Mizahın Sınırları

Mizahın Sınırları

Mizah, insanoğlunun ihtiyaç duyduğu bir meseledir. Günümüz psikologları da aynı şeyi söylemektedirler. İnsan zihni hayatın stres ve sıkıntılarından, sorumluluklarından yorulur ve dinlenmek için mizaha, latifeye ihtiyaç duyar. Nitekim Hz. Ali’nin şu sözleri de bu konuyu desteklemektedir: “Bedenler yorulduğu gibi gönüller de yorulur ve usanır. Kalplerinizi dinlendirin ve ona ulaşacak hikmet yolları arayın.”

Mizah Müslüman’a yakışır mı? Yakışırsa bile sınırları nelerdir? Her şeyde olduğu gibi bu konuda da rehberimiz Kur’an ve Sünnettir. Ayrıca bazı kimseler tarafından mizahın dinen yasak olduğu görüşleri ortaya atılmıştır ki onların kaynakları Peygamber Efendimiz’in aleyhisselam şu sözleridir: “ Arkadaşınla tartışma ve şakalaşma! ”  Başka bir rivayete ise Efendimiz aleyhisselam “Çok gülme, zira çok gülme kalbi öldürür.” buyurmuştur. Fakat döneminin en güler yüzlüsü olan Hz. Peygamber, eğer gerçekten mizahı yasaklamış olsaydı bunu kendi siretinde ve ashabının yaşantısında muhakkak görürdük. Aksine Peygamber Efendimiz ashabının şakalarına tebessüm etmiş ve bazen de bilmukabele karşılık vermiştir.

O dini öğretmek, ahlaki terbiye vermek, Allah rızasını kazanmak, sevgi ve muhabbet bağı kurmak, gam, keder ve sıkıntıları gidermek amacıyla sahabeden yetişkinlere de şakalar yapmıştır. Bir gün kendisini bir deveye bindirmesini isteyen bir sahabiye “Seni deve yavrusuna bindireyim.” şeklinde verdiği cevabına şaşırdığını gören Hz. Peygamber tebessüm eder ve “Bütün develer, bir devenin yavrusu değil midir?” demek suretiyle latife yaptığını ihsas eder. Başka bir rivayette cennete girmek için dua etmesini isteyen Ensarlı ihtiyar kadına Hz. Peygamber aleyhisselam “Sen bilmiyor musun, ihtiyarlar cennete girmez.” deyince kadın üzüntüsünden ağlamaklı hale gelir. Hz. Peygamber aleyhisselam gülerek, “Sen hiç ‘Onları (kadınları) bakire, eşlerine düşkün ve hepsini aynı yaşta kılmışızdır.’ âyetini okumadın mı?” buyurur. Hz. Peygamber onun ihtiyar haliyle değil de, genç olarak cennete gireceğini böyle bir latifeyle bildirmiştir. Bu hadislerden anlıyoruz ki Hz. Peygamber mizahı yasaklamamış aksine kendisi bizzat mizah yapmıştır.

Elbette ki O’nun yaptığı mizahın sınırı vardır. Bir rivayette Ebu Hureyre r anh, Efendimiz’in aleyhisselam yaptığı bir şakaya şaşırmış olmalı ki şöyle bir soru sormuştur “Ey Allah’ın Resulü! Siz bizi şaka ve mizahtan men ediyorsunuz. Ama, siz de bunu yapıyorsunuz. Bunun hikmeti nedir?” buna karşılık Peygamber Efendimiz aleyhisselam “Ben sadece hakkı söylerim, doğruyu anlatırım. Siz de, hakkı söylemek, kırıcı olmamak ve bâtılı tasvir etmemek şartıyla şaka yapabilirsiniz!” buyurmuştur. Tüm bunlarla Peygamber Efendimiz ashabına ve dolayısıyla bize mizahın sınırlarını öğretmiştir. Hadis-i şeriflerden de açıkça anlaşılacağı gibi yapılan mizah, karşısındakini küçük düşürücü, aşağılayıcı, rencide edici, onunla alay edici ve ona hakaret edici bir tarzda olmamalı. Aksine muhabbeti arttırıcı, dostluk bağlarını güçlendirici ve bir nevi sevgi gösterisi niteliğinde olmalıdır. Mizahı yapılan şey asla bir yalan veya iftira olmamalıdır. Zira Efendimizin bu konuda ki hadis-i şerifi bize bunu net bir şekilde bildirmektedir. “Şaka için dahi olsa yalan söyleme!”

Kur’an-ı Kerim’de geçen, “Ey imân edenler! Bir topluluk, bir diğer topluluğu  alaya  almasın;  belki  onlar  kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın; belki onlar kendilerinden daha hayırlıdır. Birbirinizi ayıplamayın; birbirinize kötü lakâplar takmayın.” (Hucurat, 11) ayeti de başkalarını alaya almayı yasaklamıştır. “Lüzumsuz lâtifelerden kaçınınız. Çünkü bu, mü’minin bahasını, şeref ve şanını giderir.” hadisi de yukarıda bahsettiğimiz konuya açıklık getirmiştir.

Efendimizin mizahını yasakladığı konulardan bazıları da şunlardır: “Üç şey vardır ki, ciddisi de ciddî, şakası da ciddidir: Nikâh, boşama ve kişinin ric’i talakla boşadığı hanımına geri dönmesi.”

“Sakın sizden biriniz kardeşinizin asasını ne şaka ne de ciddi alsın. Her kim aldı ise geri iade etsin.”

“Sahabe Hz. Peygamber’le aleyhisselam birlikte yolculuğa çıkarlar. O esnada birisi uyur. Şaka maksadıyla yüzüne ip sarkıtırlar. Bunun üzerine o kişi korkmuş bir şekilde uyanır. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurur: Bir Müslümanın diğer bir Müslümanı korkutması helal olmaz.”

Bunun yanı sıra Ömer r anh bile  sert bir mizaca sahip olmasına rağmen, çok hızlı ve kısa namaz kılan bir bedevînin namazdan sonra yaptığı duasında:

–“Yâ Rabbi, beni cennette hûrilerle evlendir!” dediğini işitince:

–“Bre adam, ücreti az ödedin, karşılığını çok istiyorsun!” diye latîfe yapmıştır. 

Netice itibari ile anlıyoruz ki mizah dinimizce yasaklanan bir mefhum değil aksine sünnettir. Ancak her konuda olduğu gibi bu konuda da itidalli davranmak ve nasslarla sabit olan sınırları aşmamak büyük önem arz etmektedir. Hatta dini ve itikadi meselelerde yapılan mizah konusunda alimler ciddi sıkıntılara yol açabileceğini hatta kişiyi imandan dahi edebileceğini bildirmişlerdir. Mizah yemekteki tuz gibidir, fazla olursa tadını bozar, az olursa tadı olmaz, miktarını iyi ayarlamak gerekir. Son olarak Efendimizin şu sözüyle bitirelim: “Lüzumsuz lâtifelerden kaçınınız. Çünkü bu, mü’minin bahasını, şeref ve şanını giderir.”

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.