Nureddin Yıldız Hocamızla Röportaj

Genç Adamlar’ın tanımasını ve takip etmesini istediğimiz isimlerden birisiniz. Bize kendinizden ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Keşke Genç Adamlar bizden daha iyilerini bulmuş olsalardı. İnşaallah da bulurlar. Yani gençler öyle zannediyorlardır. Allah zanlarını hayra tebdil etsin. Ben öyle gençlerin arayıp bulması gereken tiplerden biri değilim. Dolayısıyla bu soruyu bu şekilde yaz.
İslam âleminin durumu ortadayken tatile bakışımız nasıl olmalı, mevcut manzarada tatil’i nereye koyabiliriz?
İslam âleminin durumu hiçbir zaman bundan farklı olmadı zaten. İnsanız. İmtihan için yaratıldık. İmtihanımız düğünle cenazenin aynı zamanda kesişebileceği bir imtihandır. Hem cenaze namazını kılarız, hem düğün yaparız. Biz böyle bir ümmetiz. Düğünümüz bulunduğu için ölünün defnini erteleyemeyiz. Birisi öldü diye de düğünü ertelemeyiz. Her şeyi yerli yerine oturturuz. Rabbimiz, ibadetin mevsim olarak en zirvede olduğu dönem olan Ramazan-ı Şerif –ki gündüzü gecesi bambaşka bir rahmet ayıdır, mağfiret ayıdır, cennet ayıdır, şeytanların zincirlendiği aydır- ayındaki halimizi özetlerken Ramazan orucunu, gecenin ibadet ortamını vesaireyi bizim önümüze koyduktan sonra Peygamber Efendimize aleyhisselam, ashab-ı kirama gece yani Ramazan gecesinde “Hanımlarınızla yatak odası size helal kılınmıştır” buyurmaktadır. Bundan daha güzel bir ölçü olamaz. Ramazan ibadet demek, takva demek, zühd demek, dünyadan el etek çekmek demektir. Yatak odası da bir erkeğin, bir kadının zevkinin zirve yapması demektir. Ramazan’da takva ve zühd zirvede iken yatak odası da başka bir zirve olarak karşımıza çıkarılıyor. Bu, İslam’dır. Hem de filanca filanca âlimin kanaatine göre değil; Bakara Suresi’ne göre İslam’dır bu. Böyle bir İslam istiyor Allah kullarından. Yani Ramazandır diye kadınlarınızı bir kenara atın, yatak odalarınızı kapatın demiyor. Yatak odalarından zevkleniyorsunuz diye Ramazan’ınız boşa gitti de demiyor. İslam budur. Ashab-ı kiram yatak odalarından cihad meydanlarına gittiler, şehid oldular; cenazelerini melekler yıkadı. “Vay cünüb, bir de şehid oldu” demedi melekler.
Tatil de böyledir. Mü’min tatil yapmaz diye bir şey yok. Dinini oturduğu yerde bırakıp tatile dinsiz gitmez. Mü’minin farkı budur. Tatile giderken de diniyle gider, şeriatıyla gider. Nedir bu? Oturduğu şehirde haram-helal ölçüleriyle yaşıyordu; tatile gittiğinde haramsız helalsiz bir sistemle tatil yapmaz. Liberalizm, kapitalizm düşmanı olması gerekiyordu; tatile gittiğinde liberal tatilci Müslüman haline gelmez. Kapitalist müslüman tatilci haline gelmez. Davasını unutmaz. Şeriatını ihmal etmez. İlmihal kitabıyla gider. Dünyanın her yerindeki tatil onun içindir o zaman. Ve mü’min tatil yapmalıdır. Çünkü Peygamber Efendimiz aleyhisselam “Ara sıra dinlenin” buyuruyor. Yirmi dört saat ibadet ortamında bulunmak ya da namazlı, Kur’anlı, cihadlı diye bildiğimiz ibadetleri yapmak, 365 gün çarpı 24 saat böyle olmak çıldırmak gibi bir sorun getirebilir beraberinde.
İnsanız. Etten, kemikten yaratıldık. Kan dolaşıyor damarlarımızda. Çatlatmamalıyız damarlarımızı. Bu yüzden mü’min tatil yapar. Ama evindeki hayat tarzını tatile götürür. Mesela evinde haremlik selamlık uygulaması yapıyor, tatile gidince kadın, kız, erkek bir arada oturuyorlar… Böyle olmaz ki. Tatil de Allah’ın nimetlerinden istifade etmektir. Dinlenmek içindir. Herkes deniz kenarında tatil yapıyor diye ben de deniz kenarında tatil yapmak zorunda değilim. Ben mü’minim. Allah’ın şeriatının uygulanmadığı yerde yokum demektir. Herkes oraya gitti diye değil. Ben ailece, bedenimin ihtiyacı açısından nerede dinleneceksem tatili orada yaparım. Herkes uçakla gidiyor diye ben niye uçakla gideyim ki. Ailece arabaya dolup huzur içerisinde tatil yapacaksak böyle bir tatil yaparım.
