NİHAT BENGİSU BEY ile MÜLAKAT

NİHAT BENGİSU BEY ile MÜLAKAT

İLKADIM: Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki efendim iman tahrif ediliyor, amel tahrif ediliyor ve din tahrif ediliyor. İşte böyle iman, amel ve dinin tahrif edildiği dönemlerde müslümanların çalışması ve bu örnek çalışmalara misal verebilir miyiz efendim?

NİHAT BENGİSU: Efendim hemen aklıma Zeki Hocam geldi. Öyle zannediyorum ki soracağınız soruların hepsine rahmetlik Zeki Hocamın hayatında yaşantısında cevap var. Yani onun hayatına bakan bu soruların cevabını orada bulur. Ben şahsen kendisini öyle hatırlıyorum. Çok şey öğrendik. Bu gibi soruları ona da sorduk. Yaşantısına baktık. Biz kendisini hayli yaşlanmış bir döneminde tanımıştık gerçi. Yani yaklaşık bir on senelik tanışmışlığımız var ama çok istifade ettik.

Ondan ve diğer hocalarımızdan öğrendiğimiz, onların bize, Allah Rasûlünden ve Kur’an’dan aktardıkları, bu gibi durumlarda, yani fetret dönemlerinin yaşandığı durumlarda müslümanlar ferden ferde veyahut da toplu olarak ne yapmalıdır? sorusunun cevabı, cemaattir.

Âl-i İmran suresinde beyan edilen, “içinizde bir topluluk bulunsun onlar hayrı emretsinler, hayra çağırsınlar, kötülükten nehyetsinler.” ayet-i kerimesinden ulema, cemaat çıkarımını yapmış. Hocamın da böyle yaptığı kanaatindeyim.

Sadece müslümanın, müminin değil her bir insanın, illaki bir programa tâbi olmasını ben şart görmüşümdür. Eğer mümin ise kendine yakın, düşüncesine, zihnine uygun, ameline, yaşam biçimine yakışır elbette bir program yani bir cemaat, bir disiplin bulması mümkündür. Yeter ki istesin, talep etsin. Çok şükür ülkemizde ve dünyada buna benzer her kişiye hitap edecek programlar cemaatler, er kişiler, âlim kişiler, ilmi ile Zeki Hocam gibi amil kişiler bulmak mümkün.

Fetret dönemlerinde ne yapılması gerektiği hususunu da zaten ulema, Endülüs’ün durumu sebebiyle, tesbit etmiş, söylemişler.

Allah Rasûlüne soru soruluyor:

– Ey Allah’ın Rasulü biz şer bir topluluk idik sen bize hayrı getirdin. Tekrar bize şer musallat olur ise fitne musallat olur ise ne yapalım? Nasıl hareket edelim?

– Derhal cemaate girin, o cemaatin emiri, başı ne diyorsa, ne emrediyorsa, ne yapıyorsa siz de onlara tabi olun.

– Ya peki öyle bir başı, ilmiyle amil lideri, imamı yok ise.

– Derhal bir başkan, bir imam, bir emir tayin edin.

– Ya peki öyle bir cemaat yok ise.

– Derhal öyle bir cemaat tesis edin.

Yani öyle bir program, Âl-i İmran suresindeki uygun bir topluluk oluşturun. Onlar size hayrı emretsinler. Bir rivayete göre ya o da yoksa.

– O zaman sen kendini imam tayin et ve tebliğ et.”

Ahmet Önkal Hoca’nın Tebliğ Metodu İslam isimli kitabında tebliğin farz-ı ayn olduğunu görüyoruz. Tebliğ yapmak için mutlaka kendisinin dışındaki bir programda bulunması şart değil. Fakat ağyarını mani efradını cami olması için, etkili ve etkin olması için bir disiplin içinde, bir program içinde olmasında çok çok yararlar var. Biz bu açıdan Allah rahmet etsin Hocam’dan çok istifade ettik. Cemaat, program ve disiplin.

