MAVERADAN MACERAYA- Kefilin ya Saçı yahut Sakalı

MAVERADAN MACERAYA- Kefilin ya Saçı yahut Sakalı

İstiklal Harbi Gazisi merhum Hamdi Çavuş dedem Osmanlı döneminde medreselerde okutulan derslerini: “Emsile evlek evlek, Bina ballı börek, Maksud karış kuruş, aklın varsa Heves’e giriş.” şeklinde tasnif ederdi. Bazen Mantıku’t Tayr’dan iktibaslar yapardı.

Mantık; insana doğru düşünmenin yollarını, kurallarını, yöntemlerini ve ölçülerini gösteren bir ilim dalıdır. İslam Dini akla ve mantığa uygun bir dindir ancak; sade bir akıl ve mantık dini değildir. Mantığın en önemli bölümünü kıyas teşkil eder. Kıyas sayesinde bilinen değerlerle bilinmeyen değerlere ulaşılır. Kıyas ve mantık usullerinden biri olan cedel; Kur’an-ı Kerim’de cidal ve mücadele olarak zikredilmiş, 58. sureye Mücadele Suresi ismi verilmiştir.

Huccet, sultan ve burhan; cedel/karşılıklı tartışma ve delil getirme manasında kullanılmıştır. Kur’an’da gerçek bilgiye ve kesin delile dayanmayan, yanlışı doğru, doğruyu yanlış göstermek suretiyle hakikati reddetme ve bâtılı savunma amacına yönelik tartışmalar yasaklanmış, buna karşılık kesin delil ve gerçek bilgiden hareketle yanlış fikirleri çürütme ve gerçeği ispat edip savunma maksadıyla yapılan tartışmalar câiz görülmüş, hatta bu anlamda Hz. Peygamber’e muhalifleriyle cedel yapması emredilmiştir.

Nahl Suresi 125. ayetinde: “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel yöntemle tartış. Kuşkusuz senin rabbin, yolundan sapanların kim olduğunu en iyi bilendir; O, doğru yolda bulunanları da çok iyi bilir.” şeklinde vaaz ve irşat ehline/heyetine rota çizilmiştir.

Fahreddin Razi’ye göre bütün deliller; tartışmasız doğru bilgi ve inanç sağlayan kesin delil, zannî işaretlere ve ikna gücüne dayalı delil ve bir gerçeği kanıtlamaktan çok rakibi susturup tartışmadan çekilmesini sağlayan delil şeklinde üçe ayrılmıştır. Üçüncüsüne cedel denir ve iki çeşidi vardır: Birincisi; özünde doğruluğu kesin olmamakla birlikte yaygın kabul görmüş bilgiler. Cedelin ikincisi ise asılsız öncüllerden oluşur ve buna ancak erdemsiz insanlar başvurur. İslâm âlimlerinin önemli bir kısmı cedelin temelinde ne pahasına olursa olsun rakibi susturmak gibi bencil bir duygu gördükleri için bu yöntemi her zaman ahlâkî bulmamışlardır. Ebu Hanife, öğrencilerine münakaşaya sebebiyet veren münazarayı yasaklamıştır.

Cedel ile ilgili ayetleri okuduğumuzda; “hac ibadetinin edası esnasında eşine cinsel olarak yaklaşmanın, günaha sapmanın ve tartışıp çekişmenin yasak olduğunu, her türlü misal verilmiş olmasına rağmen insanın tartışmaya çok düşkün bir varlık olduğunu, kafirlerin batıla dayanarak hakkı ortadan kaldırmak için mücadele verdiklerini, Allah’ın ayetleri, ilahi uyarılar ve ikazlar ile alay ettiklerini, peygamberler ile sırf muhalif olmak için mukayese edip tartıştıklarını, Allah’ın kutlu elçilerini etkisiz hale getirmek amacıyla asılsız iddialarla gerçeği ortadan kaldırmak için mücadele ettiklerini, bilgisi, kılavuzu ve aydınlatıcı bir kitabı olmaksızın Allah hakkında tartışan inkarcıların şeytanın peşine takılarak onun güdümünde hareket ettiklerini, hainlik edenlerin savunulmasının vebalinin ağır olduğunu, kıyamet gününde haksızlık edilmeden haklarında adaletle hükmedilip rezil ve rüsvây olarak cehenneme atılacaklarını, Ehl-i Kitap ile en güzel usullerle mücadele edilmesi gerektiğini, İbrahim aleyhisselam’ın yeğeni Lut aleyhisselam’ın ayağına dolaşan münkir ve sapkın kavmi üzerine yazılmış azabın kaldırılması için azap melekleri ile tartışmasının toplu helaki önlemeye yönelik bir yalvarma olduğunu ancak bunun geçersiz kılındığını” öğreniriz.