Evet, tatil gereklidir. Dinlenmek zorundayız. Ramazan örneğini unutmuyoruz. Ashab-ı kiramı unutmuyoruz. Kur’an-ı Kerim, Kureyş Suresi’nde Kureyşlilere hitap ederken “rıhleteş şitai ves sayf” buyuruyor. “Allah size yaz ve kış yolculuklarını takdir buyurdu” diyor. Demek ki Müslümanın hayatında yaz anlayışı, kış anlayışı diye bir şey olur. Ashab-ı kiramdan bazılarının serveti sayılamayacak haldeydi, fetihlerden sonra. Ne ayıptır, ne günahtır. Suç değildir. Nimetlerin zekâtını vermemek suçtur. Haramlardan taviz vermesi suçtur. Kendisi tatil yapıp, on iki ay evde hapsettiği hanımını ihmal etmesi suçtur. Çocukları, tatil yaptıracağım diye Allah’tan korkmayanların kampüsüne salması suçtur. Şeriatınla gittiğin her yer helaldir. Şeriatsız gittiğin cami bile senin değildir zaten. Bu dengeyi kurduktan sonra tatil bizim içindir.
Siz; şahsınız, aileniz ve çocuklarınızla birlikte yaz dönemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Valla, “benim yaz dönemim” diye bir kavram yok. Çünkü vakıf faaliyetlerinde yaz olunca üniversite talebesi ve diğer talebeler için yoğun çalışmalar yapmak gerekiyor. Bizim için yaz dönemi kışın üç katı, dört katı çalışma anlamına geliyor. En son geçen yaz döneminde otuz tane kız talebemle kampa çekilip İbn Mace’den yüz elli hadis okudum onlarla. Hadis kampı yaptık. Elhamdülillah çok da bereketli oldu. Ondan sonra erkek talebelerle kampa çekildik.
Bana mahsus olarak, yaz olunca hareket başlıyor. Ama -elhamdülillah Rabbimin lütfu gereğidir- ailece bu hizmete katıldığımız için herhangi bir eksiklik de olmuyor. Bir tür çalışarak dinleniyoruz. Bunu da “feiza ferağte fensab/yorulunca, bitirince öbür işe geç” sloganıyla devam ettiriyoruz. Ama herkesin böyle olması mümkün değil tabi. Bunun karşılığında da mesela okullar açılınca bi on beş gün boş vakit ayırıyoruz kendimize. Bizim yazımız kış statüsünde.
Mü’mince bir tatil mümkün mü, bu tatilin ilmihali nereden başlamalı?
Kur’an-ı Kerim buyuruyor ki; “De ki, ey Peygamber şu Allah’ın çıkardığı nimetleri kim mü’minlere haram edebilir ki? Bütün bu nimetler kâfirlerden önce mü’minler içindir…” (Araf, 32). Elhamdüillah, Rabbimizin ihsanı. Tatil, bir yaşam tarzıdır. Yani aslında bazı tatiller yorucudur da. Mesela küçük çocuğu olan bir ailenin tatil yapması sıkıntıdan başka bir şey değil. On günlüğüne gidiyorsun, üç gün yollarda geçiyor. Dinlenmeden geri dönüyorsun. Ama evden farklı bir ortama çıkığın için insan dertlerini, sıkıntılarını bir miktar unutuyor. Mü’mince tatilin özellikle ihmal edilmemesi gereken boyutu, tatil şu anda kurallardan sıyrılma anlamında kullanılıyor. Yani evdeki kural düzeninden sıyrılıyoruz, otele gidiyoruz. Otelde başkası pişiriyor, yiyoruz. Evde ütülü pantolonlar kullanırken tatilde ütüsüz eşofmanlarla dolaşıyoruz. Yani tatilin özeti rutin kurallardan sıyrılmadır. O rutin kurallardan sıyrılabiliriz. Ama şeriatımızdan sıyrılamayız. Mesela tatil oldu diye kısa pantolonla gezemez mü’min genç. Tatil oldu diye kısa pantolonla gezenlerle de gezemez mü’min genç. Haramlardan sıyrılamayız, kurallardan sıyrılabiliriz.
Ne kadar kısa hocam?
