NASIL KURTULURUZ?  (1)

NASIL KURTULURUZ?  (1)

Bugünkü sohbetimizde yaratılış gayemizden ve ebediyyen kurtulmamız için yapmamız gerekenlerden bahsetmeye çalışacağız.

Değerli müslümanlar, bütün varlık alemi boşa yaratılmadı. Hele biz insanlar hiç mi hiç boşa yaratılmadık. Yaratılışımızın bir gayesi var. Bu yaratılış gayemizi Allah celle celalühu Zariyat Suresi 56. ayeti kerimede şöyle anlatıyor:

“Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”

Kulluğumuzun, varlık sebebimizin hikmeti işte budur. Ayette geçen “Liya’büdun” kelimesine müfessirîn ibadet etme, kulluk etme ve Allah’ı tanıma manalarını veriyor. Zaten bunlar iç içe manalardır. Tanınmadan ibadet ve itaat olunmaz. Önce Allah’ı kainatın yoktan var edicisi, güç kuvvet sahibi, her şeye kadir olan, her şeyi bilen, işiten bir Rab olarak tanıyacaksınız sonra da onun önünde boyun eğeceksiniz, itaat edeceksiniz, teslim olacaksınız ve ondan gelen her şeye “amenna ve saddakna/inandık tasdik ettik” diyeceksiniz.

Değerli mü’minler, işte bugün toplumumuzdaki bütün sıkıntı buradadır. Yani biz Allah’ı tanıyoruz, tanıdık diyoruz, iman ettik diyoruz ama amele ve kulluğa gelince zafiyet gösteriyoruz. Kuluz, beşeriz, hatalarımız her zaman olacaktır fakat bu hatalarımızda kusurlarımızda ısrar yoktur. Israr eden ziyan eder. Dünya ve ukba hayatını perişan eder. Onun için Allah celle celalühu bize yapmış olduğumuz kusur ve hatalardan dolayı tövbe kapısı bırakmış. “Tevbe edin affedeyim, dua edin kabul edeyim” buyurmuş.

Öyleyse biz müslümanlar olarak, inananlar olarak inancımızı her gün, her saat “La ilahe illallah, Muhammedün Rasulullah”  diyerek yenilememiz lazım. O’ndan başka hiç ilah olmadığını, sadece ona inandığımızı ve alemlerin efendisi  Hz. Muhammed Mustafa’nın da sallallahu aleyhi ve sellem onun Rasulü,  kulu olduğunu sık sık söylemeliyiz. Kalbimizin derinliklerinden gelerek, bütün hücrelerimizin, en ücradaki hücrelerimizin derinliklerine inerek, bütün benliğimizle La ilahe illallah demeli, onun manası üzerinde uzun uzun tefekkür ederek, etrafımızda bulunan, cereyan eden şu kainatı, kendi içimizde olanları tefekkür ederek ve bu muazzam nizamın karşısında, zıtların meydana getirdiği ahenk karşısında hayran kalıp Rabb celle celalühu karşısında aczimizi hiçliğimizi itiraf ederek, boyun eğerek tam bir sadakatle, teslimiyetle Rabb’ımıza kulluğa koyulmalıyız.

 Değerli mü’minler, İbrahim Ethem bir büyük Allah dostudur. Tacını tahtını bırakmış, “Rabb’ıma kullukta en büyük makamı buluyorum” demiş, Allah’ın yüce kudreti karşısında hiçliğini idrak ederek “hiçlik” makamına ulaşmış, oranın hazzını dünyanın bütün geçici makamlarına, maddi imkanlarına tercih etmiş bahtiyarlardan birisidir. Bu zat der ki:

““Dua ediyoruz da duamız kabul olunmuyor” diyorsunuz. Şu on şeyden dolayı kalpleriniz ölmüş olduğundan dualarınız kabul olmuyor.” Evet o büyük Allah dostu İbrahim Ethem’in kalplerimizin kararmasına ve dualarımızın kabul olunmamasına sebep olarak saydığı on şey şunlar:

“Birincisi, Allah’ı tanıdığınızı söylüyor ama hakkını eda etmiyorsunuz.”

Değerli mü’minler, biraz önce de işaret ettiğimiz gibi Allah’ı tanıdığımızı zannediyoruz. Dilimizle söylüyoruz, kalbimizle -elhamdülillah- tasdik ediyoruz. Fakat Allah’ın hakkını eda etmiyoruz. Allah’ı tanımanın hakkı nedir? Allah’ı tanımanın hakkı gerçek, samimi, içten, yürekten bir kulluktur. Bu güzel kulluğu başaramadığımız, beceremediğimiz için işte kalplerimiz kararıyor. Dünyaya meylediyoruz, ufak tefek sıkıntılar bizim yürüyüşümüzü tehlikeye düşürüyor. Allah’a yürüyüşümüzü, “Seyri İlallah”taki  azmimizi, gayretimizi zaafa uğratıyor. Ve netice itibariyle de kalplerimiz tecelliyatı ilahiyeye, füyuzatı ilahiye açık kalamıyor.