 

İLKADIM: Efendim cemaatin eğitimi, başarısı, kalitesi metodun doğruluğu ve eğitimin uygunluğuyla doğru orantılıdır. Uygulanabilecek bir program olması gerekir. Eğitim seviyesinin düşüklüğü de planlama ve programdaki kusurlardan veyahut da iç plandaki düzensizliklerden oluyor, genellikle gördüğümüz bu. Sizce günümüz müslümanlarının iç bünyelerinde, cemaat yapılarında, eğitim sisteminde bir oturmuşluk var mıdır? Plan ve programda düzensizlik hâkim midir? Kurtuluş nedir yani bu düzensizlik varsa ne yapmak gerekir?

NİHAT BENGİSU: Tabi bunlar çok büyük sorular, ancak Zeki Hocam gibi şahsiyetlere sorulacak sorular bunlar.

Eğitim işin başı ilim. Cenab-ı rabbül âlemin, ikra kelim ve kelamıyla ilmi öğrenmeyi en başa koymuştur. Ama en doğrusu, program biçimi, şekil itibariyle hangisidir? Öyle zannediyorum ki bu alanda doğrular pek çoktur. Bir tane değildir.  İnsan aklı ve gücü nisbetinde, referans sahih kaynaklar olduğu sürece, bir sürü doğru bulunabilir. Dikkat edilirse esas tebliğciler, eğitimciler olan peygamberlerin ayrı ayrı şeriatları var. Ayrı ayrı yöntemleri, programları var. Hepsi doğruydu. Kimi başarılı oldu, kimi olamadı. O zahiren öyle. Ama Allah indinde, Allah referanslı bir program uyguladıkları için bir defa baştan doğrulttular. Sonları da doğruydu amma başarı Allah’a mahsus. Başarının derecesi yine Allah‘a mahsus. Onda da hikmetleri var. Şimdi biz kendimize baktığımız zaman çok fazla yanlışlar görüyoruz. Ben bu kadar çok yanlışa katılmıyorum.

 

İLKADIM: Ferdî planda mı, cemaat planında mı?

NİHAT BENGİSU: Hem cemaat planında ama özellikle ferdî planda. Yanlış bulmak çok kolay. İnsan yapısında, fıtratında böyle protest, eleştiricilik yanı hâkim. İnsanoğluna bir şey beğendirmek zordur. Bana göre Türkiye’de ve dünyada özellikle demin bahsettiğim bir disipline, programa, cemaate girip bir şey yapmakta olan insanlar genel manada doğru yapıyorlar. Teferruatta hata illa ki olur.

İnsan hata ile malul yaratılmıştır. Hatayı yapacaktır, bu tövbekâr olmayı gerektirecektir. Allah’ın tecellisi, tasarrufu böyledir. Aslolan bunları görmek ve bunları düzeltmek. Diyebilirsiniz ki, hep hataları gördükten sonra mı düzelteceğiz. Yani göç yolda mı düzülecek hep. İnsanın hayatı, tecrübesi böyle. İnsan fevkalade tecrübesiz yaratılmış. Ama başlarına da bidayette, Rasulü Zişan Efendimiz ve diğer peygamberler gibi, onlardan sonra da Zeki Hocam gibi mürebbiler, yol göstericiler, rehberler de konmuş. Niye? Hata yapacağımız biliniyor baştan. Çünkü malul yaratılmışız. Yolda bunlar düzeltilecek.

Geçmiş döneme baktığımız zaman hakikaten Türkiye, siyasî manada, dînî manada, eğitim ve cemaat alanında envai çeşit tecrübe ve başarısızlıklar yaşadı. Başarılar da yaşadı. Ben hepsini başarı hanemize yazıyorum. Allah için, insanlık için kim bir şey yapmışsa, Hocamın dediği gibi, en küçük bir hizmeti, hayrı dahi katiyen küçük görmemek. Ha daha iyisi nasıl olur? İşe başlamadan da daha iyisi nasıl olur hiçbir zaman anlaşılamaz. İşin başına geçersin, hamama girersin, terlersin, tası tarağı birbirine karışır; ondan sonra, bunu yanlış yere koymuşuz, deyip oraya değil buraya koyacakmışız, dersiniz. Bu illaki böyle olur.

