MAVERADAN MACERAYA– İyi ki Varsın Kızılay!

MAVERADAN MACERAYA– İyi ki Varsın Kızılay!

Sevgili Dostlarım;

Takvimler 6 Şubat 2023 Pazartesi gününü gösteriyordu. Maraş’tan bir haber geldi. Dediler ki; deprem oldu. Gece 04:17’de; rızık bitti, vade doldu. Yaratandan ferman geldi. Cebrail’den sayha oldu. Çok ağladık çok söyledik; Lakin Allah’ın dediği oldu. Saatin sarkacı on yere düşmüş; Akrep bir yana yelkovan bir yana. Ten kafesinden canlar uçmuş, cesetler bir yana ervah bir yana olmuştu. Fay hatları kırılınca adeta gök kubbe tepemize çökmüştü. Acımız çok büyüktü. Aşırı ayaz, zifiri karanlık, feryat sesleri, kimse yok mu çığlıkları ile beldelerimiz hayalet şehirlere dönmüştü. Yaşanılanlar hayal gibi ama hepsi birer gerçek kabustu. Bütün artçı, öncü ve inatçı depremler; bize kıyametin kopuşu esnasında yaşanılacak o büyük zelzelenin habercisi gibiydi. Yeryüzü derinlerden kendine ait haberlerini veriyordu. Alemlerin Rabbi olan Yüce Rabbimiz bu defa celal sıfatı ile tecelli etmişti. Azrail (a.s), Naziat ve Naşitat ile can pazarında emanetleri alıyordu. Deprem bir sebepti. O’nun lütfu da kahrı da hoştu. Dünyadan nasıl olsa bir gün ayrılacak olan kardeşlerimiz kaderin bir cilvesi ve ecelin tecellisi ile göçük altında kalarak hükmen şehit olmuştu. Makalemizi kaleme aldığımda asrın felaketi üzerinden 35 gün geçmişti. Yaralarımız sarılırken korkumuz ten içinde, kırılan kolumuz yen içinde kalmıştı. Hüzün, keder ve acımızın henüz kırkı çıkmamıştı. Bu arada Berat gecesine kavuşmanın sevincini yaşadık.

Allah’ım! Mahyası olamadan kahyası olduğumuz Berat Gecesi hürmetine Kur’an-ı Kerim’i gönül bahçemizin baharı eyle ki; açılsın sevda çiçeklerimiz! O mübarek gecenin nuru, rahmeti, beratı, bereketi ve sekineti hastalarımıza şifa, dertlilerimize deva, aşıklarımıza sıla ve Hak meclisimizdeki dostlarımıza safa olsun.

Allah’ım! Zamanı ve mekânı yaratan sensin. İnsanı ve diğer mahlukatı yaratıp yaşatan da sensin. Sen istersen zaman içinde zaman, mekân üstünde mekân yaratırsın. Sebebi yaratan da sensin, sebebin sebebini yaratan da sensin. İstersen sebepsiz de rızık verir, yaşatırsın. Veren sensin, alan sen. Zengin eden sensin, bir dilim ekmeğe muhtaç eden sensin. Elbette öldüren de sensin, diriltecek olan da sensin. Sen her şeye kadirsin. Nefsimizden olan kötülüğü, lütfundan olan iyiliği halk eden de sensin. Hayır ve şer senin iznin ve iraden ile gerçekleşir. Bizi hak ve batıl, itaat ve masiyet, helal ve haram, doğru ve yanlış işler ile imtihan eden sensin. Hangimizin daha iyi şeyler yapıp yapmayacağımızı denemek için hayatı ve ölümü var eden sensin. Rahmanın veya şeytanın yolundan gidip gitmeyeceğimizi aklı selim ile sınayan, sonunda da cennet ile ödüllendirip ve cehennem ile cezalandıracak olan da yine sensin. Ey Rabbimiz! Bizim Mevlamız sensin. Münkirlere karşı bize yardım et. Bizi affet. Bizi bağışla. Bize Acı.

Allah’ım! Hazreti Nuh zamanında yaşanan tufandan sonra Tevhid Gemisine binenleri kurtardığın gibi bizi de zalim insanların şerrinden emin eyle. Göğe emret ki; artık üzerimize azap kamçısı yağmasın. Yere emret ki; zelzeleler ile evlerimiz mezar olmasın. Suya emret ki, gemilerimiz selametle sahile çıksın. Ateşe ferman et ki, Nene Hatunların ocaklarına ateş düşmesin. İbrahimler öksüz ve yetim kalmasın, sevda çiçekleri solmasın. Amin.