“İkinci sebep, Kur’an’ı okuyor, onunla amel etmiyorsunuz.”

Hz. Ömer radıyallahu anh der ki “Allah Teala Kur’an’a uyan milletleri yükseltir, Kur’an’a uymayanları alçaltır.”

Bugün yeryüzünde İslam ümmetinin perişanlığına baktığımız zaman, zillet ve meskenet içerisinde oluşumuza baktığımız zaman Hz. Ömer’in bu sözünün, bu mübarek ifadesinin ne manaya geldiğini çok daha iyi anlarız. Bizim sıkıntımız Kur’an’dan uzaklaşma sıkıntısıdır. Bizim sıkıntımız İslam’dan uzaklaşma sıkıntısıdır.

Eğer biz Kur’an’a sımsıkı sarılsaydık, İslam ümmeti olarak Allah’ı tam tanıyıp da hakkı olan kulluğumuzu yerine getirip Kur’an’a uysaydık, O’nun emir ve nehiylerini göz ardı etmeseydik, bugün dünden daha çok ileri yerlere ulaşacak, çok ileri mesafeler kat edecektik. Çünkü dün biz yeryüzünün büyük bir kısmına hakim bir ümmettik. Ta Atlas Okyanusundan Çin Ceddine kadar, Rus steplerinden, Hint Okyanusuna ve Afrika ortalarına kadar hükümran olan, İber yarımadası yani bugünkü İspanya, Macaristan, Yugoslavya ve balkanlara kadar ulaşan bir büyük coğrafyada adaleti, insan haklarını, her türlü insani özgürlükleri insanlara tattıran bir millet ve bir devlettik. Eğer o yürüyüşümüzü devam ettirseydik, o günlerdeki Kur’an’a, sünnete, İslam’a bağlılığımızı devam ettirseydik kati surette inanıyor ve iman ediyorum ki, bugün yeryüzü çok daha değişik, çok daha ileri bir noktaya gelecekti ve insanlık şu 20.asırda çektiği, 21. asırda devam eden zulümler, baskılar, tahakkümlerden kurtulmuş olacaktı. Çünkü müslümanın yönetiminde zulüm yok, baskı yok. Bunun için İbrahim Ethem can alıcı noktalara işaret ediyor, kalplerimizin kararıp dualarımızın kabul olunmayışının sebeplerini böyle sayıyor.

Kur’an’ı okumak faziletlidir. Yüzüne okumak ezbere okumaktan çok daha faziletlidir. Ama yüzüne okumaktan çok daha faziletli olan ise okuduğunuzla amel etmektir. Kur’an’ı okurken manasını bilenler tefekkür ederek okumalı, hele müslümanım diyen herkes Kur’an’ı inceden inceye anlamaya çalışmalı, kendisi bu imkana sahip değilse anlatanlara uyarak Kur’an’ın bütünüyle amel etmeye çalışmalıdır. İşte bu, müslümanların önceliğidir.

 “Üçüncüsü, Rasulullahı sallallahu aleyhi ve sellem sevdiğinizi söylüyor, o bizim önderimizdir diyor fakat sünnetini terk ediyorsunuz.”

Değerli mü’minler, bir insan pek çok şeyleri öğrenmiş olabilir, dağarcığında pek çok bilgi olabilir fakat o bilgileri toplamak ilim adamlığı değildir. İlim adamı, öğrendiklerini hazmeden ve onunla amel eden, insanları Allah’a kulluk ve ibadetten uzaklaştırmaya değil Allah’a kulluk  ve ibadete yaklaştırmaya teşvik eden, yaklaştıran insandır.

Bugün bir kısım ilim adamı kılıklı fakat cahil insanlar çeşitli televizyon kanallarını dolaşarak güya yenilikçilik adına, güya yeni düşünceler adına milletin kafasını karıştırmaya ve insanları Rasullullahın sallallahu aleyhi ve sellem o mübarek yolundan, cana can katan hayat bahşeden o sünnetinden uzaklaştırmaya çalışıyorlar. “Efendim Kur’an bize yeter, Kur’an bize kafidir. Allah’ın bize indirdiği Kur’an’la baş başa kalır onu anlamaya çalışırsak o bize yeter. Sünnete gerek yok çünkü hadislerin pek çoğu zaten sahih de değildir.” diyerek bir de bütün ömrünü Rasullullahın sallallahu aleyhi ve sellem  hadislerini toplamaya, derc etmeye, sahihini sahih olmayanından ayırmaya, mevzu hadisleri, uydurma hadisleri tespit etmeye çalışmış o büyük ulemaya iftira ediyorlar.