 

İLKADIM: Mükemmele ulaşmak deneme yanılma yoluyla olur.

NİHAT BENGİSU: Öyle, maalesef öyledir. Yani hata yapmamak mümkün değil. Ama güzel olan hatayı anlayabilmek, itiraf edebilmek, gelin bunu düzeltelim diyebilmek. Bir başka hocamızın bir güzel sözü var: “Hiçbir mekanizma, hiçbir program bozulan parçalarını ataraktan ilerleyemez tekâmül edemez. Yeniden tamir eder” diyor. Tamir etmeyi de bilmek lazım demek ki.

Türkiye de eğitim meselesi sıkıntılı dönemler yaşadı, sistem değişti, rejim değişti, altı yüz yıllık bir tecrübe yok sayıldı. Sanki dünyanın en büyük hatası, altı yüz yıllık hata yapılmış gibi birden reddedildi. Bu en büyük yanlıştı. Hiç reddedilir mi onca birikim. Bir hatıra anlatıyım:

Bir kütüphane müdiresi yaşlı bir bayan emekliliği gelmiş yeni gelen müdür efendiye makamını teslim edecek. Bir milli kütüphanenin başında. Diyor ki: “Arkadaş sen ilahiyat çıkışlı olduğuna göre Osmanlıca okuryazar olman lazım. Bu eserler de hep Osmanlıca. Ben bir şey anlamadığım için ilgi de duymadım. Ama şimdi merak ettim acaba ne yazıyor bunlarda?”

Dikkat buyurun bir ömür orda müdirelik yapıyor, ne yazdıklarını anlayamamış. Merak da duymamış galiba. Yeni gelen genç müdür bey bir kitap çekiyor, okuyor bakıyorlar ki, hazine… Öyle tespitler, yorumlar yapılmış ki müdire hanım “eyvahlar olsun, yazıklar olsun bana! Ben bir hazinenin içindeymişim fark edememişim” diyor.

Tabii oradan bu tarafa başarısızlıklar, yanlış tercihler ama sonunda bir yere gelinmeye başlandı.

Yenilikçi olmak da Zeki Hocam gibi biraz inkılâpçı cesur adamların işi, herkes yenilik yapamıyor.

İnsanı inşa eden süreç çok uzundur. Bir insan hayatıyla bitmez. Nesilleri asırları alır. Milletimizin bu meyanda çok ciddi tecrübeleri vardır. Her ne kadar belli dönemlerde kopmalar olmuşsa da biraz deşelediğimizde, kurcaladığımızda, o müdire hanımın kütüphanesinde olduğu gibi, kayda girmiş, hayatımıza girmeyi bekleyen çok birikim ve tecrübemiz var. Yeter ki, o yolda talebe olabilmek. Yeter ki, Zeki Hocam gibilerini bulup onlara talebe olabilmek. Zeki Hocam gibi mürebbileri, önderleri, tecrübe sahibi olmuş erleri, ilmiyle âmil olanları bulmak gerekiyor. İllaki onsuz olmaz. O zaman oradan bir şeyler çıkıyor.

 

İLKADIM: Şimdi tebaa mı ilmiyle amil olan âlimlerimizi mi bulacak; yoksa ilmiyle âmil olan âlimlerimiz tebaanın içine mi çıkacak. Nasıl yapacağız efendim?