Allah’ım, daha ergen olmamış yavrularımız büyükleri adına sana itiraf ve iltica ediyorlar:

Rabbim senin huzuruna hangi yüzle çıkacağım. Günahlarımı görünce utanacak korkacağım.

Dünya yalan, dünya yalan, yalanlardan ibarettir. Ölüm gelmeden gel uyan, gerçek hayat ahirettir. Bu yalana nasıl kandım, bir gün bitmeyecek sandım. Nefis ve şeytan yüzünden ziyan ettim, çok aldandım.

Sevgili Dostlarım, Kahramanmaraş’ta 65 yaşındaki Hatice teyzemiz ve Mihriban isimli kızının 92 saat sonra canlı olarak kurtarılmaları mucize olarak haber verilince;

Kuran-ı Kerim’de anlatıldığı üzere Uzeyr (a s)’ın felakete uğramış bir kavmin içinden geçerken cesetlerin sergen olmuş yerlerde yatışını görüp de Rabbine yalvarıp bunların nasıl diriltileceğini merak etmesi neticesinde anında uyutulup/ölüp 100 yıl sonra dirilip gözünün önünde ağaca bağlı vefat eden eşeğinin Allah’ın kudretinin bir neticesi bütün azaları ile canlandığını hatırladım. Keza; İbrahim (a.s)’ın Allah’ın yaratmasının nasıl olduğunu görüp mutmain olmayı dileyince kendisine gelen vahiy üzerine elindeki kuşu kesip parçalarını dört ayrı tepenin üzerine bırakmasından sonra elini çırpıp kuşu çağırmasıyla hayvanın tekrar yanına gelişini hatırladım. Hakeza; Hazreti İsa’dan (as) sonra tevhid inancını koruyan 7 genç ve köpekleri Kıtmir ile Zalim Kral Dakyanus’un zulmünden saklandıkları mağarada 309 sene sonra tekrar dirilmelerinin de Allah’ın mucizelerinden olduğunu hatırladım.

Bizler, zaten her gün akşam ölüp sabah dirilmiyor muyuz? Uyku yarım bir ölüm değil midir? Ya Rabbi! Bize son nefeste iman-ı kâmil nasip eyle. Evet amma biz de dilimizde ve gönlümüzde cennete girişin pin kodunu unutmayalım: “La ilâhe illallah.” Puh kodunu yanlış girmeyelim: “Muhammed’ün Resûlullah”

Asrın felaketinden sonra Zilzal Suresini ve Hac Suresinin giriş bölümünü defalarca okudum. Zilzal, zelzelenin çoğuludur. Bundan maksat yeryüzünde zaman zaman yaşanan sarsıntılardır. Bu fiziki korkunç hadise/oluşum tamamen bilim insanlarının açıklamalarına bırakılamaz. Alemlerin Rabbi olan Allah; varlık aleminin yegâne sahibi, maliki ve varisidir. Göklerin ve yerin hükümranlığı, sevk ve idaresi, mülkü tasarrufu, kozmik alemin sensör ayarı ve anahtarları O’nun kudret elindedir. Allah; ezeli ilmi, külli iradesi, sonsuz kudreti, harika yaratışı ve adetullah ile her şeyi bir denge üzere tayin ve takdir eder. Bütün işler döner dolaşır, O’na uzanır ve dayanır.

Değerli Dostlarım, deprem ve doğal afetler sonunda, haksız kazanç uğruna hırsızlık ve yanlış iş yapan müteahhit ve mühendisler cezalandırılsın. Tepe başında yel için harman sürenler, dere yatağına sel için bina dikenlerden hesap sorulsun. Bu tamam. Yalnız; toplum mühendisliği yapmak adına Sünnetullah, Kitabullah, Ayetullah ve Gayretullah’a dokunan işler yapan muannit, mülhit, münkir ve müsrifleri ne yapacağız? Hani, mazide Allah’a asi gelip peygamberlerini tekzip eden kavimler niçin cezalandırılmıştı? Çocuklarımıza Kabil’i nasıl anlatacağız? Hazreti Nuh’un gemisine pisleyenlerin suda boğulmalarını, Hazreti Hud’un ayağına dolaşan adilerin yedi gece sekiz gün esen fırtına ile helak edilişlerini nasıl izah edeceğiz? İrem bağlarının neden ve nasıl kuruduğunu, inkarcıların davar ağılının önüne yığılmış hışıra dönüşlerini anlatmayacak mıyız? Hazreti Salih’in mucize devesini kesen Salif ve Semud kavminin Cebrail (a.s)’ın korkunç bir narası ile topyekûn cezalandırılmalarını yok mu sayacağız? Bunlara ilahi ikaz diyemeyecek miyiz?