“Cahil cesur olur” derler. Çünkü cahilin “Şu sözü söylersem imanıma zarar verir mi? Şu sözü söylersem ümmet zarar görür mü? Şu sözü söylersem insanları dinlerinden soğutabilir miyim?” diye bir hesabı yoktur. Gerçek ilim adamı, tehlikeli bir güzergahta yürüyen insan gibi her an müteyakkız, uyanık olur. Söylediklerine konuştuklarına dikkat eder. Cahil ise bunun tam tersini yapar. O cesurdur, öyle bir endişesi yoktur. İnsanlar İslam’dan uzaklaşacakmış, Rasulullahın sallallahu aleyhi ve sellem  sünnetinden uzaklaşacakmış, kafalarına bir çok istifhamlar sokulup bu insanların imanına zarar verilecekmiş gibi şeyleri düşünmezler. Onlar o anda karşısındaki insanların veya cahili bir zihniyete sahip olan belirli bir azınlığın alkışını toplamak için her türlü hezeyanı kusarlar.

Geçtiğimiz günlerde bir zavallı rektörün, bir zavallı insanın kalkıp da baş örtüsüne “estetikten yoksun bir metrelik bez parçası, Acem, Arap adeti” dediği gibi sapıtır giderler. Kendileri sapıttığı gibi onları bir şey zanneden insanlar da sapıtıp giderler. İşte böylelerine hem dâll hem mudill derler yani hem kendisi dalalette, kendisi sapıklıkta hem de başkalarını da sapıtan delalete götüren bir konumdadırlar.

Değerli mü’minler, yol  kesiciler o kadar çok ki… Bir kısmı eli sopalı, değnekli, hemen karşımızdalar ve onları tanıyoruz. Onlar İslam’a düşman, müslümana düşmandır. Bunu hem sözlerinde hem fiillerinde apaçık ifade ediyorlar. Bir kısımları da var ki senden gözüküyor ve seni o bildiğin, yürüdüğün, dosdoğru yoldan alıkoymak için kulağına bir şeyler fısıldıyor, senin yolunu değiştirmek için senden gözüküyor. İşte bunlar münafık tiplerdir ki bunların zararı öbürlerinden daha çoktur. Onun için dikkat etmek gerekir. Kiminle beraber olduğumuza, kiminle dostluk kurduğumuza, kimin yanında bulunduğumuza dikkat etmemiz gerekir.

Bu gibi insanlar aynı zamanda müslümanların bir çok dünyevi meselelerine de cesaretle cevap veriyorlar. Çünkü onların haram helal korkusu yok. Onlar rant peşindeler ve gerek ticari konularda gerekse diğer konularda bir çok yalan yanlış fetvalar veriyorlar. İnsanlar böylece “Yahu bize yıllardır şu insanlar bu haramdır, bu olmaz derken, bakınız şimdi bunlar olur diyorlar. Madem böyle de olurmuş. Niçin bugüne kadar bize böyle dediler?” diyorlar. Böyle bir kötü durumun meydana gelmesini de bu insanlar sağlıyor.

Bunun için değerli mü’minler: “Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.” (Hucurat, 13) ayetinin işaret ettiği yüksek manayı çok iyi kavramamız lazım. Sizin en keriminiz, Allah indinde en üstününüz en çok takva sahibi olanınızdır. Öyleyse haramlardan, şüpheli şeylerden çekinmeli, asla oralara yaklaşmamalıyız. Hatta salih, sadık ecdadımızın yaptığı gibi, mübah olanlardan da kifayet miktarı faydalanarak takvaya ermeye çalışmalıyız. İşte bu insanlar kişileri toplumları midesinden yakalamaya çalışıyor. İnsanların dünyaya meyilli, dünyaperest oluşundan istifade ederek, onları insanları takvaya yönelten, İslam’ın güzelliklerine yönelten, ahiret kazancına, ticaretine, yönelten kişilerden soğutmaya çalışıyorlar. Ve böylece bir kargaşa ortamı meydana getirmeye çalışıyorlar. Bu gibilerin tehlikesi çok daha büyüktür. Dikkat etmek gerekir.

Değerli mü’minler, Rabbim celle celalühu bizleri her türlü kötülüklerden korusun. Bizleri Alemi İslam’ın yeniden dirilişine, yeniden uyanışına, yeniden düzelmesine, birlik beraberlik içerisinde olmasına vesile kılsın. Amin…(Devam edecek)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.