Mahremiyet, Face ve Teşhir

Mahremiyet, Face ve Teşhir

Yaratılmışlar içerisinde bütün yönlerini
denetleyebilen ve başkalarının kontrolünü gönüllü kabul eden tek varlık
insandır. Yönetme, hâkimiyet anlamına gelir. Her türlü denetime açık olma ise
sorumluluk duygusunu geliştirir. Bu özelliklerin yok olması ancak aklın zail
olması neticesinde gerçekleşir. Batıl ya da hak, bütün dinlerin ana hedefi
insanın kendine hâkim olabilmesi ve sorumluluklarının bilinciyle hareket etmesi
için ölçüler getirmektir. Hak dinler ile batıl dinler arasındaki farklar bu
ölçülerin nitelikleridir. Tabi ki, getirilen ölçülerin insan fıtratına uyup
uymaması konusunda hak dinlerin üstünlüğü tartışılmaz.

Nefsin insanı alaşağı etmemesi için sunulan
ölçülerden birisi de mahremiyettir. Mahremiyet, Yaratıcı ve akıl sahipleri
karşısında insan özünden başlayıp dışarı doğru hissedilmesi gereken duygulardan
oluşur. Önce kendi kendinden korunma ile başlayan mahremiyet, dışa doğru,
korunmanın duvarlarını genişletip kalınlaştırır. Allah’ın kontrolünde olduğunu
bilip kendi kendini salıvermeme şeklinde oluşan koruma kalkanı, başkalarına
yaklaşıldığında delinmez bir zırha dönüşür. Yaşadığımız şu günlerde “insanın
özeli” şeklinde kulaklarımıza gelen tabir,  aslında bu olgunun
mahremiyetten arındırılmış ve daha fazla nefsin korunmasını hedef alan bir
anlatımın dışa vurumudur.

Hayâ, iffet ve ar tabirlerinin mündemiç olduğu
mahremiyet fıtrî bir olgudur. Ancak kimi beşeri dinler ve ideolojiler bu olguyu
yanlış algılayıp, insan için verimli olacak kısımlarını ya görmezler ya da
nefsanî özeliklerle karıştırırlar. Böylece âdemoğlunu, Rabbi ile devamlı
barışık olmasını sağlayacak bu olgu, tabiri caizse güme gider. Fıtrî yollarla
ruhunu besleyemeyen nefis sahiplerinin, başlıca destekçileri beş duyu yolu ile
elde edilen zevkler ve öz benliğin meydana saldığı duygulardır. Kendini
gösterme, kendini beğenme, kendi vasıfları ile üstünlük taslama, fiziki
özelliklerini farklılık addetme gibi, mahremiyetten arındırıldığında oldukça
zararlı olabilecek tatmin hisleri bunlar arasındadır. Bu duyguların tabi
sonucu, kendini teşhir etmek olarak yansır. Teşhir etme nefsin hoşuna gider. Bu
sebeple teşhirin mevcut sınırları genişler ve zamanla yok olmaya yüz tutar.
Aslında Yaratıcının izin verdiği ölçüde kişilerin kendilerini göstermeye gayret
etmelerinin bir sakıncası yoktur. Aksine kendini kısan, hemcinsleri ile arasına
perdeler çeken fertler de sıkıntılı insanlardır. Peki, bu kıldan ince kılıçtan
keskin gibi gözüken nüansın sonuçlarını nasıl algılayacağız?

Öncelikle hayatın tek bir anlamının olduğu
unutulmamalıdır. Yapılan edilen her şeyin nihai bir hedefi vardır. Bu hedefe,
ulvi bir gaye uğruna vasıl olunmalıdır. Modernizmin pompaladığı egoist amaçlar
bu ulvi gaye ile rekabete yeltenmemelidir. Bütün bunlar insan hayatının yegâne
hakikatleri olduğunda insanlar beklentilerini hemcinslerinden uzaklaştırıp her
şeyin Sahibine yöneltirler. Dünya, yapıp etmelerin karşılıklarının alınacağı
yegâne mekân olmaktan çıkar. Onun yerini ahiret alır. Yani peşin, yerini
veresiyeye terk etmiş olur. Veresiye sabrı ve teenniyi telkin edeceğinden, şov
yapmaya, kendini öne çıkartmaya ve teşhir etmeye imkân tanımaz. Ahirete
bırakılan beklentiler, imanla desteklendikçe nefsin tezkiyesi için iyi işler
yapılmaya devam edilir.

Mü’min bir insanın salih amelleri sayesinde
kendini farklı görme/gösterme yetkisi yok mudur? Elbette yoktur! Çünkü
amellerinin makbul olup olmadıkları konusunda herhangi bir bilgi mevcut
değildir. Kendisi karar mercii değildir. Dahası inandığı için muhatap olduğu
emirler ve yasaklar dünyevi bir yarış nedeni değildir. Allah’a daha çok ibadet
ederek diğer insanlara üstünlük sağlamak mümkün müdür ki, kişi az ibadet edene
bakıp kendini ayırsın! Kulun bütün hayatını, ibadet kavramı çerçevesinde
düşündüğümüzde sıradan diye bir şey olmadığını, basit bir amele rastlanmadığını
görürüz. Bundan dolayı inananların hayatında birbirlerine gösteri yapma diye
bir vakıaya rastlanmaz. Yapılan iyi işler (gizli kalması gerekenler hariç)
ancak ve ancak örnek olması için veya kimi ibadetlerde(hac menasiki) olduğu gibi
temsili bir gösteri şeklinde olabilir. Bir de verilen emrin yerine
getirildiğini izah için anlatıma konu edinilebilir. Tersini düşünmek riya olur.
Oysa mahremiyet ve riya yan yana gelme konusunda anlayışlı değillerdir.

