MAVERADAN MACERAYA-Gelene Ağam Gidene Paşam!

Her köyün en az bir ağası bir de paşası vardır. Moğol dilinde küçük erkek kardeşe ini, büyük erkek kardeşe aka denir. Selçuklular, Karahanlılar ve Gazneliler tarafından sıkça kullanılan Ağabeg/ağabey ve Atabeg/atabey isim ve unvanları büyük ve muhterem anlamındadır. Ağa; arazi ve arsa zengini, kendi namına oda-han-köşk ve konak sahibi, halk arasında hatırı sayılan ve sözü geçen, sofrası-eli-gönlü ve kapısı herkese açık varlıklı kimsedir.
Ağa denilince erkekler akla gelir, lakin bir zamanlar Çukurova’nın Hanım ağaları da vardı. Tarihin akışı içinde öyle ağalar ve beyler vardı ki; hala eserleri ile yaşamaktadır. İsmi ile müsemma Cami, Medrese, Külliye ve Kütüphane inşa ettiren Darussaade Ağası Hacı Beşir Ağa, Konağı ile Osmanlı dönemi mimarisinin en güzel örneğini günümüze taşıyan Çakır Ağa, İstanbul/Beyoğlu’nda kendi adına inşa ettirdiği mescidin banisi Firuz Ağa, Koca Sinan’ın çırak ve kalfalarından Mimar Davud Ağa, Kâbe’nin tamiratında bile emeği geçen Sedefkâr Mimar Mehmed Ağa, Türk saz eserleri bestekârı İbrahim Ağa, Osmanlı tarihçisi meşhur Silahtar Mehmet Ağa, adına Konya Kütüphanesi inşa edilen Yusuf Ağa, Nevşehir-i Dilara’nın tarihi Kurşunlu Caminin mimarı Mustafa Ağa, Sulusaray Karyesi Köy Odasında ağırladığı misafirlerin uzun yıllar duasını alan Osman Ağa bunlardan bazılarıdır.
Osmanlı Devleti’nde bazı kuruluşların başında Ağalar bulunurdu. Yeniçeri, çarşı, harem, acemi ve tatar ağaları ile kolağası ve silahtar ağa bunlardan bazılarıdır. Ağa kapısı, Yeniçeri Ağasının resmi makamıdır. Görgüsüz, kaba-saba yontulmamış adamlara hıyar ağası denirdi ki; çayır ağası bile vardı.
Ağanın eli tutulmaz. El kesesinden ağalık yapılmaz. Köy ağası edasıyla muhtara hava atılmaz. Ağanın ceketinin üstüne ceket asılmaz, pabucunun üstüne pabuç konulmaz. Ağanın alnı terlemez ise ırgadın burnu kanamaz.
Ağa borç öder, uşak harç. Ağanın malı çıkar, uşağın canı. Ağanın gözü, yiğidin sözü etkilidir. Ağanın gözü öküzü semiz eder. Allah yozuna Yozgat’sın Ağam! Lale Devri’nin ünlü hanende ve bestekârı Ebu Bekir Ağa ne güzel söylemiş: “Bir afet-i mehpeyker ile nüktelerim var.”
Büyük Ağa anlamına gelen paşa ismi ise; Osmanlı Devleti’nde en yüksek mülki ve askeri bir unvandır. Amasya Büyük Ağa Medresesi döneminin en önemli hafızlık eğitim merkezidir. Halen de öyledir. Zamanla Divan üyesi vezirlere de paşa denmiştir. Ayrıca askerî ve dinî şahsiyetler için kullanımına da rastlanır. Âşık Paşa ile Muhlis Paşa buna bir örnektir. Halk dilinde paşa; mecazi anlamda uslu ve ağırbaşlı demektir. Paşalar gibi yaşamak, paşa dilini ve gönlünü bilmekten geçer. Paşa olmak kolay değildir. Paşa çadırı gibi paşa çayı ve paşa kapısı vardır.
Paşabahçe, ülkemizin cam sanayinin marka ismidir. Paşa bağları, Göreme’deki Ortodoks papazlarının yürüyüş kordonudur. Bir kişinin dayılığı “Kasımpaşalı, eli maşalı” deyimi ile anlatılır. Çocuklar Kara Paşam, Paşazadem diye sevilir. Bursa/Kemalpaşa ilçesi bize Türk mutfağının vazgeçilmez bir tatlısını hatırlatır. Atatürk, meşhur Balıkesir Hutbesini Zağanos Paşa camiinde irat etmiştir. Akif merhum, Mısır’da kaldığı yaklaşık on bir yıl Abbas ve Said Halim Paşaların konağında misafir edilmiştir.
Osmanlı’nın Süleyman, Alaattin, Sinan, Çandarlı Kara Halil, Rüstem, Sokollu Mehmed, Yunus, Piyale, Piri Mehmed, İskender, Lala Mustafa, İshak, Şehabettin, Gedik Ahmed, Davud, Osman, Mustafa Reşit, Ferhad, Makbul İbrahim, Damad İbrahim, Mahmut Nedim, Yusuf Kâmil, Mehmed Emin, Âşık, Fahreddin, Keçecizade Fuad, Tosun, Mahmud, Tahsin, Selim, Ahmed Celalettin Paşaları meşhurdur.
