MAVERADAN MACERAYA- Üzümün Çöpü Armudun Sapı!

MAVERADAN MACERAYA- Üzümün Çöpü Armudun Sapı!

Asmalı bağları ile meşhur Mainz’den selam ve sevgiler sunuyorum. Bir tarla, bir traktör, bir kürek, bir metre, bir yumak ip, bir bağ makası, bir su kovası, bir işçi, birkaç kazık ve numune bağ çubukları. Bağ dikiminin hikayesi işte böyle başlıyor. Asma, deste, kesme, budama, kütük, kalem, filiz, yaprak, gübre, ilaç, çiçek, koruk, üzüm, salkım, cıngıl, nefer derken işte yeni bir hasat ve bağ bozumu daha yaşanıyor Nevşehir’de. Rabbim bereketli eylesin. Bağda izi olanın üzümü yemede yüzü oluyor. Üç tas hoşaf has hoşaf deyip afiyetle mideye indirmek için emek ve çaba gerekiyor. Armut piş ağzıma düş bedavacılık anlayışı bize yakışmıyor. Maksat üzüm yemek ise bağcıyı dövmek gerekmiyor. Hem üzüm yiyeceğiz hem de bağını araştıracağız, helal midir haram mıdır soracağız. Değil ise siyah üzüm siyah üzüme baka baka kararıyor, adam adama baka baka morarıyor. Tabi ki; beyaz üzüm de beyaz üzüme baka baka ağarıyor. Değilse ortalık bir anda Kel Ali’nin bağına dönüyor. Asmalı Konak’ta kalanlar biliyor ve asma altında yatanlar bunu görüyor. Buna rağmen tilki ile canavarın Devebağırtan Yokuşu’nda burnundan gelinceye kadar üzüm yemeleri hikayesinin hazin sonunu dinleyenler maalesef ibret almıyor.

Üzüm; yaşı, kurusu, hoşafı, turşusu, kompostosu, suyu, şırası, şekeri, şarabı, pekmezi, köftürü, helvası, dolazı, kedi batmazı ile yüksek besin değeri olan bir meyvedir. Hoşaf, İstiklal Harbi şehit ve gazilerinin günlük kumanyasıdır. Köftür; tam bir Anadolu Çikolatasıdır. Üzümün mazisi İrem Bağlarından Gesi Bağlarına kadar uzanır. Bağ, bağban ve üzüm üzerine edebiyat dünyamızda güzel atasözleri söylenmiş, maniler, ağıtlar ve türküler yazılmıştır. Üzüm; ülkemizde Tekirdağ çavuşu, Kayseri ve Antep karası, Adana ve Mersin beyazı, Manisa ve İzmir sultanı, Nevşehir devası ve parmağı ile meşhurdur. Fars ve Frenk illerinde üzümün çekirdekli, çekirdeksiz, çoban, mis, misket, tilki ve kuş üzümü çeşitleri vardır. Buhara pilavına kuş üzümü katılır. Kara üzüm habbesi ye ye ye yârim.

Paşa Bağlarının Azizlerine sesleniyorum! Enkür, ineb, traube ve grape üzüm demektir. Paradise kelimesinin kökü olan Farsça Feradis, her türlü ağacın özellikle üzüm bağlarının ve asmalarının bulunduğu Firdevs cennetleridir. Kur’an-ı Kerim’de Kehf Suresinin 107. ayetinde Cennatül Firdevs, Mü’minun Suresinin 11. ayetinde Firdevs şeklinde iki yerde zikredilmiştir. Bu ayetlerde iman edip salih amel işleyenlerin bu cennetlere girecekleri ve varis olacakları müjdelenmiştir. Huşu içinde namaz kılan, boş işlerden yüz çeviren, zekatını veren, namus ve iffetini koruyan, emanete/verdikleri söze riayet edenlerin mükâfat adresleri olacağı bildirilmiştir. Hz. Fatıma (r.a), Peygamber Efendimiz vefat edince “Mekânı Firdevs Cenneti olan babacığım!” diye ağlamıştır.

84 Kuşağına sesleniyorum! Devlet memurlarının ziraat yapması kanunen yasak değildir. Bendeniz de Sulusaray karyesinde atalarından intikal eden bağlarda üzüm yetiştiren ufak bir üzüm üreticisiyim. Çiftçi karnemiz yoktur amma muhannete muhtaç olmamak için çalışan kara toprağın sadık yârinden biriyim. Kuru üzüm somruğu ile hayata başlayıp pekmez, şerbet, üzüm turşusu, sirke, cevizli pestil ile büyümüşüm. Bağ bozumunda çalıya asılan parmak ve bulut karası hevenk üzümleri kışlık katığımızdı. Çömlekte yaprak sarması, kuru fasulyenin en iyi rakibiydi. İğde, ceviz, köftür, fırına atılan patates, tandıra yapışan çörek, tarhana çorbası, dolaz, kedi batmazı, boz bulamaç, pekmez helvası ile doğal olarak beslenmişim. Teneke sobalarda yakılan harap bağın kütüğüyle ışınmışım. Okula giderken, ayet ve hadis ezberlerken sabahları aç karına ceplerimize doldurduğumuz kuru üzümleri yerdik. Soğuktan korunmak ve zinde kalmak için küplere doldurulan kara pekmezden her gün bir fincan içerdik.

