Manevi Depremler

Bazen bir kaçış rampası, bazen de acil durum toplanma alanı manasına gelir bizim için “Oksijen Çadırı”. Depremlerden ve doğal afetlerden sonra ihtiyaç duyulan, güvenli bir çadırı da ifade eder. Aslında herkes içinde bulunduğu duruma göre “Oksijen Çadırı”na anlam yükler ve ifade eder.
Yakın zamanda yaşadığımız elim hadiseler neticesinde birçok spekülasyonlara sebep olan çadırlar hususunda yaşadıklarımızı hatırlıyoruz. Sahiden o çadırlar o anda bir depremzede için ne kadar elzem olduğu tahayyül dahi edilemez. Neyi sağlayacaktı ki o çadır? Öncelikle soğuktan bir nebze olsun koruyacak, aile olarak güvenme barınmayı sağlayacak, deprem etkisi ile beton yığınları arasında kalmaktan muhafaza edecekti. O çadırlar olmaz ise bebeklerimiz ölecekti… Yetişkinler ise hava koşullarından doğrudan etkilenecek ve elim verici hadiseler artacaktı.
Daha evvelinde de tüm dünyanın maruz kaldığı Covid hastalığını hatırlıyoruz. Entübe cihazı ne kadar önemli idi insan hayatı için. Bu cihaz hastalığa yakalanan kişilere solunum desteği sağlayan hayati bir cihazdı. Entübe edilemeyen hastalar ise son derece acı verici şekilde daralarak, nefes alamadıklarını tüm hücrelerine kadar hissederek, belki de gözlerini sayılı defa açıp kapayarak dünyaya göz kapattılar. O halde bir yakınımız, sevdiğimiz, ailemizden birinin oksijene ihtiyacı olsa ne yapardık? Ne düşünürdük acaba? Mesele 6 yaşında bir yavrumuzun entübe edilmeye ihtiyacı olsa ne yapıp edip oksijen takviyesi alması için çırpınmaz mıydık? Kendi aldığımız havayı bir şekilde onun için içimize çekebilecek olsak… Dünya’da oksijen oranı en yüksek neresi varsa, gidip orada tüm vücudumuzu doldurmaz mıydık?
Rabbim doğal afetlerde ve salgın hastalıklar sebebiyle kaybettiğimiz tüm din kardeşlerimize şehadet nasip etsin…
Hem çadır hem de oksijen… Madde planında zor zamanlarımızda ne kadar elzem ihtiyaç olduğunu temaşa ettik. Manevi âlemde de bir ruh vardır ki ceset gibi onun da ihtiyaçları vardır. Acıkır, yorulur, daralır… Sahiden ruh hiç deprem geçirmez mi? Yok mudur ruh denilen şeyin doğal ya da yapay afeti… Aslında ruhumuzu bedenimizden ayrı düşünmeyiz. Aynı ihtiyaçlar ruhumuzun için de hâsıl olmaktadır. Ve ruh sağlığımız bozuk ise birçok bedensel hastalığa da kapı araladığı bilimsel bir gerçekliktir.
İçinde bulunduğumuz ahir zaman içerisinde günahın her türlüsüne maruz kalıyoruz ya da duyuyoruz. Küfür tüm gücü ile Müslümanların üzerine saldırıyor. Adeta bir deprem gibi sarsıyor, imanları sarsıyor, kimisinin üstüne yıkılıyor ki arayıp bulmaz isek maruz kalan kardeşimizi enkaz altında bırakıyoruz. Manevi depremler yaşanıyor, gençler buhranlar geçiriyor ve oksijensiz kalıyor…
O halde oksijen çadırı tanımına uyan bir yer bizim için hatta etrafımız için mecburidir. Çırpınmadık mı çadır bulmak için? Bize neden çadır verilmedi diye yakınmadık mı? Bazen iyi bir arkadaş ya da iyi bir eş bir gülümsemesi ile yaydığı güzel enerji korur bizi. Bazen ailedir oksijen çadırı. Bazen medresedir, camiidir, sohbet mekânlarımız, dergâhlardır. Bize Allah’ı anımsatan, andıran, hatırlatan her şey, herkes “Oksijen Çadırı”dır. Sadıkların olduğu, Allah’ı sevenlerin ve Allah’ı sevdirenlerin olduğu yerlerdir oralar.
Bu konu bağlamında sözü sözlerin en güzeline bırakıp, kendimize iki vazife çıkarmalıyız.
Birinci vazifemiz şu ki “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.” (Tevbe, 119)
İkincisi “Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın.” (Al-i İmran, 103)