MEFKURE- İSLÂMÎ VASAT

MEFKURE- İSLÂMÎ VASAT

“Ey iman edenler! Allah’tan korkunuz ve sadıklarla beraber olunuz.” (Tevbe 9/119)

İşte müslümanın vasatı bu vasattır. Yani sadıklarla beraber olmak, kişinin sadakati ve teslimiyeti nisbetindedir. Allah’ın nizamına tereddütsüz teslim olan, niyet, söz ve amelini birleyen bir müslüman imanını kemale erdirmiş ve sıdk derecesine yükselmiş olur. Biz müminler “Elestü bi rabbiküm” hitabına “Belâ” diye cevap verenleriz.

Ruhlar âleminde verdiğimiz bu sözü, dünya âleminde de “Lâ ilâhe illallah Muhammedu’r-Rasûlullah” diyerek ikinci defa ikrar ve tasdik ettik. Üçüncü defada Akabe biatleri ile başlayan ahitlerle İslam’ın hâkimiyeti için bütün imkânlarımızı seferber edeceğimize söz verdik. Müjde o müminlere ki onlar, Rab olarak Allah Teâlâ’yı, nebi olarak Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi, nizam olarak da İslam şeriatını kabul ederek, bütün tağutları ve tağûtî düzenleri reddederler.

İşte bir müslüman, inancının gereği olarak, İslam’ı hayata hâkim kılmak için her türlü riyadan arındırılmış halis bir niyet ve tam bir teslimiyet ile amel işler, İslam’ı İslam’ın metotları ile tebliğ eder, Allah yolunda yalnız O’nun rızası için cihad eder ve sırat-ı müstakim üzerinde sebat ederse sadık ve salihlerden olur.

Müslümanlar olarak, gerçek sadık ve salih kişileri bulup İslâmî ölçüler doğrultusunda cemaatleşmeli, aramızda İslâmî bir hayatı tesis etmeli, İslam âleminin yeniden uyanış ve dirilişine, hatta bütün insanlığın kurtuluşuna vesile olacak hayırlı çalışmalar yapmak mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde şirk, küfür ve nifak fırtınalarının ortalığı kasıp kavurduğu, her türlü ahlaksızlığın revaç bulduğu bir vasatta, her geçen gün İslâmî özelliğimizi kaybeder ve tağûtî düzenlerin girdabında boğulup gideriz. Çünkü fasık, kâfir ve münafıklarla düşüp kalkma, muaşerette bulunmak onlarla dostluk ve arkadaşlık etmek, İslâmî hayatın ölümüdür. Onların vasatı çorak araziye ve zehirli hayvana benzer. Böyle bir vasatta müslümanca yaşamak mümkün değildir.

Ey iman edenler! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost edinenler onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğuna yol göstermez.” (Maide 5/51)

Evet, müslümanları bırakıp kâfirleri dost edinenler Allah’ın yardımından mahrum olurlar. Kâfirlerin yanında izzet ve şeref arayanlar zillete dûçar olurlar. Onların kendilerine yardımcı olacağı hayaline kapılanlar hüsrana uğrarlar. Çünkü onlar birbirinin dostudurlar. Çünkü onlar birbirine yardım eder ve birbirinin tarafını tutarlar.

Müslümanlar fert ve aile planında olduğu gibi adalet planında da İslam vasatını oluşturmak mecburiyetindedirler. 20. asrın başında türlü hile ve desiselerle Osmanlı adaleti dağıtılmış, İslam birliği yıkılmış ve İslam toprakları üzerinde kimi batılı kâfirlerin ve kimi de komünist ateistlerin güdümünde elliye yakın devletçik kurulmuştur. Böylece müslüman milletler, kâfirlerin oluşturduğu gayri İslâmî vasatlarda yaşamaya mahkûm edilmiştir.

Müslüman olarak Allah’ı tanıyıp O’na kul olmak, müslümanca düşünüp müslümanca yaşamak için nasıl bir İslâmî vasata ihtiyaç varsa, cehlin karanlığından kurtulup İslam’ı gerçek çehresi ile tanıyıp öğrenmek için de İslâmî bir vasat şarttır. Bu vasatın oluşması için de müslümanların bir cemaat halinde yaşayıp cemaat halinde hareket etmesi bir fariza-yı dînîyedir.

Müslümanlar, ilim ve hikmet ehli, sadık ve salih ulema ile tanışıp onların hayat bahşeden sohbetlerine katılmalı, ilim meclislerine devam etmelidirler. Diğer taraftan fert ve aile planında da İslam’ı yaşama gayreti içinde olan dürüst, muttaki kişiler ve ailelerle tanışıp aileler arası İslâmî bir vasat oluşturmaya gayret edilmelidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Lokman oğluna şöyle öğüt verdi: Ulema meclislerine devam et. Hikmet ehlinin kelamına kulak ver. Çünkü Allah Teâlâ yağmur taneleri ile arzı dirilttiği gibi hikmet nuru ile de ölü kalpleri diriltir.” buyurmaktadır.

Müslümanlar olarak kendi aramızda oluşturduğumuz, ilmî sohbetleri asla ihmal etmemeliyiz. Bilelim ki o meclislerde İslam’dan bir şey öğrenmek için geçirdiğimiz her dakika bizim için paha biçilmez bir hazinedir.

“Hikmetli sözler (değerli bilgiler) müminin yitik malıdır onu nerede bulursa almaya daha hak sahibidir.” hadis-i şerifini kendimize rehber edinip, ilim ve hikmet vasatını oluşturmak, o vasatta İslâmî ölçüleri anlayıp kavramak ve yaşantımıza aktarmak gibi soylu bir hareketi devam ettirmeyi kendimize şiar edinmeliyiz.

Not: Bu yazı, merhum Zeki Soyak hocamızın 1995 yılında ilk baskısı yayınlanan Mefkure isimli eserinden alınmıştır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.