NİHAT BENGİSU: İkisi de olacak. Tek taraflı olmaz. Yani alıcının vericinin frekanslarının birbirini tutması lazım. Bu da iki tarafın birbirine göre ayar yapmalarıyla ilgili bir şey. Ama birisi bir program yapmış, bir çalışma ortaya koyuyor; öteki almıyor, o frekans sahasına girmek istemiyorsa, vermemişse mabud, neylesin Mahmut misali olur. Ama burada hemen bir atasözünü de hatırlayalım: “Sen denize at da mahlûk bilmezse Halik bilir

Önderlerin, mürebbilerin, rehberlerin vermeye, atmaya mecburiyetleri var. Alınır, alınmaz o takdire bağlıdır ama muhakkak alan da bulunur. Alan bir kişi bile olsa büyük kazanç kabul edilmelidir. Fatih medreseleri açıldığında  medreselerden sorumlu olan yetkililer edilen masrafa karşın yeterli insan yetişmediğinden Fatih’e şikaytçi oluyorlar. Fatih bir yılda istedikleri gibi kaç kişi yetiştiğini soruyor. Üç-beş kişi ancak diyorlar. Fatih, üç-beş kişi çok bile diyor. Bir kişi de olsa bu medreselere yapılan masrafa değer, diyor.

İcabında bir kişi binlere ve dünyalara bedel olur. Zaten bunlar cins adamlardır. Cins adam her zaman azdır. Geri kalanlar onlara tabi olmak durumundadır. Tâbi oluşları da tabii ki bir kaliteyi, bir keyfiyeti gerektirir ki bu da yine rehbere bağlıdır. Rehberin aşkla hevesle eğitim vermesi gerekir ki, o da alıcılara tabidir. Yani bu iş karşılıklı, alıcılarla vericilerin frekanslarının birbirlerini tutması lazım. Bence iki tarafın da vazifesi, yükümlülüğü aynıdır.

Kur’an-ı azimüşşanda ısrarla “ey nas”, “ey müminler” diye hitaplar var. Orada “ey yöneticiler” “ey krallar” “ey sultanlar” “ey imamlar” diye hitaplar yok. Hep insanlara, hep avama, topluma. Öyleyse aklımızı başımıza alıp adam olarak, millet olarak bizim de biraz aramamız lazım. İnanıyorum ki aradığımız takdirde illaki vardır. Ama şu olabilir: Bulduğumuz kişi istediğimiz seviyede ve kalitede olmayabilir. Bu iş arz talep meselesidir.

 

İLKADIM: Zeki Soyak Hocamın da hayatında bizim gördüğümüz, hadiseler karşısında aceleci davranmazdı. Her şeyi tedricî olarak yapmaya gayret ederdi. Şimdi de Hocamızın toplum önderliği yönüne bakalım, hocam. Zeki Soyak Hocamız toplum önderlerinde bulunması gerekli olan özellikleri üzerinde taşır mıydı?

NİHAT BENGİSU: Şimdi önümde İlkadım dergisi var. Zeki Hocamla ilgili bir kapak girişi ve hemen başında da vasiyetimdir yazısını tavsiye ederim. Yani sorduğun sorulara Hocam burada cevap yazmış. Baktım Hocam kendini yazmış.

Bizlere vasiyet ederken, “mümin ümitvar olacaktır” diyor. Ben hocamdaki ümitvarlığa hayrandım. Fetret dönemlerinde varırdık yanına, “Hocam ne olacak bu gidişat, bu hal” derdik, o, insanı rahatlatan mütebessim haliyle, “bunlar gayet doğal, bunlar olacak ama bundan sonrası çok güzel olacak, ümitliyiz” derdi. Biz yine, “Ya Hocam, etme eyleme, öyle değil” derdik. O, “Nihat kardeş ümitliyiz, hem de çok” derdi, ben hayran olurdum.

Hocam için ne diyebilirim diye düşündüm de, bir mümin dediğimiz zaman Hocam hakikaten en başlarda gelen şahsiyetlerden birisiydi. Nasıl mümin biliyor musun? İşine, hayatına, milletine, siyasete, insana, her bir şeye müdrik bir mümin. Hangi soruyu sorsanız çok özel mesajlar alırdınız. Müdrik olmak, liderin sıfatlarından bir tanesidir.

