MEDİNE SÖZLEŞMESİ

Medine sözleşmesi, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Medine’ye hicretinden hemen sonra, Müslümanların güçlü olmadıkları bir dönemde, Müslümanlar ile gayri müslimler arasında düzenlenmiştir. Yürürlüğü yaklaşık 9 ay sürmüştür.
Hicretten hemen sonra Mescid-i Nebevi’nin inşa edilmesi, ardından Ensar ile Muhacir arasında kardeşlik bağı kurulması neticesinde Müslümanlar arasında bir birlik sağlanmıştı. Sıra artık Müslümanları güvence altına almaya gelmişti. Zira Mekkeli müşrikler durmayacaktı. Bundan dolayı Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’ye yaşayan etkin gruplarla Medine Sözleşmesi’ni yapmıştır. Bu konu hakkında Enes b. Malik diyor ki, “Rasulullah, Medineli Ensar ile Kureyşliler arasında benim Medine’deki evimde bir tehalüf yaptı.” Böylelikle gayri müslimlerle yaptığı bu sözleşme ile Müslümanları güvence altına almış, Mekkeli müşriklerle Medine’deki müşrik ve Yahudilerin Müslümanlara karşı ortak hareket etmenin önüne geçmiş ve Medine’ye gelecek bir saldırı karşısında Medine’de yaşayanlarla birlikte müdafaa etme hedefine ulaşmıştır. Sözleşmeden anlaşıldığına göre, Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) devlet başkanı kabul edilmiştir. Bu sözleşme ile Medine’de yaşayan tüm insanlar hukuki bir statü kazanmışlar, bazı hak ve sorumluluklara sahip olmuşlardır. Sözleşmeyi yapan taraflar, gayri müslimlerin Müslümanlara tabi olmaları kaydıyla ümmet olarak değerlendirilmiştir.
Medine Sözleşmesi’nde Medine’de iç ve dış güvenliğin sağlanması, savaş masraflarının, fidye ve diyet gibi mali yükümlülüklerin temin edilmesi, yargının yürütülme şekli, kendi içlerinde meydana gelebilecek anlaşmazlıklarda yargı merciinin Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) olması gibi hususlar yer almıştır.
Medine Sözleşmesi günümüzde çokça suistimale uğrayan bir konu durumundadır. Bu sözleşmeden yola çıkarak kimi çevreler İslam ile demokrasi ve bunun gibi bazı kavramları bağdaşlaştırmaya çalışmaktadırlar. Hâlbuki demokrasinin özünde beşer Allah’tan bağımsızdır. Allah’ın işlerimize karışmadığı, hâkimiyetin Allah’a ait olmadığı bir ilke vardır. Sözleşmede tabi olunan grubun Müslümanlar olduğu açıkça vurgu vurgulanmaktadır. Peki, günümüzde Müslümanlar tabi olan grup mu, tabi olunan grup mu? Sözleşmede ihtilaf edilen konularda yetkili merci Allah ve onun peygamberi iken, günümüzde yine aynı mercii midir? Sözleşmede İslam toplumunu koruyucu olarak halk belirlenirken, günümüzde kurulu düzen işine geldiği gibi koruyor.
Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında her türlü inanç sahibi insanlar hep var olmuştur. Hatta gerek itikadi ve gerek siyasi açıdan muhalif insanlarda var olmuştur. Hepsi düşüncelerinde serbestlerdi. Ancak Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) önderliğinde, Müslümanlara tabi olunan bir durum söz konusuydu. Ümmet; insanlardan sorumlu olan bir topluluktur, başkalarının sorumluluğu altına giren bir topluluk değildir.