Önce Fobi Derler Sonra Lobisini Yaparlar

Yazmak, okumaktan ve konuşmaktan zordur. Bir defa elinizdeki kalem ince mi, kalın mı, kurşunî mi, keçeli mi, renkli mi, renksiz mi olduğuna göre değişir. Harita mı çizeceksiniz, resim mi yapacaksınız, makale mi yazacaksınız, günlük mü tutacaksınız, sipariş mi alacaksınız, imza mı atacaksınız değişir.
Hele bir de önemli bir karar veya yazılı fetva verecekseniz tamam! Bazen attığınız yanlış bir imza ve yanlış bir karardan sonra saçlarınızı yolar başınızı kuru bir kabağa döndürürsünüz. Örneğin; şu ılımlı, alımlı ve çalımlı İslam meselesi gibi.
İstiklal Marşımızın şairi Mehmed Akif Ersoy merhum ne güzel söylemiş “Doğrudan Kur’an’dan alarak ilhamı/ Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.” O’na göre her türlü ilham, esinti, keşif ve kerametin kaynağı
Kur’an ve sünnet olmalıdır. Mademki evrensel bir kitabın muhataplarıyız ve cihanşümul bir Peygamberin ümmetleriyiz, o halde tebliğ ve irşadımızı içinde yaşadığımız asrın insanının anlayacağı dilde yapmalıyız.
Değişim Asıl’ın Etrafında Dönerek Olur
Ayet ve hadisleri usûl ve füru‘na uygun olarak tefsir etmeliyiz. Cümlenin başını okumadan sonunu getirip dayatmamalıyız, siyakına ve sibakına iyice bakmalıyız. Şartları, sebepleri ve sonuçları iyi tahlil etmeliyiz. Üç yüz sene önce verilen bir fetva ile amel etmeye kalkışmamalıyız. İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin içtihat çizgisini iyi takip etmeliyiz. Bunu itikadî anlamda yazıp söylemiyoruz.
Adaşım merhum Elmalılı Yazır hocamız tefsirinin sonunda ne güzel ifade etmiş: “Ezmanın tağayyuru ile ahkâm değişir/ Zaman değişince hükümler de değişir.” Evet değişim olmalı, ancak bu “değişim aslın etrafında dönerek olmalıdır”. Bir zamanlar İslamî düşünce hayatında ifrat ve tefrit vardı. Sonra bu azimet ve ruhsat oldu. Şimdi de ılımlı ve radikal İslam. Eğer ılımlı kelimesinin semantik yapısı mıncıklanmadan düşünülürse ne güzel. Kur’an’ın tarif ettiği yol da budur: “Ümmeten vesaten.”
Eğer bu ılımlı İslam ve light Müslüman olgusu/ algısı İslam ülkeleri ve Müslüman milletler arasında her türlü dinî, ticari, idari, siyasi, ahlaki, sosyal ve kültürel alanda bir bahar havası estirecekse ne güzel.
Şeytan bunun neresinde? Fakat ılımlı İslam anlayışının temeli hak ve batılı birbiriyle karıştırarak yeni bir din ihdas etmek ise bu bir hainliktir. Batıl’ı hak ile kamuflaj ederek suret-i haktan görünmek ise de tam bir münafıklıktır.
Kendi Hidayetlerine Mani Oluyorlar
Hakkın üzerine kefere yazıp bal mumu dökerek polen diye satmak açık bir inkârcılıktır. Dünyanın gözü önünde açıkça işlenen cinayetlere, toplu katliamlara, suç ortağı ve günah keçisi bulmak için halkı Müslüman ülkeleri başlarındaki gölge adamlarla koyun gibi güderken, şer güçlere direnen mücahitleri radikal Müslüman olarak lanse etmek tabi ki sinsi bir planın parçası değil, ta kendisidir.
Yeryüzünün imarına ve insanlığın ortak değerlerinin ıslahına çalışan inşaat firmaları sivil toplum kuruluşlarına karşı kurulan terör örgütü yıkım firmalarıyla Müslümanları özdeşleştirerek İslam dini ve gerçek müntesipleri üzerinde önce fobi sonra da lobi oluşturmak tabi ki hain bir çalışmanın ürünüdür.
Müslüman milletlerin çocuklarının ellerinden kalemi ve kitabı alıp yerine füze başlığı ve otomatik silahları verenler aslında kendi ülkelerinde insanlık adına yükselen değerleriyle temayüz eden İslam dinine aşırı ilgi duyan entelektüel çevrenin hidayetine engel olmak istemektedirler.