Hocamda müthiş bir güven ve ümit verme hali vardı. Ondan sonra ilmiyle âmil olmak. Lider şahsiyetin illaki ilmiyle amil olması gerekir. Bu olmazsa olmaz bir sıfattır. Liderin dediğiyle yaptığının tutması lazım. Hocamda bu, ihlâsıyla birlikte vardı. Muhlis insan görmek isteyen varsa Hocama baksın. Hayatına baksın, yaşantısına baksın.

İstikrar. Dinimiz istikrara, ilme olduğu kadar çok önem vermiş. İbadette istikrar, tavırda istikrar. Hocamda hiçbir istikrarsızlık görmedim. Bir liderde istikrarın muhakkak olması gerekir. Yani bir gün öyle, bir gün böyle lider olmaz. Biz Hocamda o konuda bir tereddüt görmemiştik. Allah razı olsun.

Müteşebbislik. Yaşı altmışı geçmişti ama müthiş müteşebbisti. Ondaki teşebbüs ruhuna, yeni programlar arama aşkına hayrandım. Lider müteşebbis olmalı, yani hep yeni şeyler bulabilmeli, hep üstüne bir şeyler koyabilmeli. Hocam o işi iyi yapıyordu. Dergicilik, radyoculuk, taa başlangıçta Mefkûreci Öğretmenler Derneği. Ben ona yetişmedim ama işittim. Bir anda yüz binleri bulan bir üye katılımı nasıl olabilir.

Demek ki Hocam, liderlik vasıflarının kendisinde temerküz ettiği bir şahsiyet idi ki bu başarıya kısa sürede ulaştı. Bugün hangi dernek bir çırpıda on binler üye bulabilecek. Evet, altını çizmek lazım bunun.

Aksiyonerlik.  Müthiş aksiyoner bir şahıstı. Allah rahmet eylesin o haliyle örnek oldu. Vefakârlık. Beraber çok az su içtik, yemek yedik ama buna rağmen şu vefaya bakın ki, o kadar işin, meşguliyetin arasında yıllardır kandillerde, bayramlarda mesaj çeker. Cep telefonuna bakarım. Kandil gecesi, bayram arefesi Zeki Soyak Hocamdan mesaj gelmiş. Allah Allah, utanırdım. Ya bu kadar işin arasında bu aciz kardeşi nasıl hatırlar? İnanıyorum ki herkesi öyle hatırlar. Keramet bizde değil kendisinde. Vefa. Beraber bir su içtiği, yemek yediği insanı hep hatırladığını gördüm. Ve Türkiye’yi dolaşır onları ziyaret eder.

Vefa örnekleri ortaya koyardı. Bizleri utandırırdı. Allah gani gani rahmet etsin.

Sebatkârlık. Tuttuğu işte sebat eden bir insandı. Liderde olması gereken hususiyetlerden bir tanesi.

Fedakârlık. Bir örnek anlatıyım: “Hocam sana nasıl ulaşacağız? Sen şimdi bu kadar işle meşgulsün, seni nerde bulacağız?” diye sorduğumuzda bize cevabı: “Yirmi dört saat kapım açıktır” oldu. Elhakk da öyleydi. Yenge hanım nasıl sabrederdi bilmiyorum. Ama yirmi dört saat evi açıktı. Ve ben Hocamı aradığımda bulamadığımı hatırlamıyorum. Nasıl olur biterdi, biz hocama ulaşırdık. Evet, bu ancak fedakârlıkla olan bir şey.

Bir insanın yirmi dört saatini milletine, dinine, insanına, ailesine nasıl harcadığını, nasıl verebildiğini anlamak için çok pratik bir yol; hocamın hayatına bakıvereceksiniz. Nasıl yapıyordu aynen öyle yapacaksın.

Kalite. Hiç tartışılmaz Zeki Hocamın kalitesi. Hocamın kalitesini, yöntemini, pratiğini anlamak çok kolay. Burada olsa da onu konuştursak hemen ne yapacağınız ortaya çıkardı.