Bir paşa düşünün ki; âlim, Halep Valisi ve Mecelle’nin yazarı. Mecelle ki; temeli Hanefi fıkhına dayalı bir kanun kitabı. Medeniyeti, cemiyet hayatının bir gereği olarak gören ilk Yargıtay başkanı, Şura-yı devlet vekili, Hülasatül Beyan; Kısas-ı Enbiya, Tarih-i Cevdet gibi önemli eserlerin naşiri. Evet. Kim olabilir? Tabi ki Ahmed Cevdet Paşa.
Öyle bir paşa düşünün ki; O bir Osmanlı Sadrazamı, rical-i devletten dönemin Suriye Valisi, Kanun-i Esasi’nin yazarı, Danıştay’ın ilk reisi. Ziraat Bankasının kurucusu ve asıl adı Ahmet Şefik olan nam-ı değer Midhat Paşa!
Cumhuriyetin kuruluş dönemine damga vuran Mareşal Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, Talat, Enver, Cemal, Cevat, İsmet ve Kemal Paşalar milletin hafızasında derin izler bırakmıştır.
Makalemi kaleme aldığım gün basın-yayın ve medya organlarına bir haber düştü. 28 Şubat sürecinde ismi geçen paşalardan Karadayı vefat etti. “Gitti ağalar paşalar, kellere kaldı köşeler” sözü aklıma geldi bir anda. Merhum Erbakan’ın Başbakanlık binasında misafir ettiği generaller tarafından çopur çopur terletildiği günleri hatırladım. Kınalı yapıncağın yalı kazığına oturtulma tehditlerinin savrulduğu zorlu günlerdi.
Özkasnak, Köksal, Erkaya, Çörekçi, Koman, Kılıç, Taner, Bir, Timur paşalar sivil iradeye dayatma yapmıştı. Özbek Paşa, devletin başbakanına küfretmişti. Kıratı ürkütmüşler ve hükümetin arabasını devirmişlerdi. Hoca da Hacı da Bacı ile birlikte hak ile yeksan olmuşlardı. Demek ki; fani dünya kimseye kalmayacaktı. Bu ülke öyle bahçe sahibine nara atan ne kabadayılar görmüştü!
Türk Ceza Kanunu’nun 309. maddesindeki, “Anayasa’yı ihlale teşebbüs” ve 312. maddesindeki “Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya ve görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs edilmesi anayasal bir suçtur. Bu suç 1960 ihtilali ve 1980 devriminde işlenmişti. Bu hadiselerde ismi geçen darbeci paşaları anmaya değer bulmadığım için geçiyorum.
En son yaşadığımız 15 Temmuz Hain Darbe Girişiminin başlangıç noktası olarak 17 generalin rehin alındığı Moda Deniz Kulübü kabul edilmektedir. YAŞ eski üyesi hain Akın Öztürk ve diğer 117 general ya da amiralin yıllardır bu devletin üniformasını giyip, milletin ekmeğine bal döküp yiyen bir paşa olarak; Adil Öksüz gibi adi bir löker ve mankurttan nasıl ve neden emir ve talimat aldıkları akla havsalaya sığacak bir tavır ve hareket değildir. Memleketin kelli felli paşa üniformalı darbeci azgınları, kendileri baş ağa veya baş efendi oldukları halde imam kod ismiyle bilinen zorbalara inanıp da nasıl abi ve tamam dediler? Demek ki; bağımlılık böyle bir şey. Vaziyet keneviri fazla kaçırınca kendir ipiyle bağlandılar. Sizi gidi haşhaşiler sizi!
O zorlu günde Özel Kuvvetler Komutanlığını ele geçirmek isteyen darbeci Semih Terzi’yi etkisiz hale getiren ve tarihe adını yazdıran Şehit Ömer Halisdemir’i rahmetle, komutanı Orgeneral Zekai Aksakallı ve ekibini şükranla yâd ediyoruz. Vaziyet; darbeye engel olan bu paşalar, Osmanlı devlet ve fikir adamı, gazeteci ve şair Ziya Paşa’nın “Rüya, Harabat, Arz-ı hal ve Zafername”sini iyi okuyup güzel tahlil etmişlerdi.
Şairin diliyle: “Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” diyerek darbeci hainleri ademe mahkûm etmişler ve kodese tıkmışlardı. Cenab-ı Hak, hepsine de sağlık ve sıhhat dolu uzun ömürler versin. Bu meyanda İsmail Metin Temel, Salih Zeki Çolak, Yaşar Güler, Abidin Ünal, Ümit Dündar, Bülent Bostanoğlu ve Hulusi Akar paşaların da hakkını vermek gerekir.
Gezinin ürkek tazıları bilsin ki; biz Türk Milleti vatan, bayrak, sancak, mühür, yetki ve namusumuzu kime teslim edeceğimizi biliriz. Her gelecek ve gidecek olan da bunu iyi bilmelidir. Gelene Ağam, Gidene Paşam. Sen çok yaşa Devlet Paşam! Paşa Döner Millet Dönmez. Haydi Paşa Paşa Paşa Paşa! Demokrasi ve Milli Birlik Günümüz Kutlu Olsun.