NASIL BİR GENÇLİK?

Bizim davamız çok büyük. Biz dünyayı değiştirip geliştirmeye talibiz. Bu fani âleme yemeye içmeye gelmedik. Hele hele gününü gün etmeye hiç gelmedik. Biz, insanlığın kurtuluşu için, gece gündüz var gücümüzle çalışmak ve Allah’a iyi bir “kul” olmak için geldik. Rabbimiz Araf suresi 105. ayeti celilesinde “gafillerden olma” buyuruyor. Hareketli, çalışkan olmamızı gafletten uzak bir hayat ve O’nu çokça zikretmemizi emrediyor. O halde bizler var gücümüzle din için, mukaddesat için ve insanlığın kurtuluşu için çalışmalıyız. İnsanlığın hidayete ermesi için çaba sarf ederken hiçbir ayrım gözetmeden; gerek Mü’min olsun ve gerekse olmasın sadece olsun ve gerekse olmasın sadece “Yaratandan ötürü yaratılmışı sevmeliyiz” ve onları İslam’ın müşfik kanatları altına almak için gayret etmeliyiz.
Bu çalışmalar, Türkiye de olur, Almanya da olur ya da dünyanın öteki ucunda olur hiç fark etmez. Yeter ki içimizdeki İslam’a hizmet aşkı samimi ve inandırıcı olsun. Asrısaadeti anlatmaya gerek yok sanırım, çünkü hepinizin malumu. Seksen küsur yaşındaki Eyyüb el- Ensari hazretleri hiç bir zaman kendilerini yaşlı hissetmemişler ve İstanbul surlarına kadar gelip ruhlarını Allah yolunda orada teslim etmişlerdir. Bu misallerden sadece biri, buna benzer İslam adına, Allah davasının bir adım ileriye götürülümesi adına daha nice destanlar yazılmıştır. Bu örnek insanlardan çok çok ders alıp bizler ne yapabiliriz düşünmeliyiz.
Yeryüzünde İslam’a hizmetkârlık yapmak, yapılacak işlerin en değerlisi ve en üstünü olduğuna candan inanıyorum. Bu fedakârlıkların karşılığını hiçbir gölgenin bulunmayacağı ve herkesin nefsi derdine düşeceği günde Rabbimin karşılıksız bırakmayacağına inanıyorum. Canla başla çalıştığımız ve bu yolda ömrümüzü eskittiğimiz zaman kazanan biz olacağız inşallah. Hem bu dünyada, hem de öbür tarafta… Efendimiz –aleyhisselatü vesselam- bir hadislerinde Hz. Ali (r.a)’ye “bir insanın kurtuluşuna vesile olman, senin dünyada yaptığın ve yapacağın tüm amellerinden daha hayırlıdır” buyurmaktadır.
Her şeyden önce insan bu fani âleme kul olarak gelmiştir. Öyleyse kulluğunun gereğini yerine getirmelidir. Kısa bir yolculuktan sonra asıl ve kalıcı menzile varacağını unutmamalı, yaşantısını, dünyadaki kısa yolculuğunu iyi değerlendirmelidir. Mahkeme-i Kübra’da Rabbiyle baş başa kaldığında, insanlığından pişman olup başını öne eğmemelidir. “Başıboş bırakılmadığını” şerefli insan olarak gayesinin Rabbine kul olarak yaşayıp, “ölüm gelinceye kadar” O’na ibadet ve itaatten uzak duramayacağı ve bu minval üzere devam edeceği idraki içinde olmalıdır. Sayılı nefesin hesabını bir bir vereceğini aklından hiçbir zaman çıkartmamalıdır.
Allah yeryüzünde kendi kanunlarının tatbik edilmesi için ona halifelik görevini yüklemiştir. Dünya üzerinde, insanın, Allah’ın istediği güzel ahlakı yaşamasına engel olabilecek hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Eğer insan böyle bir gerekçe ortaya sürebiliyorsa, bu, tamamen kendi samimiyetsizliği veya iradesizliğinin göstergesidir. Kendi yaptığı kötülükleri haklı çıkarabilme gayretinden başka bir şey değildir.
Hz. Mus’ab şehit olarak yerde yatarken, günün sonlarına doğru, Hz. Peygamber (s.a.s) Mus’ab’ı elinde sancakla gördü ve “ileriye git ey Mus’ab!” diye emretti. Fakat o kişi geri dönerek “Ben Mus’ab değilim” deyince Hz. Peygamber onun Mus’ab kılığında savaşan Allah’ın meleklerinden biri olduğunu anladı (Ibn Sa’d, II, 121).