Takdir edilmek kişinin elinde olan bir yansıma
değildir. Daha çok başkalarının iradesindedir. Burada insanları bencilliğe ve
kendini teşhir etmeye iten önemli faktörlerden söz etmeliyiz: Takdir edilmemek,
beğenilmemek, teşvik edilmemek. Bu faktörler, Face gibi paylaşım sitelerinin
yaygın bir tarzda teşhir ve kendini ifade etmek için kullanılmasının başlıca
iki sebeplerindendir. Oysa yapılan güzellikleri görmek ve bunu güzel bir
biçimde kişiye yansıtmak, güzelliklerin sahibi insanı, ruhi doyuma ulaştırır. İnsanın
bencilliği negatiften pozitife çevrilir. Kendini gösterme isteği tatmin edilmiş
olur. Bu arada birbirimiz takdir etmenin önemi ortaya çıkmaktadır. Tabi ki
 nefislerini ilahlaştırma konusunda ilerlemiş insanlarda bu gerçek farklı
yansımalara neden olabilir. Bu sebeple beğenildikçe, takdir edildikçe kendi
nefislerini ön plana çıkartmalarında şaşılacak bir durum yoktur. Belki de
hayatlarının herhangi bir döneminde takdir edilmemenin, dışlanmanın intikamını
almaya devam ettiklerinin bilincinde değillerdir.

Bugün, insan yetiştirmedeki geleneksel
usta-çırak yöntemimiz yıpratılmış durumdadır. Ailede, okulda ve üretim
mekânlarında yüzyıllardır uygulanan bu yöntemin ana esası edep ve mahremiyet
ilkesine dayanmaktadır. Toplumu oluşturan her fert bir üsttekinin (baba,
ağabey, usta, öğretmen, âmir, eş) gözetiminde hayatını devam ettirmek durumunda
idi. Üsttekiler kendi üstlerinden aldıkları ahlaki meziyetleri alttakilere
aktarmakla ruhi dinginlik kazanırken, nefislerini geri plana iter; bu sebeple
her hangi bir teşhire ya da hayâsızlığa tevessül etmezlerdi.

Asrımıza damgasını vurmakta olan kayıtsız ve
ilkesiz bireysellik her bir ustayı, öğretmeni, babayı önce kendini düşünür hale
getirdi. Toplumdaki rolü ne olursa olsun bütün fertler kendini teşhir
hastalığına yakalandı. Kendini göstermek için her araç mubah kabul edilir oldu.
Bu arada seyretmeye olan düşkünlüğümüz sayesinde kameralarımızı kendimize
çevirdik. Yani kendimizi seyretmenin anlamsız zevklerini tatmaya başladık.
Hatta hatta kendi kendimizin fotoğrafını çekmeyi pek beğendik. Bu gibi benliğe
dönük etkinlikler teşhiri meşru ve daha çok kullanılır hale getirdi.
Dünyevileşmenin önemli saydığı bir takım diğer kazanımlar ve farklılıklar
teşhiri besledi. İşte tam bu sırada Face gibi gösteri ve şov bakımından sorunsuz
paylaşım sitelerinin milletimizin kullanımına sunulması nefsaniyete taç takar
görevi yaptı.

Bizim toplum, Face’yi ne az ne çok, belli
oranda bir arkadaş grubundan oluşan, ama ne yaparsanız yapın eleştirmenin,
kınamanın yapılmadığı, daha ziyade kişiselliğin öne çıkartıldığı, beğenmeye ve
beğenilmeye matuf bir ekranlar bütününe çevirmiştir. Bu kullanım, kıyıda köşede
kalmış, ilgi bekleyen nefsimiz için can simidi gibi algılanır oldu. (Bu tür
paylaşım sitelerinin hayra kullanımı tartışmasına girmiyoruz.) Masrafsız ve
kolay. Üstelik üyelerin paylaşımı ile oldukça bol malzemeli bir salata gibi.
Yorum yaparsınız, beğenirsiniz, günlük hazlarınızı ve zevklerinizi
fotoğraflayarak paylaşıma sunarsınız. Başörtülü nişanlınızla öpüşme
fotoğraflarınızı arkadaşlarınızın takdir(!)ine sunarsınız. Okuduğunuz ezan
videonuzu paylaşırsınız. Gurbetteki kocanıza olan hasretiniz için kurduğunuz
mahrem cümleleri üç-dört yüz kişi ile paylaşmanın hazzını yaşarsınız. Çocuğunuz
doğar doğmaz resimlerini paylaşıma hediye edersiniz. Yaptığınız etkinlikleri
cansız hatıraları ile ilan edersiniz. Canınız sıkıldığı zaman sıkıntılı
çehrenizi fotoğraflayıp hemhal olacak dostlarınıza sunarsınız. Kahvaltıdaki
sofra zenginliğini resimleyerek paylaşırsınız. Arkadaşlarınızdan gelen
paylaşımların fıkhî durumunu sorgulamadan paylaşmayı bir borç bilirsiniz…
Vesaire, vesaire.

Böylece sitede mensubu olduğunuz arkadaş
grubunun eylemleri ve takdirleri sayesinde rahat rahat uyuyabilirsiniz.

Uyuyabilirsiniz,
uyuyabilirseniz!

Face gibi
paylaşım sitelerinin bizim yanlış kullanımımızla aslında mahremiyete vurulan
ağır bir darbeye dönüştüğünü,

Ve müslüman
halkın çocuklarının teşhirciliğe doğru evrilmesine neden olduğunu düşünmeden
başınızı yastığa koyarsanız…!

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.