Nasipse Diriliş Postası

Son ayların müspet hadiselerinden birkaçı, medya dünyamızın yeni gazete ve dergilerle tanışmış olmasıdır. Onlardan birisinden bahsedeceğim size. Haberiniz oldu mu bilmiyorum, Diriliş Postası adında ele avuca sığmayan, güzele, iyiye doğru evrilmekten kendini alamayanbir gazete camianın medya piyasasına kazandırılmış durumdadır. Özellikle kazandırılmış dedim, gerçekten böyle bir gazete kazanç hanemize yazılmıştır. Hakan Albayrak ve arkadaşları bu önemli gelişmenin failleri durumundadır. Suçlu onlardır!
Yazıya başlamadan önce elime geçen son sayısı ile 13049’a ulaşan Diriliş Postası, daha evvel mahalli bir gazete imiş. Bir grup serdengeçti medyacı tarafından elden geçirildikten sonra, şimdiistikbal vadettiğinin kuvvetli işaretlerini göstermeye başladı. Getirdiği yenilikler ve nisyan ile malul hafızalarımızın unuttuklarını hatırlatması bakımından Müslüman zihinlerde, yeni yeni kıvrımlar açmayı başaracak inşallah.
Diriliş Postası’nı elinize aldığınızda ferahlık hissi uyandırıyor. Bir kere fazla boyadan sakınmışlar. Zaten akşam sabah karşılaştığınız görsellerin etkisi ile dumura uğramış dimağlarınızaz resimli, bol harfli yazıları görünce hemen kendine geliyor. Bu kendine gelme, arkasından okuma hissi uyandırıyor. Gazetenin mizanpajı, bir dönemlerin Yeni Devri, az resimli Milli Gazete’si ve ilk Zaman ileayyuka çıkan gazete okuma oranlarının sadece bir nostalji olmayacağının delili gibi.
Gazete yönetimi ve editörleri manşet konusunda oldukça rahatlar. Diğer gazetelerin vazgeçemedikleri politik ve günlük ağır konuları terkedip ümmet-i Muhammedi dolaylı biçimlerde ilgilendirecek konuları bile manşete çekebilmektedirler. Anlayabildiğim kadarı ile aslında bu kardeşlerimiz, manşeti değil; ümmet’in meselelerine ilgi çekmeyi dert edinmişler. Bizim basit görmeye alıştığımız, ama aslında hiç de hafife alınamayacak konuları bile üst başlıktan ele almaktan tedirgin olmuyorlar. Manşetlerde birgün siyasi bir konuyla aidiyetinizi pekiştirirken, diğer gün yerli arabaların haberini alarak “…Ve yerli otomobil sahnede” formundaki manşetle gururlanabilirsiniz. Başka bir gün “Gazze’de yükselen müzik sesi “manşeti ile illa Gazze, illa Filistin, illa ümmet mesajı sizi sekülerizmden bir süre çekip alıverecektir.
Diriliş Postası üst başlığının hemen altında gazetenin aidiyeti için atılmış cümlelere bayılıyorum. Çoğu zaman “Günlük Siyasi Gazete” ifadesini okurken bir gün “Volof Savaşçılarının Gazetesi” cümlesi beni şaşırtıyor. Volof Savaşçısı ne demek? Hayret ediyorsunuz, merak ediyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz “Yarbay İlker Çelikcan ve Silah Arkadaşlarının Gazetesi”cümlesini okuyunca aidiyet duygularınız zirve yapıyor. Ya “Şamistanbul Gazetesi” cümlesine ne demeli! İçinizde “iyi ki varsınız” kelimeleri deveran ediyor. Böylece daha manşet altındaki cümlelerle aktif bir okuma serüvenine başlamış oluyorsunuz.
Geçmişte bir iki gazetenin denediği çok yazara başyazıyazdırma uygulaması Diriliş Postası’nda da deneniyor. Hoş oluyor. Gündelik meseleler hakkında yazılan en önemli yazı, başyazı olarak yayımlanıyor. Bununla başyazar titri sayesinde boynu kalınlaşıp, liboşlaşarak az bir menfaat karşılığında karşı mahallenin çöplüklerinde deşinebilecek yazarların yetişmesinin de önü kesilmiş oluyor.