Şimdi saçımız sakalımız ağarmış, değirmenden çıkmış Habil’e döndük. Lakin o günlerde yüzümüz Amasya elması gibi kızarır, gözümüz mavi elmas gibi parlardı. Bağ bozumuna giderken delikanlılar, nişanlı kızlara asmadan gel asmadan fistan giyer basmadan diye türkü yakarlardı. Rabbim bizi alın teriyle besleyip helal gıdalarla büyüten ecdadımızdan razı olsun.

Üzüm; yaş, kuru, pekmez, sirke, içki, pestil ve köftür şeklinde en çok sevilen ve tüketilen bir meyvedir. Asmalı-asmasız üzüm bağları; çekirdekli, çekirdeksiz, siyah, beyaz, imir, pembe, kırmızı, ak/kara bulut, göycek, keten gömlek, çavuş vb. çeşitleri ile gözleri kamaştırır, iştahları artırır. Tilki yetişip yiyemeyeceği üzüme koruk demiştir. Koruk; üzümün henüz olgunlaşmamış alaca halindeki hamra şeklidir. Koruk bile hamile kadınlar için bulunmaz C vitamini deposudur. Kuru üzüm, kuru hurma, arpa ve darı gibi ürünlerden yapılan içkiye nebiz denir. Hz. Yusuf (a.s)’ın Mısır’da hapiste iken rüyasını yorumladığı iki kişiden birinin hükümdarın sarayında hizmet eden şarap sakisi olduğu belirtilir. Cahiliye Arap kültüründe en kaliteli şarap olan rahik’in Mü’minlere cennet içeceklerinden birisi olarak takdim edileceği bildirilir. (Mutaffifin Suresi 83/25-26) “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir, bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” (Maide Suresi 5/90-91)

Şarabın ilk mucidi İran şahı Cemşid olarak bilinse de üzüm şırasından içki yapılması Nuh (a.s) dönemine kadar uzar. ‘’Ele verir sabahı ardında ayran kabağı’’ sözündeki ayran içki, kabağı ise şarap kabıdır. ‘’Sağlam bir ayak değil!’’ deyimindeki ayaktan maksat şarap kadehi ve içki sürahisidir. ‘’Ele verir talkını kendisi yutar salkımı’’ deyimindeki salkım ise içkinin mayası olan üzümdür. Peygamber Efendimiz, şarap fıçısı, su kabağı/duba, yeşil çömlek ve ziftle sıvanmış içki kaplarını kullanmayı ashabına yasaklamıştır.

Toplumun maddi ve manevi, ruhi ve bedeni eğitim ve öğretiminden sorumlu olan her kişi kurum ve kuruluşa sesleniyorum! Yerli malı haftalarında farkındalık oluşturmak için öğrencilerimize kuru üzüm, leblebi ve fındık ikram edilmesi, bağ bozumu ve pekmez kaynatma festivallerini yaygınlaştıralım. Üniversitelerde, Okullarda ve Eğitim Merkezlerinde gazlı içecekler yerine pekmez şerbeti ve üzüm suyu tüketimini teşvik edelim. Odalar ve Borsalar Birlikleri üzüm borsasını kurmalıdır. Her sene üzümün bomesini bahane ederek çiftçinin elinden üzümü bedava almak isteyen tokatçılara hadleri bildirelim. Devlet destekli Üzüm Üreticileri ve Tüketicileri Kooperatifleri kuralım ve yaşatalım. Çiftçi Malları Koruma Başkanlıklarını mahalli idarelere bağlayalım. Ziraat Odaları Başkanlıkları çalışma usul ve esasları yeniden tanzim edelim. Belediyesi olan her beldeye Sebze ve Meyve Halleri kuralım.

Zamanın behrinde dergâhı/davayı ve sohbeti terk eden Kadiri dervişinin birine şeytan musallat olur, tefekkür-ü mevt halinde iken onu mal-i hülya bir çöplüğün içine daldırır ve oradaki mezbeleyi üzüm diye yedirir. Üzümün çöpünü armudun sapını bahane edenlere ithaf olunur. Armudun iyisini ayılar mı yesin? Akça, bey, boz, kulp düşen, kış, deveci, çakal, dağ, hint, yaban… Armut dalının dibine düşer, insan kendi atasına çeker. Nasreddin Hoca merhum, mükellef bir sofranın ardından tok karına ikram edilen armut için midesinden yer ayırmıştır. Elmayı soyarak, armudu sayarak, üzümü tabağa koyarak yiyelim.

Aşık Yunus’un bir niyazı ile makalemizi taçlandıralım. “Ya Hayyu ya Kayyum’us Samed, ihsanına yoktur aded, Firdevs bahçesinde ebed kalanlardan eyle bizi.” Âmin

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.