Bir Müslüman, haram nedir helal nedir bilir; diz kapağı ile göbeği arası. Ama bir de yavaş yavaş yukarı doğru kısalan, yavaş yavaş aşağı doğru kısalan bir kısaltma ise bu, bunu da tuzak kabul ederiz. Biz mü’miniz. Bizim örfümüz belli, şeriatımız belli. Evet, diz kapağı ile göbek arası son nokta ama oraya kadar geldikten sonra da bir sınır var. Mesela çok dikkatimi çekiyor; tatil yörelerindeki camilerde diz kapağına kadar kısalmış züppe züppe kıyafetlerle namaza geliyor gençler. Yani hem aklınca İslamî kimliğini bırakmıyor, öbür taraftan da San Francisco’dan gelmiş tatilciye benziyor. Yani bir miktar da mevcut örfümüze sadakatimiz gerekiyor; şeriattan kaynaklanan, şeriat ehli bir ecdaddan kaynaklanan bir örfe de uymamız gerekiyor.
Tatilde gençlerin unutmaması gereken bir başka husus da, tatil sıla-i rahimi de içinde barındırmalıdır. Sıla-i rahimsiz ve ebeveyne karşı kopma nedeni olan bir gezi, tatil yapılmamalıdır. Yani hasta olan anne veya hasta olan baba bırakılıp tatile gidilemez. Anne ve babanın çiğnendiği bir tatil belalı bir tatildir. Buna çok dikkat etmek gerekiyor.
Özellikle ilmihali, fıkhı beraberinde bir tatil diyorsak ‘israf’ tatil için ciddi bir risktir. Gerekli gereksiz harcamalar… Mesela tatil demek illa pizza yemek demek niye olsun? Tatilde insanlar niye fasulye pişirip yemesinler ki. Yani tatil demek illa özel yemek menüsü, özel lokantada yemek demek olmamalı. Evet, bir balık lokantasına gidip helal şekilde balık da yenebilir ama tatil ‘para harcamak’ olmamalı. Tatilin mantığı bu olmamalı.
Yaz dönemini fırsat bilip kayda değer bir şeyler yapmak isteyenlere neler tavsiye edersiniz?
Bence yaz tatilini fırsat bilenler evvela sıla-i rahimi değerlendirip ek bir ibadetle hem tatil hem sıla-i rahim yapmalılar. Artı, sıla-i rahimi de emri bil ma’rufa çevirmeliyiz. Mesela tatil bölgelerine herkes gidiyor. Müslüman da gidiyor. Orada bozulup geliyor. Biz elimizdeki nimeti de kaybettik. Orada bir emri bil ma’ruf yapmalı Müslümanlar. Şöyle örnek vereyim; Türkiye’nin bazı yörelerine Arap Müslümanlar daha fazla ilgi gösteriyorlar. (Bilhassa ormanlık bölgelere… Mesela Trabzon’un bazı yerlerinde yerli nüfustan fazla Arap nüfus var.) Ama çok dikkatimi çekiyor; onlar döndükten sonra bırak oradaki Müslümanlara emri bil ma’ruf, bir aşı yapmalarını, alay konusu olup geri gidiyorlar. Millet onlardan peygamber soyu diye mübarek hizmetler bekliyor -alakaları yok adamların bu işlerle-. Yani Müslüman gittiği yerde aşı bırakmalı. Eğer bunu yapamıyorsa da gitmemeli. Dağ başına çekilmeli. Yani Müslümanın tatili bir eğitime dönüşmeli, kendisi ve tatil yaptığı yöredeki insanlar açısından. ‘Nehyi anil münker’ yapmalı. Mesela şunu bilmeliler; biz burada bira satarsak buraya turist gelmez anlayışını oturtmalıyız. Bakkala uğrayıp “ha siz bira satıyorsunuz, sizden alışveriş yapmayız” diyebilmeliyiz. Her gün böyle üç kişi gelse o adam o bira kasalarını atar oradan. Ama şimdi Arap Müslüman da, Türk Müslüman da kim gelirse gelsin burası yemyeşil diyor. “Burası yemyeşil ama ateş rengi bu bakkallar, niye buralardan alışveriş yapıyoruz?” diyebilmeliyiz.
Yani tatilde yapabileceğimiz şeyler; 1- kendimizi korumak, 2- emri bil ma’ruf nehyi anil münker yapmak.
Tatili bir yerlere gitmek değil de okul sezonunun bitmesi olarak değerlendirirsek özellikle gençler ve öğrenciler olarak bu dönemi nasıl değerlendirebiliriz?
Müslüman hep okul halindedir. Niye okulu bitsin Müslümanın? Müslüman genç, devlet okulundan tatile çıkar ama kitabı yanındadır, defteri yanındadır. Bizim hayatımız hep medrese. Maalesef bu Enderûnî bir bakış değil.