Diriliş Postası’nda 3.sayfa diğer gazetelerin tersine kaza haberlerinden, cinayet haberlerinden, değişik vesilelerle meydana gelmiş ölüm haberlerinden arındırılmış durumda. Böylece gazetelerin ve görsel medyanınsıradanlaştırdığı ölüm gerçeğinin ciddiyetine halel gelmemiş oluyor. Eline gazeteyi alan bir vatandaşımız Diriliş Postası 3.sayfadaki “İnadına iyi haber”lerle müspet düşünmeye başlıyor. Gazetenin diğer sayfalarında da bu düşünce genellikle muhafaza ediliyor.
Öte yandan Diriliş Postası’nın geçen günlerde paylaştığı bir ölüm haberi aklımı fikrimi felç etti. Bir süre kendime gelemedim. Eşime dostuma bu haberi ve haberin sunuluş şeklini anlattım. Bu kadar olur dedim. Haber hassasiyetin simgesi olmuş. Çoğumuzun ilgilenmeyeceği ya da herhangi bir kariyeri olmadığı için belki de sadece cenazesine katılacağımız bir çaycının haberinin bu şekilde verilmesi, gözlerimin nemlenmesine neden oldu.
Bu arada ne derece dünyevileştiğimizi, yüzlerce Ali Bulaç kitabı okumaya ihtiyaç duymadan bu haber vesilesi ile öğrenmiş oldum. Haberin başlığı şu idi: “İslâmî camianın önde gelen çaycılarından Metin Dayı vefat etti.” Cümleyi okudum. Yetti… Gazeteyi evirdim çevirdim. Başlığı ve haberi bir kaç defa daha okudum. Çocuklarıma okuttum. Bu cümlenin iskeletini bu şekilde kurandan Allah razı olsun. Her şey var. Haber var. Duygu var. Vefa var. İnsanlık var. Adamlık var. Kardeşlik var. Anadolu var. Daha ne olsun!
Gazetenin en okunan bölümü büyük ihtimalle “Lafı uzatmadan” kısmıdır. Hem kulağa hoş geliyor lafı uzatmamak hem de önemli konulara temas edildiği izlenimini veriyor.
“Şimali Kafkas Muhabiri”, “Balkan Ekspresi”, “Turan Yıldızı”13.sayfada hiç atlamadığımız bölümlerden. Hakikaten bu şekilde bir haber sunumu ilginç ve ihtiyacı karşılayacak cinsten. Malum bizler, önünde asma kilidi olan; arkası tamamen açık, kapısı bile olmayan Nasreddin Hoca türbesinin bulunduğu ülkenin vatandaşlarıyız. Bir şeylere yoğunlaşırken diğer unsurlarımızı unutabiliyoruz. Ana yurttan haberlerin bu şekilde sunulması harika!
Zaman zaman hayattan yazıların yayımlanması oldukça dinlendirici. İlmi yazılara hiç girmiyorum.
Arka sayfa Dhoruba Bin Wahad haberlerinden tutun da bedava Ak Parti reklamlarına varıncaya yayımlanan haber/belgelerle ilginç mi ilginç! “Türkiye’de okuyan 230 bin Suriyeli çocuk ufkumuzu parlatıyor” başlığı altında verilmiş Suriyeli çocukların fotoğrafları “Hah! İşte fotoğraf böyle kullanılır” dedirtiyor. Dağlıca’da 16 şehit verdiğimiz günarka sayfada verilmiş dağ resmi sayfalarca yazıya bedeldi doğrusu.
Diriliş Postası’nın camiaya kazandırdığı birbirinden değerli yazarlar için sadece teşekkür etmeli diyor ve lafı uzatmadan, inadına iyi haber olarak, nasipse Diriliş Postası diyorum.