Deprem Fırtınası Kayseri üzerinde dolaşıp duruyor. Belki bir gün Erciyes de hareket edecektir! Hani Peri Bacaları, Erciyes’ten fışkıran yanardağ lavlarından oluşmuştu? Hani eşcinsellik yapan Pompei şehri ve Sodom ve Gomore halkı nerede? Lut Gölü! Nemrut, Firavun, Ebrehe, Ebu Cehil ve Ebu Leheb! Tebbet Suresinin tefsirini yapamayacak mıyız? Birilerinin zoruna gidecek diye sürekli taviz mi vereceğiz? Peygamber Efendimizin Mirac Gecesinde geçerken gördüğü Cehennem’de dilleri demir makaslarla kesilenler kimlerdir? Bilim insanları (!) bir şeyler söyleyince herkes sus pus olup dinliyor ve teslim oluyor. Lakin Kur’an-ı Mucizil Beyan haber verince neden başka oluyor? Sahih hadis kaynaklarından bilgi aktarımı olunca cahillerin nevri dönüyor. Evet her depremin ve afetin arkasından böyle bir hak edilmişlik aramak maraz doğurabilir. Lakin bunun da en azından bir ihtimal olması değerlendirilemez mi? Hevasını ilah edinenlerin icat ettiği buluşların ardına geçip insan aklına ve bilime tapınması neyin nesidir?

Hani dinsiz ilim kör, ilimsiz din de topaldı? Bunu Einstein söyleyince doğru oluyor da diyanet söyleyince niçin hata ve kasıt aranıyor? Akıl varken nakle itibar edilmiyor, Süraka’lara pirim veriliyor. Hayret ki hayret!.. Oysa ki; Dünya Sağlık Örgütü artık sağlık kavramını bile güncellemiştir. Sağlık; bir insanın veya toplumun fiziki, zihni, psiko-sosyal ve manevi iyilik halidir. Yani bir yerde din ve maneviyat yoksa huzur da yoktur. Çünkü; insan ve Kur’an birbirinin yapışık ruh ikizidir. Her kim Kur’an bilmemiş, sanki cihana gelmemiştir. Bu sebeple AFAD çantasında bulunması gereken el feneri ve düdük gibi malzemeler arasında Kur’an Cüzleri yahut Yasin-i Şerif, dua metinleri ve tesbih de olmalıdır. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığının deprem bölgesinde ne işi var diyenler yarın deprem bölgesinde ilan edilen Seferberliğe de ne gerek var diyecektir. Diyorlar da zaten. Dert başka! Depremde maddi hasarlar ayni ve nakdi yardımlar ile giderilir belki amma manevi yaralar manevi rehberler tarafından sarılır.

Değerli Dostlarım, acaba biz hatayı nerede, neden ve nasıl yaptık? Bunca hırsız, arsız, soysuz, ipsiz, sapsız, çapsız, dipsiz, köksüz, kansız, fırsatçı ve hain mantar gibi nasıl yetişti? Bunları neden zamanında eğitip öğütemedik? Toplumun eğitim-öğretim ve yetiştirilmesinden sorumlu olan tüm kurumlar ve kuruluşlar, özel ve tüzel kişilikler şapkasını önüne koyup kendisini Check-up yapmalıdır. Herkes mazlumu getirin diyor. Lakin zalim kim, mazlum kim bilinmiyor. Öte yandan işini düzgün yapan, mimarlık ve mühendislik harikası eserleri milletimize kazandırıp tarihe isimlerini yazdıran mimar ve mühendislerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Yaşasın Mimar Sinan ve Kalfaları! Allah’tan, devletin tepesinde aklı başında, imanlı, ferasetli, sadakatli, dirayetli, cesaretli, merhametli, adaletli, ehliyet ve liyakatli devlet adamları var. Enkaz altından bir kişiyi olsun kurtarmak için gece gündüz demeden hep birlikte devlet ve millet el ele vermiş herkes arı kovanı gibi çalışıyor. Karınca kadarınca deve katarınca yaraların sarılması için bütün resmi-sivil kurum ve kuruluşlar canla başla emek veriyorlar. Allah hepsinden razı olsun. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin.

İyi ki varsın Kızılay! Hilaline kurban olsun bu necip millet!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.