Uhud savaşında Ashabı kiramın ileri gelenlerinden birçok kimse şehit oldu. Hz. Mus’ab b. Umeyr de şehitler arasındaydı. Hz. Peygamber (s.a.s)’in ne kadar üzüntülü oldugu yüzünden okunuyordu. Mus’ab’ın mübarek naşının başucunda oturarak, Uhud şehitleri hakkında nazil olduğu bildirilen su ayeti okudu: “Müminlerden öyle er kişiler vardır ki, Allah’a verdikleri sözde sadakat ettiler. Kimi adağını ödedi şehit oldu. Kimi de (şehit olmayı) bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler” (el-Ahzab 33/23). Sonra Hz. Peygamber diğer sahabelere, şehitlere yaklaşıp selam vermelerini söyledi ve verilen selamların şehitler tarafından alınacağını ifade etti (Ibn Sa’d, a.g.e., III, 121).
Hz. Mus’ab şehit edildiğinde kırk yaşlarında idi. Bir zamanlar zenginlik ve refah içinde yasayan bu değerli insani kefenleyecek bir örtü dahi bulunamamıştı. Hz. Peygamber, yanına geldiğinde Mus’ab b. Umeyr eski bir hırkanın içinde saçları dağılmış, vücudu ise kılıç ve mızrak darbeleriyle parçalanmış bir durumda yatıyordu. Hz. Peygamber üzüntülü bir halde şunları söyledi: “Seni Mekke’de gördüğümde, senden daha güzel giyinen, senden daha yakışıklı kimse yoktu. Şimdi ise, kefen olarak sarılmış hırkadan başın dışarıda kalıyor.” Sonra onun için de bir kabir açtılar ve o mübarek sahabeyi de Uhud şehitleri arasına defnettiler. Mus’ab (ra) gibi dâva sahibi olup, ölünceye kadar dâvaya olan bağlılığını sürdürenler, ölseler de hadîsin ifadesiyle, geride bıraktıklarının mücahedelerinden hissedâr olacaklardır. Birbirimizi Allah rızası için sevelim ve gelin hepimiz, gencimiz orta yaşlımız ve ihtiyarımız şu kutlu yolun delisi olalım. Devamlı istikamette olmamız için de birbirimize çok çok dua edelim değerli kardeşlerim. Zaman bir ve beraber olma zamanı. Gönlümüzü, yüreğimizi samimi bir şekilde açarsak, gençlerimize iyi örnek olur onlara gayret kuşağını kuşatırsak inanın bu samimiyetimizden, bu beraberliklerimizden ebedi dostluklar oluşur biiznilillah. Gençlerimizin samimi çabalarını yürekten desteklememiz lazım diye düşünüyorum. Bu hususta üzerimize düşen her türlü desteği vermek zorundayız. Gençler sizin için bakın şair şöyle diyor:
İslam davasını şiar edinen,
Bir adım ileri candan didinen,
Onca güzelliği Allah adıynan,
Örünce sevindim can-gönülden.
Davaya canların can katışını,
Küfrün gemisinin ters batışını,
Din için gençlerin kalp atışını
Duyunca sevindim can-ı gönülden…
Şu fani âlemde yaşayan tüm Müslümanların olduğu gibi siz genç kardeşlerimizin de üzerinde çok ağır yükler vardır. Bulunduğunuz yerleri birer gülistana çevirmek zorundasınız. Eğer bundan kaçarsanız, inanın hepiniz vebaldesiniz. Tüm Peygamberler, onların yolunu takip eden salihler ve ulema ömürlerinin sonuna kadar bu mücadelenin yılmaz savunucuları olmuşlardır. Bizlerde devamlı Allah’a giden yolda çaba ve gayret sarf etmek zorundayız. Çünkü bundan başka yol yok kardeşler.
Bitirirken Toplumda önemli bir yeri olan ve Peygamber lisanı ile övülen gençlerimizin maddi ve manevi yönlerini ihmal etmeden eğitelim, onların iyi bir insan ve iyi bir Müslüman olmalarına çalışalım. Onların dinine ve mukaddesatına bağlı, vatanını ve milletini seven ve bu uğurda fedakârlıktan kaçınmayan, sağlam inançlı, temiz karakterli olarak yetişmelerine dikkat edelim.