akademi, eğitim, bilim, yargı, bürokrasi
ve en önemlisi TSK hizmetinizde. Darbe ve hâkimiyet için hiçbir engel yok.”
denilerek ibadet ehli gaza getirildi.
Olmadı. Üst akıl
da kullanılanlar da başarısız oldular. Onlar da şaştı. İç savaş olmadı. Tam
tersi birlik, bütünlük ortaya çıktı. TC tarihinde ilk defa iktidar ve
muhalefet, parti liderleri, iş, basın dünyası, STK’lar, asker, polis akla ne
gelirse Yenikapı’da “birlik, bütünlük ruhunu” oluşturdular. Dost sevindi,
düşman çıldırdı.
Çıldıran düşman ve
onun maşaları boş dururlar mı? Yeni oyunlar peşindeler. Bu sonuçtan hangi
çıkarları elde ederizin hesabını yaptılar. DAEŞ’in ortaya çıkartılmasıyla “CİHAT,
MÜCAHİT, ŞERİAT, HALİFE, İSLAM DEVLETİ” gibi terimlerimiz etrafında çok olumsuz
bir hava oluşturuldu. Bu İslami kavramlar ötelendi, korkunç hale getirildi. Bu
kavramları hiç kimse kullanamaz oldu. Bir taşla birkaç kuşu vurmayı bilen zinde
güçler DAEŞ’le bunu başardılar. Yetişmiş Müslüman gençler terörist oluyor,
ölüyor, öldürülüyor, savaş mekânları yakılıp yıkılıyor. Ölen Müslüman,
öldürülen de öyle. Akan kanın rengi aynı. Harab olan İslam beldesi. Silahlarsa
batıdan, ABD’den.
DAEŞ’le bitirilen
İslami terimlere FETÖ ile yeni terimler eklediler: “Cemaat, tarikat, imam,
himmet…” Kurt dumanlı havayı sever. Her dumanlı havanın kurtları da ayrıdır.
Şimdi FETÖ üzerine oluşan dumanlı havadan nemalanmak isteyen fırsatçı kesim
(kurtlar) TV ekranlarında, gazete, dergi köşelerinde, kürsülerde Müslümanlara doğrudan
söyleyemediklerini FETÖ üzerinden cemaat ve tarikat kavramlarını kullanarak,
söylüyorlar, kinlerini kusuyorlar.
Söylediklerine bakın:
Türkiye’deki darbe girişimi kimin eseri? FETÖ’nün. FETÖ nedir? Bir cemaat, “Fetullah
Gülen Cemaati.” Bunlar ne yaptı? Müslümanların dini duygularını, inançlarını
sömürdü. Bu sömürüyü paraya ve güce çevirdi. Bunu yaparken de cemaat
örgütlenmesini esas aldı. Devlete paralel bir devlet yapılanmasını da cemaat
gerçekleştirdi. Bu durumda FETÖ yok edilse bile dini cemaatler, tarikatler
hepsi de yeni potansiyel paraleller olarak tehlikedir, yok edilmelidir. Zaten
kanunlarla da bunlar yasaklanmıştır. Tek bir din vardır, devletin dini. Tek bir
tarikat, cemaat vardır, o da devletin tarikatı, cemaatidir. Yani cami cemaati.
CHP teşkilatının balkonuna
hemen Mustafa Kemal’in tarikatlar, şeyhler,
dervişler, müritler üzerine
söylediği sözü asması dikkat çekicidir. Cemaat,
tarikat gibi oluşumların hedeflenmesi, dinin hedeflenmesidir. “İmam, abla, abi,
…” gibi Türkçemizde muteber olan kelimeleri itibarsızlaştırmak, oradan da
cemaat oluşumunu hiçleştirmek, bitirmek amaçlanıyor. Hâlbuki İslam cemaat
dinidir. Müslüman kisvesiyle elleri kelepçeli kişilerin görüntüsünün sürekli
verilmesinin altındaki gizli mesajlar, İslam’a, Müslümana yönelik algı operasyonunun
bir parçasıdır. Buna Müslüman âlim, entelektüel, siyasetçi, kanaat önderi,
cemaat, tarikat temsilcilerinin alet olmaması gerekir. Uçaklar düşüyor diye uçağa binmemek, trafik kazası oluyor diye araba
kullanmamak, deprem oluyor diye evde yaşamamak mümkün mü? Bir cemaat, paralel
devlet yapılanmasına girmiş diye tüm cemaatleri reddetmek olur mu? Hiçleştirmek
olamaz.
Unutulmamalı ki,
15 Temmuz gecesi sokaklara, meydanlara çıkın diyen ve organize olan, devlete,
ülkeye sahip çıkanlar arasında cemaat mensupları azımsanmayacak sayıdadır. Bu kişiler
nöbeti dini bir görev olarak gördüler. Çünkü hakiki İslam cemaati, kim Allah’ın
dinini koruyorsa onun yanında olmakla yükümlüdür.
Cemaat aidiyettir. İslami yaşantıyı disipline
etmektir. Dinini öğrenmenin ve öğretmenin düzenli yapılanmasıdır. Beraber
hareket etmenin, yardımlaşmanın, organize olmanın, gönül birliğinin, hâsılı birçok
güzelliğin adıdır. Cemaat ve tarikatlar İslam’daki çok renkliliğin adıdır. Yanlışlar
varsa ıslah edilsin, düzeltilsin. Bir veya birkaç olumsuz örnekle bu güzelliğe kastetmek,
yok etmek akıl karı değildir. Buna aracılık edenler kendi ayaklarına kurşun
sıkarlar. Siyasetçiler de buna dikkat etmelidir.
Ulusalcı, Ergenekoncu,
laik, seküler kesim tezgâhlarının hammaddesi olmamalıyız. Onların hedefi üzüm
yemek değil bağcıyı dövmektir. Onlar FETÖ ihanetini bahane ederek, en zor
zamanlarda dahi Allah’ın ismini yaşatan oluşumları yani İslam’ı ve Müslümanları
yok etmek istiyorlar. Bir parti demokrasiye darbe düzenledi diye tüm partiler
kapatılır mı? Düzeni tanzim edelim derken düzenle çalışan kurumları,
kuruluşları helak etmeyelim. Bir ihaneti
yok edelim derken yeni yıkımlara yol açmayalım.
Rabbimiz Âl-i İmran
suresi 104. ayette “Sizden, hayra
çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte
kurtuluşa erenler onlardır.” buyurmuştur.