Ciddiyet. Liderde olmazsa olmazlardan bir tanesi. Hocamın ciddiyetine gelince. Bir zaman bir program, bir iş yapalım istedik. Ama tabii önü sonu belli değil. Lüzumsuz yere de fincancı katırlarını ürkütmemek için de kendi aramızda istişare ediyoruz. O günkü buluşmaya bir arkadaş getirmiştim. Biz, nasıl yapalım, nerden başlayalım, başlayalım mı, edelim mi etmeyelim mi konuşurken o arkadaş pat diye bir soru sordu. Hocam hemen, “bu kardeşimiz buraya niçin geldiğini biliyor mu?” dedi. “Biraz anlatmıştık” dedim. “Yok, biraz anlatmakla olmaz! Çok anlatmanız lazım ki, o zaman başlayalım” dedi.

O kardeşimizde o günkü sorun neydi daha sonra anladık.  Ben sonra o arkadaşa, “Ya o gün ne vardı da, Hocam sana baktı bu kelamı etti?” diye sorunca o, “Valla, ben o çalışmaya aslında pek fazla bir ilgi duymamıştım ama senin hatırın için gelmiştim” dedi. Hocam onu nasıl fehmetti meçhul. Demek ki feraset. Hocam feraset noktasında muazzamdı.

Hocam kazandı, biz kaybettik. O kazandı. Hayatıyla, bütün o vasıflarıyla, şahsiyetiyle biz çok ciddi bir şahsiyet kaybettik. İnşallah Allah şefaatlerine nail eder. Oradan kazanmaya çalışırız. İnşallah şu vasiyetine uymaya çalışırız. Dediklerini, yaptıklarını hatırlar, bir gözden geçirir, onu taklit etmeye çalışırız. Yeter. Hepimize yeter.

 

İLKADIM: Zeki Hocamızla kaç yıldır tanışıyordunuz hocam.

NİHAT BENGİSU: Yaklaşık on yıldır tanışıyoruz kendisiyle.

 

İLKADIM: Ne vesile oldu tanışmanıza?

NİHAT BENGİSU: Arayış. Arıyorduk. Nasıl kendimize ve toplumumuza yararlı olabilirdik? Ne için yaratıldık nereye gidiyoruz? Bu sorunun cevabını en güzel kim verebilir?  Neler yapabiliriz? Nasıl yapabiliriz? Bir şey yapmak. Bir şeyleri bilmek, öğrenmek bulmak ihtiyacını hissediyorduk. En iyisi Zeki Soyak Hocama soralım dedi birisi. İyi gidelim soralım dedik. Randevu aldık. Ve gittik, bulduk kendisini. Allah razı olsun bir şahsiyet tanıdık. Deminden beri anlatmaya çalışıyoruz. Tabii ki o altmış küsur yıl içinde, o denli bir azimet gayret faaliyet göstermiş ki, böyle yirmi dakikada anlatılamaz. Öyle bir kaynak, pınar bulduğumuza inandık ve devam ettik, ondan sonra daraldığımızda vardık, sorduk. Davet ettik geldi. Hiçbir daveti, hiçbir teklifi de Allah için olduğunu düşünerek reddetmemişti. Yaklaşık on sene hakikaten istifade ettik.

 

İLKADIM: Hocamızı anılarıyla yaşayacağız. Fikirleriyle yaşayacağız.

NİHAT BENGİSU: Yirmi dakikalık sohbetle değil, ama güzel insanları çocuklarımıza, etrafımıza yaptıkları eserleriyle anmak, tanıtmak lazım. Lüzumludur, değildir demeden her şeyi demek lazım. Örnek şahsiyetler, mihver şahsiyetler milletlerin, toplumların sigortalarıdır. Onlara hizmet, onları çalıştırmakla mümkün.

 

İLKADIM: Allah razı olsun efendim.

NİHAT BENGİSU: Allah rahmet eylesin. Hepimiz Allah’tan geldik Allah’a döneceğiz.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.