Birçok âyette, İslâm daveti karşısında direnen müşrikleri susturmak veya ikna etmek için tartışmalara girişildiği görülür. Ayrıca daha önceki peygamberlerin kendi kavimleriyle aralarında geçen tartışmalardan da örnekler verilir.

Kur’an’ın sergilediği tartışmalarda değişik üslûpların kullanıldığı, inanmamakta ısrar edenlerin sonu gelmeyen itirazlarına cevap verilirken insanın bütün yetenek ve özellikleri dikkate alınarak yerine göre felsefî, psikolojik, sosyolojik ve tarihî bilgiler ihtiva eden delillerden yararlanıldığı görülür.

Farabi cedeli, “verilen bir cevaba veya kabul edilen bir düşünceye zıt olan başka bir düşünceyi benimsememeye gayret gösterme sanatı” diye tarif etmiştir. Bunun halk dilindeki karşılığı “Nuh der peygamber demez” deyimidir. Farabi’ye göre mantık ilminin öncülleri burhan, cedel, hitabet, şiir ve safsatadır. Bilgiler de doğruluk derecesine göre yedi kısma ayrılmıştır. Bunlar: yakin, meşhur, müsellem, makbul, zan, hayal ve vehimdir.

İbn-i Sina’ya göre “Cedel, bir fikri meşhur veya genellikle kabul görmüş mukaddimelerle ispat etme ve savunulan fikre zıt bir görüş benimsememe sanatıdır. Kendi eliyle aile yuvasını yıkanların söylediği “Gururum engel oldu seviyorum diyemedim” şarkısı bunu anlatır.

Selef âlimlerinin dinî konularda tartışmayı reddetmelerine karşılık kelâm ve usul-i fıkıh âlimleri tartışma kurallarını konu edinen çeşitli eserler yazmışlardır. Bu eserlerde başlıca iki metot takip edilmiştir:

1. Sadece nas, icma ve kıyasa dayanan delillerin kullanılması gerektiğini savunan Pezdevî metodu.

2. Hangi ilme ve konuya ait olursa olsun delil niteliği taşıyan bütün bilgilerle istidlâl edilebileceğini benimseyen Âmidî metodu.

Bu metotların teşekkülünden sonra cedelin tarifinde bazı değişiklikler yapıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim bu husus İbn Haldun’da açıkça görülmektedir. Ona göre cedel, farklı itikadî ve fıkhî mezhep mensupları arasında meydana gelen münazara adabını öğreten ilimdir.

Mecelle’de meşhur bir söz vardır: “Şek ile yakin zail olmaz.” Halk dilinde buna “Güneş, balçık ile sıvanmaz. Mızrak çuvala girmez” denilir.

Kındi, Gazzali ve İbn Rüşd gibi Müslüman alimler mantık ve felsefe üzerine önemli tespitlerde bulunmuşlar ve ciddi eserler telif etmişlerdir.

Cedel kelime olarak ipi sağlamca bükmek, birini sert bir yere düşürmek, tartışmada çetin olmak ve cephe almak anlamındadır. Cedel bir düşüncedeki çelişkileri tartışarak gösterme sanatıdır. Cedel, meşhur ve müsellem sayılan öncüllerden oluşan kıyastır. Aslında cedel ile ne hakikat ispat edilir ne de tamamen reddedilir.

Cedel bir mücadeledir. Hayat da bir mücadeleden ibarettir. İnsanlığın bidayetinden nihayetine kadar hak ve batıl mücadelesi devam edecektir. Nefis ve şeytan ile başlayan mücadele, zirai mücadele, terörle mücadele, bağımlılıkla mücadele derken siyasi, idari ve ticari mücadele şeklinde devam eder, düşmana karşı verilen milli mücadele ile taçlanır. En sonunda hastalıklarla mücadele edip ten kafesindeki can kuşunun uçmasıyla mücadele sona erer. İman ile verilen son nefes, hayat mücadelesinin zaferidir. Peygamberler hakkı üstün tutmuşlar ve hukukun üstünlüğünü temin etmek için sürekli batılın temsilcileri ile mücadele etmişlerdir.

Madem herkes kazandığının karşılığında rehinedir. Madem şeriatın kestiği parmak acımaz. O halde kefilin ya saçı yahut sakalı. Vekil de kefil gibir. El vekilü kel asil ve lev kane kör Vasıl. Haydi, hayırlı tıraşlar.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.