Niyet Ettim Allah Rızası İçin İnsan Kalmaya

Niyet Ettim Allah Rızası İçin İnsan Kalmaya

‘Kiwi ‘adlı bir kısa animasyon film tıklanma rekoru kırıyor internette. Uçamayan, yerde bir delikte yaşayan, hemen hemen hiç göremeyen bir kuşun uç-ama-ma macerasını anlatan film Amerikalı bir öğrencinin bitirme teziymiş. Kuş dediğimizde akla gelen kanat ve kuyruğu tam olarak olmayan, tüy yerine yeryüzü hayatına uygun sert kılları, gaga yerine de etraftaki böcek ve meyve kokusunu algılamasını sağlayan çok özel bir koku sistemi ile donatılmış hortumsu burnu ve uçmaya değil koşmaya elverişli kemik yapısı olan Kiwi uçarak yaratılışına başkaldırmak istiyor. Kiwi’nin bu çalımı kendini aşmak olarak sunuluyor seyirciye. İmkansızı istemek, bize verilenlerle yetinmemek, fıtratın üstünü çizip olmayan kanatları kutsallaştırmak böylece varoluşu anlamlandırmak…

Amerikalı bir yazar olan Richard Bach’ın romanı ‘Martı’ ısrarla tavsiye ediliyor okullarda. Gerçek doğasını aşan, zamanın ve mekânın ötesini bu dünyada isteyen, bir martı bedeninin kaldıramayacağı bir yüksekliği kendine hedef yapan, uçan sadece uçan bir martının hikâyesi. Yokluktan kaçmak için varlığı inkar etme hali olan nevroz sanki martı ile normalleşiyor. Cennet diye özlediğimiz yerin aslında mükemmellik olduğu ve mükemmelliğin de sınırlarının olmadığı mesajı martı ile satırlardan sadırlara yazılıyor.

Onlar fıtratlarında saklı kalmış imanın nefes almak için yaptığı hamleleri susturmak istiyorlar; Tanrı parçacığını arıyorlar, Aya ayak basıyorlar, Matrix’le bilinçaltına, Harry Potter’le büyüye, Yüzüklerin Efendisiyle mehdiye göz kırpıp, İnception’la rüyalara giriyorlar. Önce her şeyi inkar edip sonra ötelerden tutunacak bir ses, bir koku arıyorlar. Ruhun açlık sancısını ağrı kesici vazifesi gören hakikatimsilerle geçiştirmeye çalışıyorlar. Bu dünyada olmak ama başka dünyaların kokusuna kanmak istiyorlar. Çöl susuzluğuyla kavruluyorlar da bizler onların nehir gibi çağladığını zannedip bunalım edebiyatlarına, sanatlarına talip oluyoruz.

Oysa;

‘Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi’ diyor iki dünyanın efendisi ‘Kadın, güzel koku ve gözümün nuru namaz.’ Bu dünyadayken ötelerin kokusunu arayanlara kopya veriyor, elindekileri yakarak ruhunu ısıtmaya çalışan kibritçi kız gibi yaşayan ‘Kiwi’ kadınlara günde beş defa kapımızı çalan güneşi hatırlatıyor. Cenneti dünyada arayan ‘Martı’ insanlara ‘Cennetin anahtarı namazdır.’ ‘Bir Mü’min namaza durunca cennetin kapıları onun için açılır.’ diyor. Güvenilecek bir liman bulamayan ıssız adamlara; ‘Namaz dinin ve günün direğidir.’ diyor. Hep merdivenlerde yaşayıp zevklerin ve meşguliyetlerin peşinde yaşayanlara ‘Namazın dindeki yeri başın vücuttaki yeri gibidir ’diyor.

Statik zaman dilimlerinden sıkılan, bir borsa kalabalığında kaybolmak istemeyen modern insana bir kısa bir uzun vakitleriyle, mevsimlere göre değişen zaman dilimleriyle, sağlam temeller üzerinde ki esnek devingenliğiyle farklı bir nefes getiren namaz. Gün boyu dışarı bakıp düş kuran insana, içine bakıp uyanma imkanı veren namaz. Diğer farzların kabulü kendisinin ifasına bağlı olan namaz. Hesap günü ilk sorguya çekileceğimiz azam ibadet namaz. Sonsuz bir isteme, tatmin olma, can sıkıntısı ve sonra yeniden isteme döngüsünde kaybolan insancığa ‘Dünyada her şeyi bulmak kolay ama kendini bulmak zor.’ dedirten namaz. Balığın denizin ötesini, civcivin yumurtanın dışını tahayyül edemediği gibi, kendinden mahrum kalanları tamamlanmamış bir cümle gibi sadece bu dünyanın renklerine mahkum eden namaz. Müslüman olmayanlarla aramızdaki en büyük fark namaz.

Neden Müslümanlardan filozof çıkmıyor diyorlar, neden İslam’ın rönesans’ı olmadı diye üzülüyorlar, neden nesir edebiyatı, görsel sanatlar açısından zayıfız diye hayıflanıyorlar. ‘Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm alemlerin rabbi Allah içindir.’ ayetini anlayan akıl felsefi soruları hayatının merkezine koyar mı? Günde beş kere Hira’yı yaşayan kalp sadece felsefi cevaplara kanar mı? ’Belki de Allah dünyayı onlara, ahireti de bize murad etmiştir bu taksime razı değil misin?’ diyen Resulün Ümmeti rönesans’a ihtiyaç duyar mı? Tek kişilik kalabalık bir katılımı her gün 5 defa yaşayan beden toplum mu birey mi diye sorar mı? Namazla miracı yaşamayan insan aya ayak bassa bile kalbi hep yerde kalmaz mı?

‘Burcunu sordun mu?’diye sordu genç kız arkadaşına. ‘Yıldızı çok önemli, sonra sevdiği renk, sevdiği yemek.’ ‘Hayır’ dedi arkadaşı. ‘Namazını sordum sadece. Malum yaratıcısı için bile vakit ayırmayan -sadece kendini seviyordur- yaratılan için fedakârlık yapar mı?’

‘Bana namazını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim’ dedim ona. ‘Hastayken, yorgunken, telaşlıyken namaza gösterdiğin ihtimamı anlat, ben de bana nasıl davranacağını tahmin edeyim.’ Namazın bu dünyadayken ötelere geçiş bileti, göklere açılan kapı, iki alem arasında ki elçi oluyor mu, yağmur sonrası kenti kuşatan mat gökyüzüne aydınlık veren güneş gibi temizliyor mu seni? Nasılsa ölecek olmanın sakinliği namazla geliyor mu gündelik telaşlarının arasına? ‘Tek bir zaman var o da şimdi’ hissettiriyor mu namaz bu idraki sana, ‘Mü’min güven yurdudur.’ her namazdan sonra Ümmeti Muhammed elinden dilinden emin oluyor mu biraz daha?’

‘Çünkü insan namazda neyi görüyorsa dünyaya bakınca da onu görür’ dedi arkadaşının şaşkın bakışları arasında ‘Belki de namaza gereken değeri vermediğimizdendir, başka şeylere bu kadar önem verişimiz. İnsan olmak ayrıcalığından her gün biraz daha kıymetlilerimiz için vazgeçişimiz.’

Namaz duydu tüm bu konuşulanları ve memnuniyetle büyüdü büyüdü tüm boşlukları kapattı, o kadar ki başka hiçbir şeye yer bırakmadı.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.